Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Esad rejimi çöktüğünden beri Türkiye’de büyük gürültü var. Düşen maskelerin yere değdiği anda çıkardığı gürültü bu.

Bir grup adam ve kadını ama mezhebi gerekçelerle ama 70'ler ulusolculuğu üzerinden Baas yancılığı yaparken görüyoruz.

Sednaya Hapsihanesinden çıkan onca vahşet görüntüsünü CNN’in gayretkeş muhabirinin düzmece mağduriyet kurgusuna indirgeyip "İşte bunlar hep CNN propogandası" diyenler bile oldu.

Mahcup reisçi maskesi arkasından Baas sevici ulusalcılığını yaymaya çalışanların durumu ayrıca zor tabii.

Hem iktidarın hedef tahtası olmayacaklar hem Türkiye’nin cumhurbaşkanıyla ters düşmeyecekler hem de Suriyeli devrik diktatörü ezdirmeyecekler. Valla zor. Zor olduğu kadar da tutarsız.

Çünkü sürekli olarak Suriye muhalefetini İsrail’in maşası gibi gösterirsen Türkiye’nin MİT Başkanı İbrahim Kalın’a ya da daha dün Kasyun tepesinde Ahmet El Şara namı diğer Colani ile çay içen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a da hakaret etmiş oluyorsun. Olacak iş değil.

Peki insan neden kendisini bu kadar zor ve pespaye bir duruma sokar? Çünkü bunca Baas yancılığının Esad muhibliğinin asıl sebebi mezhebi taraftarlıktan kör olmak değilse düpedüz “Ama Esad Şam’ın ortasına Noel ağacı koyuyordu yhaa” gibi bir hayat tarzı kardeşliğidir.

“Seküler olsun da varsın yüzbinlerce insanı öldürsün, cesetlerini press makinelerinde ezsin noolacak CNN yalan attı der geçeriz” pişkinliğidir bunun adı.

"Hem solcuyuz hem Kemalistiz, biz ne dersek inanırlar" rahatlığının geldiği noktaya bakar mısınız?

Mütedeyyin camiadaki Esad savunuculuğunun sebebi ise İran Enformasyon Bakanlığı’nın ülkemizdeki çalışmaları olsa gerek. Dezenformasyonu bu camia içinde yaymak da Türkiye’de maalesef çok kolay. 70’ler İslamcılığı’nın içine iki tane Erbakan, iki tane BOP’lu cümle ekleyip bir de Condolezza Rice’ın yazdığı bir makaleden çıkarılan “Ortadoğu’da Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz” cümlesini, daha doğrusu yalanını ekledin mi işlem tamam.

ÖYLE BİR MAKALE YOK

Oysa ABD’nin böyle bir niyeti vardıysa da ortada böyle bir makale yok. Daha doğrusu Rice’in 22 ülkeden bahsettiği tek bir makale var ama makalede böyle bir cümle yok. Ne sınırları değiştireceğiz, ne bu devletlerin rejimlerinin anasını ağlatacağız, ne de Türkiye’den bahseden tek bir satır… Hiçbiri yok.

7 Ağustos 2003 tarihli “Ortadoğu’nun dönüşümü” başlıklı makalesi Washington Post’ta yayınlanmış. 22 ülkeden bahsedilen bölümün çevirisi şu şekilde :

“Bugün, Amerika ve müttefikleri kendilerini dünyanın bir başka yerindeki uzun soluklu değişimlerden bir tanesine hazırlamalıdır: Orta Doğu. 22 ülkeden oluşan ve toplamda 300 milyonluk bir nüfusa sahip olan Orta Doğu, 40 milyon nüfuslu İspanya’dan daha düşük bir toplam gayri safi yurt içi hasılaya sahiptir. Bu bölge, Arap aydınların politik ve ekonomik bir 'özgürlük açığı (eksiklikliği)' diye adlandırdığı şeyler dolayısıyla geri kalmaktadır. Onlarca yıldır devam eden umutsuzluk duygusu, insanlara üniversitelerini, kariyerlerini ve ailelerini dahi bir kenara bıraktıracak nefret ideolojileri için verimli bir temel oluşturmakta ve bunların yerine kendilerini patlatmayı tercih ettirmektedir – beraberlerinde olabildiğince çok fazla masum canı da götürerek.”

Malumunuz, ABD 20 Mart 2003’te Irak’ı işgal etmişti. Bu haksız hukuksuz mütecaviz işgalin sözde sebebi 11 Eylül saldırılarından sonra ortaya atılan Saddam’ın kimyasal silahları var yalanıydı. Belli ki Rice, bu rezil işgali makul göstermek için bu makaleyi yazdı. Yazının ana teması, Ortadoğu sürekli terör üretiyor çünkü halk fakir, mutsuz ve umutsuz şeklindeydi.

Ancak bizim ulusalcılar, Kemalistler, Avrasyacılar ve milli görüşçüler bu makaledeki olmayan cümleler üzerinden büyük siyasi anlatılar çıkarıp yıllarca bundan ekmek yediler. Giderek “22 ülke işgal edilecek Türkiye de buna dahil” cümlesi, Avrasyacı, ulusalcı ve milli görüşçü bir hatta birleşmeyi kolaylaştıran bir selamlama, bir parola gibi oldu.

Koca koca adamlar, gerçekte olmayan bu cümleye yaslanarak siyaset yaptılar bu ülkede. Bir kişi de çıkıp "Yahu ABD’yi kötülemek için yalan uydurmaya gerek yok ki. ABD zaten kötü. Ama olmayan cümleden gelecek tahminleri yapıp sonra o tahminleri de olmuş gibi aktarınca ‘yeni’ hadiseleri okuyamıyoruz. Analitik düşünce bu değil. Olan memleketin akıl sağlığına oluyor” demedi.

ANTİ EMPERYALİST OLMAK İÇİN YALANA SIĞINMAYA GEREK YOK

Madeline Albright’a 11 Eylül’den epey önce bir TV programında soruluyor. “Saddam Kuveyt’i işgal etti diye uyguladığınız ambargo yüzünden Irak’ta 500 bin çocuk öldü. Sağlık malzemelerine ve ilaca ulaşamadıkları için. Ne hissediyorsunuz?” Albright cevap veriyor: “Ama buna değdi”.

Bir vakitler BOP aşağı BOP yukarı diye konuşan politik bir profile bunu aktardım. “İsterseniz videoyu da programı da bulursunuz. ABD’ye karşı durmak için olmayan makalelere ve fon kapmaya çalışan enstitülerin hazırladığı olasılık haritalarına büyük anlamlar yüklemeye gerek var mı?” diye sordum. Ve ekledim: “ Bakın Albright ‘ama buna değdi” diyor. Bu insanlık dışı cevabı neden konu etmiyorsunuz?” Hiç istifini bozmadan “ABD 22 ülkeyi parçalayacak bunu kendileri yazdı” demek daha etkili” dedi. “Ama o makalede böyle bir ifade yok” dediğim zaman da beyefendi gözlerini dikleştirip anlamazdan gelme çakallığı durumunu sürdürerek “Neo conları savunmak size mi düştü Nihal Hanım” diye çirkinleşti.

Bunu neden anlattım. Türkiye’de kendisini sözde anti emperyalist duruşa sahipmiş gibi gösterenlerin çoğunun ‘fake’ olduğunu anlamanız için. Göğsünü gere gere ulusalcı ve anti emperyalist pozları kesen adamlar ve kadınlar eğer gerçek olsalardı milletin ve ülkenin bağımsızlığını bu kadar çürük bir üflemede yıkılacak temelsiz iddialar üzerine kurmazlardı.

Daha kötüsü “Türkiye dahil22 ülkeyi parçalayacaklar” gibi belagat ve heyecan değeri yüksek yanlışları bile isteye yayarak milleti İran emperyalizminin etkisine açmış oldular. O etki nedeniyledir ki şimdi Suriye’de neler olup bittiğini anlayamayan ama cahil olduğunu da bilmeyen bir kitle bir fantazmagoryanın esiri oldu.

FANTAZMAGORİK APTALLIK

Üniversite mezunu olmak, gazete okumak eskiden dünyada neler olup bittiğini anlama ihtimali daha yüksek bir bireyle karşı karşıya olma anlamında bir artıydı.

Şimdi üniversite mezunu gazete okuyan insanlar, hangi kesimden olurlarsa olsunlar izledikleri tartışma programlarının da etkisiyle Suriye’yi şöyle tartışıyorlar:

“22 ülke..”

“Çak dostum, aynen. Ülkeleri parçalıyorlar”

“11 Eylül de zaten…”

“Evet, kendileri yaptılar, 50 yıllık plan yapıyorlar”

Allah sizi inandırsın bu sohbetlerin “İngiltere Kraliçe’si aslında Reptilian ve esasında ölmedi, gezegenine döndü” şeklinde ilerleyen versiyonları da var.

“Dünyayı yöneten bir grup elit” fikrinin gelişmeler karşısında takınılacak zihin tembelliğini meşrulaştıran bir yanı var.

“Biz zavallı insanlar, ne yapabiliriz ki, bu adamlar dünyayı yönetiyor, 100 yıllık plan yapıyor, bunlar insan bile değil, belki de uzaylı” ile sürüp giden ve bir politik duruşu fantazmagorya ile sıvayan sözde ‘görüşler’ öğrenilmiş bir çaresizlik, gerçek bilgiye, dolayısıyla hakikate yabancılaşma yaratıyor.

Kendisine kâh solcu kâh ulusalcı hatta bazen islamcı aydını süsü vermek isteyen vasıfsızlar da o çaresizliği istismar ediyor.

Dahası, bölge ülkelerinin despot rejimleri de bundan faydalanıyor. “Bizim bu katı rejimimimiz olmasa ABD bizi ezer geçerdi, susun oturun aşağı” demek için ya da kendi yayılmacılığını meşrulaştırmak için kullanıyor.

Tıpkı ABD’nin Irak’ı işgalinden azami oranda faydalandığı halde ‘Bakınız 22 ülke’ propogandasını lehine çeviren İran rejimi gibi.

Bunları anlattığınızda da size vatan haini demeye teşne bir sürüyü karşınızda buluyorsunuz.

Oysa asıl vatan hainliği tam olarak ABD’yi ve Batı’yı bu denli fantazmagorik bir anlatının sisli perdesine bürümek ve gerçeği görünmezleştirmek. Zira bunu yaptığınızda sözde mücadele ettiğiniz küresel egemenin kadroları da bu propogandadan istifade ediyor. Kim yenilemezlik algısını böyle havadan bulur da cebine koymaz? Yenilmezlik algısı inşa etmek için Hollywood’a milyonlarca dolar döken ABD bundan azami fayda temin ediyor.

İKİZ KULELER SAFSATASI

Haa bu arada, İkiz Kuleler’e saldıran da El Kaide idi. ABD kendi kendi kulelerini kendisi patlatmadı yani, lütfen.

Köşeyi okuyan aklı başında kişiler belki bilmiyordur ama Türkiye’de bu safsatanın da hayli alıcısı var. Loose Change belgeseli ve bir muhafazakar demokrat yazar sağolsun, bu komplo teorisini ortaya atıp dehlediler ve insanlar hala böyle zannediyor. Böyle zannettikleri için de nasıl oldu da Afganistan Taliban’a kaldı, nasıl oluyor da Suriye El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra’dan dönüşmüş HTŞ’nin içinden çıkan bir yapıya kalacak konusunu da anlayamıyorlar. Yine en kolay yola sapıyorlar: “Eee tabii çünkü kendi adamları. 22 ülke de dostum. Sırada İran var. Sırada Türkiye var.”

Doğru soru “Esad rejimi neden yıkıldı şimdi?” sorusu değil, doğru soru “Halkın bu kadar nefret ettiği, yozlaşmış ve yıpranmış, bölge ülkelerinin desteği ile ayakta duran bir rejimin yıkılması nasıl oldu da bu kadar gecikti?” sorusudur.

Cevabını 15 Mart 2015’te CIA Başkanı John Brennan tam olarak şu ifadelerle vermişti: “ABD Suriye’de rejimin değişmesini istemiyor. Yapmayı istediğimiz son şey onların (radikal örgüt olarak bahsettiği grupların) Şam'a yürümelerine izin vermektir. Hiçbirimiz, ABD, Rusya, koalisyon ve bölge ülkeleri Şam'daki siyasi kurumların ve hükümetin çöküşünü istemiyor”

Mesele şu: ABD Suriye’de 2015’e kadar Esad rejimine söylemsel düzeyde karşıydı. Ancak saha onların beğendiği muhalif profiline değil, 11 Eylül’ü yapan örgütün uzantılarına ve benzerlerine kalınca, Esad rejimini ayakta tutmaya çalışmaya çalıştı.

Suriye muhalefetini ABD’nin ve İsrail’in maşası olarak göstermeye çalışmak tam da bu nedenlerle sahtekarlık ve alçaklık. Kimsenin soykırımdam çıkmış bir millete Esad’a katlansaydınız iyi olurdu bak şimdi ABD ile anlaşmış oldunuz diyecek kadar cahil olma lüksü yok.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar