Eğreti teğel
Bir dert var can ile canan arasında. Hem de öyle bir dert ki; kolay kolay çözüleceğe de benzemiyor. Fenerbahçe'den söz ediyoruz elbette. Alex'in gönderilmesi ile taraftar ve kulüp yönetimi arasında kopan sevgi bağları, en ufak bir başarısızlıkta nasıl da yeniden ortaya çıkıyor değil mi? Tam her şey geçti, yapılan transferlerle taraftara yeni umutlar verildi derken, bir Sivas yenilgisi nasıl da alt üst ediyor tüm dengeleri! Alex olayından sonra ısrarla söylemiştik; 'bu dikiş tutmaz' diye. Tutmuyor da... Bir takım için en tehlikeli şey taraftar ile olan bağların zayıflaması ve kopma noktasına kadar gelmesidir. 3 Temmuz sürecinde sağlanan birliğin bu kadar çabuk bozulmasını belli taraftar guruplarına bağlamak da kanımca yönetici körlüğünün en belirgin işaretidir. Taraftar; takımının sahada iyi futbol oynamasını ve başarılı olmasını bekler, sevdiği inandığı futbolcusuna da yapılan haksızlığı pek kolay unutmaz. İşte bugün Fenerbahçe'de yaşanan da bunun tipik bir örneğidir. Düne kadar eleştirilmeyen ve yaptığı her şey alkışlanan başkan Aziz Yıldırım istifaya davet ediliyorsa, teknik direktör Aykut Kocaman taraftar gözünde güvenini her geçen gün bir az daha yitiriyorsa, bu sorunu çözmek artık o kadar kolay değildir. Öncelikle Fenerbahçe takımının oynadığı futbolla taraftarına keyif vermediğini ve herkesin yüreği ağzında maç seyrettiği gerçeğini ortaya koyalım. Bir türlü tempo kazanamayan, organize olamayan ve çok kolay gol yiyen bir takım haline dönüşen Fenerbahçe'de Aykut Kocaman'ın sorunları bir türlü çözemediğini ve yoğun eleştiri bombardımanı altında yıprandığını söyleyelim. Kocaman'ın önce istifa edip ardından bu kararını geri alışının da gelinen bu noktada önemli bir payı olduğu da işin bir başka gerçeği.
Taraftarın gözünü boyamak için verilen transfer sözlerinin ardından sezon başı gönderilen Emre ve Ziegler'in geri alınması da açıkça transfer beklentilerini karşılamamıştır. Madem bu oyuncular çok yararlı idiler, madem en zorlu günlerde onlara ihtiyaç duyuyorsunuz, o zaman neden gönderdiniz diye sormazlar mı adama... Emre'yi ve Ziegler'i geri aldınız Alex'i ne zaman çağıracaksınız demezler mi? Tüm bu yaşananlar işin başında panik halinde bir yönetim olduğunun en açık göstergesidir. Elinizdeki iyi oyunculardan kurulu kadrodan verim alamıyorsanız, buradan çıkış yok denilen mabedinizde beklenmedik yenilgiler alıyorsanız bunun faturası sizi her maçta destekleyen taraftara mı kesilecek? Her yenilgiden sonra yapılan hatalardan gerekli dersleri aldıklarını söyleyenler, bu dersleri bir türlü alamıyorsa bunun hesabı kimden sorulacak? Dünya yıldızı diye getirdikleriniz hergeçen gün kötüye gidiyor ve disiplinsiz yaşıyorsa bunun sorumlusu kim olacak? Bu sorular uzayıp gider ama bu suçlamalar ve çekişmeler arasında çözüm bulmak her geçen gün daha da zorlaşır. Geçtiğimiz yıl sağlanan birliğin ve dayanışmanın bu kadar çabuk tüketilmesi, en önemlisi kulüp içinde sevgisizliğin ön plana çıkması işleri bu noktaya getirmiştir. Bunun çözümü yok mudur? Elbette vardır. Onun yolu da herkesin hatasını kabul edip gereğini yerine getirmesidir. Sürekli sökülen yamayı eğreti teğelle tutturmak ise asla bir çözüm değildir.
4 bir yanda şike
Hiç kuşku yok ki şike, futbolun en büyük düşmanı! Ancak yıllardır sadece bizde değil futbolun olduğu her yerde boyunu göstermekten geri kalmıyor. FIFA ve UEFA futbolun bu büyük düşmanı ile sonuna kadar savaşmaya oldukça kararlılar. Bunun için de yoğun bir çaba harcanıyor. İşte futbolun patronlarının Avrupa Polis teşkilatı ile yaptıkları ortak çalışmanın ilk sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Açıklanan rapor gerçekten dehşet verici. Aralarında Şampiyonlar Ligi, Dünya ve Avrupa Kupası elemeleri gibi önemli karşılaşmaların da olduğu yüzlerce maçta şike yapıldığı şüphesi belirgin bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Rapora göre Avrupa'nın bir çok ülkesini sarmış bu skandaldan biz de nasibimizi alacağız gibi görünüyor. Şu anda belirgin bir takım ismi ve maç kesin olarak ifade edilmedi ama Europol'un elinde sağlam bilgiler ve deliller olduğu ortada. Aksi takdirde böyle bir açıklama yapılmazdı diye düşünüyorum. Sorunun üstüne gitmekte kararlı olan FIFA ve UEFA en kısa süre içinde bu konudaki en ağır yaptırımları kimsenin gözünün yaşına bakmadan uygulayacaklardır. Sıfır tolerans parolasıyla yola çıkanların, bizde olduğu gibi pisliği halının altına süpürerek soru işaretlerini ortada bırakan kararlar alacağını hiç sanmıyorum. Paranın olduğu her yere çöreklenen kirli ellerin marifeti olan şike ile savaşı sonuna kadar sürdürmeye kararlı olanların sergileyecekleri tutumu da merakla bekliyorum.
Dünya markası
Futbolda yapılan transferlerin, takımın gücünü artırmanın dışında kulübün imajı üzerinde de çok önemli bir etkisi vardır. G.Saray'ı dünyanın en önemli 10 kulübünden biri haline getirmek hedefiyle yolan çıkan Sarı-Kırmızılı yönetimin de bu yolda önemli adımlar attığı bir gerçek. Sneijder ve Drogba gibi iki dünya starını kadrosuna katan G.Saray'ın bu transferlerinin dünya futbolunu salladığını söylemek inanın hiç abartı olmaz. Bugün Avrupa'nın en etkin yayın organları, bu iki ismin G.Saray'a gelişinden söz ediyorsa G.Saray dünya markası olma yolunda çok önemli adımlar atmış demektir. Yıldızları ile rakiplerini kıskandıracak, dünyanın ilgisini çekecek bir ekibin hedeflerine ulaşması çok daha kolay olur. Hele bu yıldızlardan geçmişte Hagi ve Popescu'dan olduğu gibi gerekli verim de alınırsa o zaman dünya kulübü olmaya daha da yaklaşırsınız. Ben Fatih Terim'in yönetimin kendisine sunduğu bu yıldızlardan maksimum katkıyı alıp hedefine yürüyeceğine de inanıyorum. Çünkü geçmişte bunun örneği yaşandı.