Derin uzayda terör
Star Trek serisinin yeni filmi “Star Trek Sonsuzluk” (Star Trek Beyond), derin uzayda geçen bir ölüm kalım mücadelesini anlatıyor. Kaptan Kirk ile arkadaşları federasyonun temsil ettiği değerlere düşman, öfkeli ve saldırgan bir halka karşı savaş veriyor
Bilimkurgu geleceği dekor olarak kullansa da çağımızın sorunlarından beslenen bir tür. ABD’nin uzayın fethi için Sovyetler Birliği ile yarışa girdiği yıllarda, Amerikan televizyonlarındaki bilimkurgu dizilerinin sayısının artması bir tesadüf değildi. Uzayın keşfine çıkan federasyon gemisi Atılgan, ABD’nin önderliğindeki Hıristiyan Batı’nın vizyonunu temsil ediyordu. Bugün de durum pek değişmiş değil.
KAPTAN KIRK BUNALIMDA
İlk sahnede James Kirk’ü diplomasiden anlamayan, asabi ve saldırgan bir halka laf anlatmaya çalışırken görüyoruz. Başarısızlıkla sonuçlanan bu görüşmenin ardından Kirk (Chris Pine), hayatının anlamını sorgulamaya başlıyor. Bu arada kadim dostu, ikinci kaptan Spock (Zachary Quinto) da varoluşsal sorunlar yaşıyor. “Star Trek Sonsuzluk” bir yanıyla, Kirk ile Spock’ın misyonlarını yeniden keşfettikleri bir film.
MUHTEŞEM YORKTOWN
Filmde mühendis Scotty’yi canlandıran Simon Pegg ile Doug Jung imzalı öykü, federasyonun uzayın derinliklerinde kurduğu muhteşem Yorktown istasyonu ve onu yok etmek isteyen öfkeli bir halkla ilgili. Yorktown, sadece teknolojinin geldiği son noktayı değil, federasyonun uygarlık seviyesini, yaşam kültürünü ve estetik anlayışını temsil ediyor. Atılgan’ı tuzağa düşürmek için uzayın derin karanlığında bekleyenlerin yegâne amacı, bütün bu değerleri yok etmek...
TERÖR UYGARLIĞA KARŞI
Yorktown’un, Batı’nın değerlerini, zengin ülkelerin teknolojisini ve refahını simgelediği kesin. Atılgan’a bir arı kolonisi gibi saldıran düşman halkın ise fanatik teröristlere denk düştüğünü söylemek mümkün. Uzaydan gelen ilk imdat çağrısının Ortadoğu dillerini hatırlatması tesadüf değil. Dolayısıyla, “Star Trek Sonsuzluk”un dipten dibe günümüzün meseleleriyle ilgili bir film olduğu ama Batı’yı sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterdiği öne sürülebilir. Böylesi bir politik yorumu fazla bulanlar, filmi daha genel anlamda medeniyetle terörizm arasındaki savaş olarak da görebilir. Burada ilginç olan, teröristlerin gelişmiş bir silah teknolojisini fanatizmle buluştururken Atılgan mürettebatının eski federasyon gemisi ya da antika motosiklet gibi dededen kalma bir teknolojiyle mücadele etmek zorunda kalması. “Asıl gücümüzü gelişmiş teknolojimizden değil kuşaklardır süregelen misyonumuza duyduğumuz inançtan alıyoruz” diye bir yaklaşım var burada.
OTOMATİK PİLOTTA AKSİYON
Film, derin uzayın keşfi, ideallerin sorgulanması ve ekip ruhuna bağlılık açısından ilk dönem çekilen dizileri andırıyor biraz. Öte yandan “daha az bilimkurgu, daha çok aksiyon” formülü açısından Star Trek ruhuna aykırı bir yanı da var. Dolayısıyla, filmi çok sevdiğimi söylemem mümkün değil. Çağdaş aksiyon sinemasının savaş, yıkım, tahribat motifleri yine bol miktarda kullanılıyor ve özellikle savaş sahneleri birbirine benziyor. “Hızlı ve Öfkeli” serisinden tanıdığımız Justin Lin, aksiyon sahnelerinde filmi adeta otomatik pilota bağlıyor. Kendi adıma en çok, kameranın uzaydan gelerek Yorktown’un içine süzüldüğü sahneyi sevdim. Bir de filmin hemen başında Kirk’ün Atılgan’daki gündelik hayatı anlattığı o sakin bölümleri... Beastie Boys’un ünlü “Sabotage” şarkısının yer aldığı sahneyi de unutmayalım. Sonuç olarak serinin hayranlarını ve aksiyon severleri mutlu edecek bir film.
Filmin notu: 6
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce