Hakaret, inat ve özür
İlk gösterimini Venedik Film Festivali'nde gerçekleştiren ve ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ kategorisinde ilk 9 film arasına girerek Oscar şansını hâlâ sürdüren “Hakaret” (L’insulte), bir inatlaşma öyküsü üzerinden Lübnan’ın sorunlarını deşiyor
LÜBNANLI Hıristiyan Tony (Adel Karam), kendi halinde bir oto tamircisi. Ekonomik sorunları olsa da eşiyle (Rita Hayek) birbirlerini seviyor, bebeklerinin doğacağı günü bekliyorlar. Beyrutlu Tony, ilk izlenim itibarıyla mütevazı, iyi bir insan... Ama sadece işini yapmaya çalışan Filistinli Yaser’e (Kamel El Basha) öylesine nefret dolu ve ayrımcı bir tavır gösteriyor ki şaşırıyoruz. Aşırı tahrik altında kalan Yaser’in Tony’ye “Aşağılık” demesini pek önemsemiyoruz. Ancak Tony, bağlı olduğu şirket üzerinden Yaser’i köşeye sıkıştırarak olayı büyütüyor; özür dilemesinde ısrar ediyor. Ekmeğinin derdindeki Yaser zar zor rıza gösterip özür dilemeye geldiğinde ise daha da tahrik edici bir tavır gösterip olayı mahkemeye taşıyor.
Tony’yle Yaser’in inadı, ülkeyi giderek karıştırıyor ve öykü bize, Lübnan’ın kapanmayan geçmiş yaralarını hatırlatıyor. “Hakaret” Lübnan’daki dengelerin hassasiyetini yeterince güçlü bir biçimde vurgulasa da asıl meselesi başka... Her şey bir “özür”le ya da özrün önemi ve gerekliliğiyle ilgili... Film son bölümünde, Tony’yi nefret suçu işleyen bir ırkçı haline getiren travmalara kadar uzanıyor ve bir toplumun böylesi bir geçmişle nasıl yaşaması gerektiğine dair zihnimizde soru işaretleri uyandırıyor. Kolaycı yanıtlardan uzak duran film, Yaser ile Tony’ye iyilik ve kötülüğün ötesinde bir yerden bakıyor. Onları Lübnan tarihinin farklı anlarında karşımıza kurban ya da suçlu, mağdur ya da zorba olarak çıkarabiliyor...
SAMİMİ BİR FİLM…
Filmde Tony’nin, otomobili bozulan Yaser’e yardımcı olduğu bir sahne var. En baştan provokatif bir ırkçı olarak gördüğümüz Tony’yle ilgili kafamızı karıştıran bir sahne bu... Yaser’in ilk mahkemede Tony’yi suçlamaması da akılda kalıcı. Sonuçta, her ikisi de onurlu, dürüst insanlar. Finale doğru içerdiği sürpriz unsuru nedeniyle burada anlatamayacağım ama her iki karakterin birbirlerini tam olarak anladığı ve meselenin çözüldüğü daha tuhaf bir sahne de var. Bu ironik sahnedeki tuhaflık, ayrımcılık, tahrik ve şiddetin Lübnan için hâlâ vazgeçilmez bir dil olması...
Tam da bu noktada, bütün hikâyenin Tony’nin ırkçı nefretini hoş görmemiz için anlatıldığı iddia edilebilir. Hatta, Tony’nin sadece ayrımcılık dilinden anladığı ve bu tavrın bir çözüme dönüştüğü öne sürülebilir. Mahkeme sahnelerinde Amerikan sinemasının sularına fazla girilmesi ve ülkenin karıştığı bölümde filmin kendi tarzının dışına çıkması, biraz abartılı bir hal alması da aklıma takılan sorunlar. Ne var ki, “Hakaret”te hepsini geri plana iten samimi bir yan olduğunu düşünüyorum. Yönetmen Ziad Doueiri, Lübnan’daki sorunların çözümünün kolay olmadığını dürüstçe ortaya koyarken, empati ve eşitlik duygusunun altını incelikle çiziyor.
“Hakaret”, Lübnan ya da Ortadoğu’daki hassasiyetleri ve sorunların derinliğini bence iyi anlatan filmlerden biri... Ayrıca sadece hikâyesi değil, oyuncuları, anlatımı ve kurgusuyla da sağlam bir film.
Filmin notu: 7
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce