Trende cinayet var
Agatha Christie’nin romanından bir kez daha sinemaya uyarlanan “Doğu Ekspresinde Cinayet” (Murder on the Orient Express), Kenneth Branagh, Michelle Pfeiffer, Johnny Depp, Daisy Ridley, Judi Dench gibi oyuncularıyla öne çıkan bir polisiye
1934’TE yayımlanan “Doğu Ekspresinde Cinayet” romanı beyazperdeye ilk olarak 1974’te uyarlandı ve Sidney Lumet’in yönettiği film, en iyi Agatha Christie adaptasyonlarından biri kabul edildi. Final, özellikle romanı okumayan seyirciler için çarpıcı ve akılda kalıcıydı. 43 yıl sonra gerçekleştirilen yeni uyarlamanın handikabı, hikâyenin ve finalinin bilinirliği... Belki de bu nedenle, Michael Green’in uyarladığı senaryo yer yer romandan uzaklaşmayı göze alıyor. Yeni uyarlamanın farklı yanlarından biri, özel dedektif Hercule Poirot’nun (Kenneth Branagh), duyguları ve kişiliğiyle biraz daha ön plana çıkması...
DİNAMİK VE ROMANTİK DEDEKTİF
İlk film, Salacak iskelesinde geçen bir vapur sahnesiyle, sakin bir havada başlar. Yeni filmse Poirot’ya yumurta taşıyan bir çocuğun koşturup durduğu görüntülerle Kudüs’te açılıyor. Sonra, Poirot’nun haham, papaz ve imamın hırsızlıkla suçlandığı zor vakayı tek ipucundan yola çıkarak nasıl çözdüğüne şahit oluyoruz. Dinler arasındaki gerilimin genellikle iktidar tarafından çıkarıldığını vurgulayan sahne, Poirot’nun tarzını gösterme açısından anlamlı olsa da açıkçası filmin bütününde alakasız ve didaktik duruyor.
İlk filmde Albert Finney’in şahane Poirot’su ile bu kadar özdeşleşmiyor, tam aksine özellikle başlarda onu tutuk boyunlu eksantrik bir adam olarak uzaktan izliyorduk. Yeni filmde Kenneth Branagh’ın dinamik ve romantik dedektifinin zihninden geçen düşüncelere daha çok ortak oluyoruz. Takıntılı biçimde her şeyin doğru olmasını, dengede durmasını isteyen Poirot, finalde zor bir seçimle karşı karşıya geliyor. Olayı çözdükten sonra fazla uzatmadan aradan çekilmeyi tercih eden ilk filmin Poirot’suna göre farklı bir tavır sergiliyor, şovmenlik yapıyor. Sidney Lumet’in 1970’lerin yenilikçi ve deneyci sinemasından uzak, eski usul Hollywood tarzında çektiği ilk film, bence öykünün hakkını daha iyi veriyor, abartısız ve sade finaliyle son yorumu seyirciye bırakarak aradan çekiliyordu.
DAHA İYİ BİR TÜRKİYE İMAJI VAR
Yeni film de vasatın üstünde. Bunda Kenneth Branagh’ın özenli yönetimi ve Michelle Pfeiffer, Johnny Depp, Daisy Ridley, Penelope Cruz, Willem Dafoe, Judy Dench, Josh Gad gibi oyuncuların katkısı azımsanamaz. Branagh, yönetmen olarak öyküye hız katmak, “tek mekânda geçen, diyaloglara dayalı durağan film imajı”ndan kurtulmak için elinden geleni yapmış. Hatta biraz aksiyon, kovalamaca ve dövüş bile eklemiş. Çığ düşme sahnesini de unutmayalım. Tüm bunlar filme kuşkusuz heyecan, hareket ve tempo katıyor ama hikâyeyi derinleştirdiği söylenemez.
Filmin iyi yanları arasında kuşkusuz “oryantalist tablo” güzelliğindeki İstanbul sahneleri var. Karaköy limanı, Tarihi Yarımada’da ilerleyen tren görüntüleri ve fırından taze çıkan susamlı pidelerle betimlenen 1930’ların İstanbul’u, dijital efekt yardımıyla da olsa filme farklı bir hava katıyor. İlk filmin mütevazı İstanbul sahneleri ve gerçek dışı egzotizmine oranla daha iyi bir Türkiye imajı sunuluyor. Görüntü yönetmeni Haris Zambarloukos’un filmin bütününde de göz alıcı bir iş çıkardığını not edelim.
Filmin notu: 6.5
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce