Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Meksika’da geçirdikleri eğlenceli gecenin ardından kötücül bir varlığın hedefi haline gelen ve istemedikleri ölümcül bir oyuna sürüklenen gençlerin hikâyesini anlatan “Doğruluk mu Cesaret mi?” (Truth or Dare) bir korku-gerilim filmi

SENARYO yazarları, hayatın keyfini çıkaran gençlere ıstırap çektirmeyi sever. Korku-gerilim türünün en bildik formatlarından biridir. Bir grup gencin eğlenme niyetiyle çıktığı yolculuk ya da tatil, bir süre sonra kâbusa döner. “Doğruluk mu Cesaret mi?” de aynı güzergâhta ilerliyor. Bahar tatili için birkaç günlüğüne Meksika’ya giden bir grup Amerikalı üniversite öğrencisi, dönüşte kendilerini ölümcül bir “doğruluk ya da cesaret” oyununun içinde buluyorlar...

Bu tür filmlerin görünen yüzünde masum gençler, sapık bir katile ya da bu filmde olduğu gibi gizemli bir kötücül varlığa karşı hayatlarını kurtarmak için mücadele ederler. Biz de onların yanında hissederiz kendimizi... Ne var ki, filmin görünmeyen yüzünde, “Bu gençler bu cezaları hak ediyor” tarzında gizli bir mantık vardır, çünkü türün temeli, gençlerin cezalandırılması üzerine inşa edilmiştir.

HEPSİNİN SUÇU VAR!

“Doğruluk mu Cesaret mi” aynı mantık üzerine kurulu. Günahkâr gençler film boyunca teker teker cezalandırılıyor. Düşündüğünüzde, hepsinin ayrı bir günahı, suçu, hatası ya da sorumsuzluğu var... Ronnie (Sam Lerner) kızlara asılan tam bir baş belası mesela... Tyson (Nolan Gerard Funk) ise kibirli ve ahlaksız bir tıp doktoru adayı... Daha gizli, finale doğru ortaya çıkan başka suçlar da var.

Süprizleri ele vermemek için bunlardan söz etmeye niyetim yok ama en azından ana karakter Olivia (Lucy Hale) dahil hiç kimsenin tümüyle masum olmadığını söyleyebilirim. Filmin farklı yanı da bu... Olivia, gerçekten iyi kalpli, kötü niyetsiz, yanında durabileceğimiz bir ana karakter ama yazarlar özellikle finale doğru, biraz olsun klişelerle oynamaya cesaret ediyorlar. Olivia’nın Meksika’daki oyunda “Seçim yapmak zorunda kalsan, bizi mi yoksa şehri mi kurtarırsın?” sorusuna verdiği yanıtı unutmayalım. Finalde o yanıt bir kez daha geliyor aklımıza. Olivia’nın çelişkileri, çatışmaları ilgiye değer ama tüm bu dokunuşlara rağmen vasatın üstüne çıkan bir korku-gerilim filmi seyrettiğimi söyleyemem.

SIRADAN BİR REJİ…

Bunun en önemli nedeni, klişeler üzerinden ilerleyen muhafazakâr içerik galiba... Gençler sınırı geçip Meksika’ya gitmese hiç sorun çıkmayacak aslında. Meksika, belki tekinsiz bir yer olarak betimlenmiyor ama sonuçta kötülüğün kaynağı. Ayrıca her şey Olivia’nın tanımadığı bir erkeğin “geceyi uzatalım” teklifini kabul etmesiyle başlıyor. Arkadaşları Olivia’nın zorlamasıyla, virane haldeki eski bir Katolik Kilisesi’ne gidiyor ve orada içki içip, edepsizliği davet eden bir oyun oynayarak tuzağa düşüyorlar.

Sonuçta “Şeytan” (The Exorcist) da muhafazakâr bir alt metne sahiptir ama hikâyesi ve anlatımı itibarıyla sağlam bir korku filmidir. “Doğruluk mu, Cesaret mi?” ise hikâyesinin imkânlarını değerlendiremeyen, olay kalabalığı içinde ağırlığını yitiren sığ bir film. “Kick-Ass 2”den tanıdığımız Jeff Wadlow, iddiasız, sıradan bir rejiyle geliyor karşımıza. Ne korkunun ne gerilimin hakkını verebiliyor, sadece akıcı bir kurguyla hikâye anlatıyor, o kadar...

Filmin Notu: 5

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar