Teknede 'iki' başına
“Sürükleniş” (Adrift), okyanustaki kasırga sonrası bir teknede yaşanan hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Gerçek bir olaya dayanan filmin başrollerinde Shailene Woodley ve Sam Claflin oynuyor
Doğada hayatta kalma mücadelesi veren insanların hikâyesi, sinema sanatının vazgeçemediği konulardan biridir. Bu filmlerin tek meselesi hayatta kalma mücadelesi değildir. “Sürükleniş” de duygusal bir aşk filmi aynı zamanda... O yüzden film, iki kulvardan akıyor. Bir yandan, kasırgadan sonra kendini teknede tek başına bulan Tami’nin (Shailene Woodley) okyanustaki yaşam savaşına tanık oluyoruz. Diğer yandan, sık sık geçmişe dönüyor ve Richard (Sam Claflin) ile Tami’nin romantik ilişkilerinin öyküsünü, yolculuk öncesi ve sonrası yaşadıklarını seyrediyoruz.
HAYATTA KALMAK VE AŞKIN GÜCÜ…
Tami ailesinden, ülkesinden uzakta başıboş bir hayat sürdürmek isterken âşık oluyor. Richard ise daha “durmuş, oturmuş” biri ama o da ailesiz ve yalnız. Kısa sürede uyumlu bir çift oluyor ama gerçek aşkı bulduktan sonra ölümle burun buruna geliyorlar.
“Sürükleniş” hüzünlü bir romantizmle, bir “hayatta kalma filmi”nin acımasız sertliğini birleştiriyor. Tami’nin, kazadan saatler sonra denizde yarı baygın bulduğu Richard’ı yaşatma çabaları da önemli kuşkusuz. Tecrübeli denizci sakat şekilde yatarken, çırak Tami sorumluluğu üstlenmek zorunda kalıyor. Çiftin, en zor en çetin anlarda dahi romantizmden vazgeçmemesi biraz fazla vurgulanıyor ama finalle birlikte düşünüldüğünde, filmin temel fikri, hayatta kalma mücadelesiyle aşkın gücü arasındaki bağı vurgulamak..
1983 yılının eylül ayında Tahiti’den San Diego’ya giderken denizlerde çok nadir görülen bir kasırgaya yakalanan Tami Oldham ile Richard Sharp’ın gerçek hikâyesinden yola çıkan “Sürükleniş”, “flash-back” ve halüsinasyon sahneleri başta olmak üzere türün bütün klişelerini hayata geçiriyor... Özellikle genç seyircileri duygusal olarak alıp götürmeye aday romantizm kısmını bir yana bırakırsak, “Sürükleniş”, yönetmenlik açısından vasatın üstünde bir iş... İzlandalı Baltasar Kormakur, “101 Reykjavik” gibi festival filmleriyle başladığı kariyerinde dram, komedi, gerilim ve aksiyonları denemiş bir yönetmen. 2012 tarihli “The Deep”te de denizde geçen bir yaşam mücadelesini anlatan Kormakur, geniş bütçenin ve görüntü yönetmeni Robert Richardson’un katkısıyla başta kasırga sahnesi olmak üzere üstüne düşeni yerine getiriyor. Ne var ki, türe yeni bir soluk, farklı bir bakış açısı getirdiğini söylemek imkânsız.
**********
KASIRGADA SOYGUN
“Kasırgada Vurgun” (The Hurricane Heist), felaket filmleri türüyle bir suç hikâyesini harmanlıyor... Filmde, kasırga felaketini fırsat bilip milyonlarca dolarlık “kirli para” peşinde koşan kötü hırsızların ve onlara karşı direnen iyilerin mücadelesini seyrediyoruz.
Maggie Grace, Casey adlı pes etmeyen, inatçı bir federal memuru, Tobby Kebbell ise kardeşini soyguncuların elinden kurtarmak isteyen meteorolog Will’i canlandırıyor. İkisi “olay mahalli”nde tanışıp, Will’in kasırgaya dirençli özel aracıyla hırsızların başına bela oluyorlar... Yönetmen Rob Cohen, felaketin etkileriyle aksiyon sahnelerini profesyonelce birleştirmesini biliyor. Kasırganın kasabayı yıkıp döktüğü, insanları uçurduğu sahneler ve finalde “kasırganın gözü”nden kaçışı anlatan kamyonlu takip bölümü hiç fena sayılmaz... Sonuçta, aksiyon sevenleri tatmin edebilir ama sağlam, inandırıcı bir hikâye, derinlikli karakterler bekleyenler hayal kırıklığı yaşayabilir.
Filmin notu: 5.5
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce