Kâbuslarla yaşayanlar
Alper Mestçi’nin yazıp yönettiği “Üç Harfliler: Beddua”, lisedeyken başlarına gelen bir olayın etkisinden yıllar sonra dahi kurtulamayan ve gördükleri kâbusların esiri haline gelen dört kız arkadaşın hikâyesini anlatıyor.
ALPER Mestçi yerli korku sinemasının dikkat çeken yönetmenlerinden biri. “Musallat”tan (2007) bu yana yönettiği korku filmlerinde, türün Türkiye’deki ortalama seviyesinin üstüne çıkmakta pek zorlanmadı. Üç Harfliler serisinin dördüncü halkası “Beddua” da “seyirciyi hem korkutması hem güldürmesiyle tanınan yerli korku geleneği”nin dışında duran bir film...
“Beddua”, yaşamını insanlarla iletişim kuramadan, tekerlekli sandalye üzerinde sürdüren felçli Melek’le (Beyzanur Mete) üç kız arkadaşının hikâyesini anlatıyor. Aslına bakarsanız, hikâyeden ziyade karakterlerin gördüğü kâbus, karabasan ve halüsinasyonlara odaklanıyoruz.
Batı usulü korku filmleri, hikâyelerini genelde ağırdan geliştirmeyi tercih eder. Bu yüzden ilk bölümde, korku unsurlarını sezdirmekle yetinir, finalde zirveye çıkarırlar. Alper Mestçi ise daha ilk dakikalardan itibaren seyirciyi “en üst perdeden” korkutmayı amaçlıyor. Bu açıdan bakıldığında, hikâye anlatmaktan ziyade “korku şovu”nu andıran bir yaklaşımı var filmin
Öte yandan, özellikle finaldeki sürpriz sahnelerle son halini alıp şekillenen hikâyenin, film boyunca olup bitenlere makul bir açıklama getirdiğini belirtelim. Finale kadar o meşum olayla ilgili tek bildiğimiz Burcu (Esma Soysal), Eda (Şerife Ünsal) ve Ayla’nın (Gizem Takma), Melek’i çok zor bir durumda Havel adlı şaman kadınla bırakıp kaçmaları....
TUHAF VE YARATICI
Üçü de Melek’in felç geçirmesinin sorumlusu olarak Havel’i gösteriyorlar. Havel ise rüyalarına girerek hayatı onlara zehir ediyor. Burcu, Eda ve Ayla, gerçek hayatta Melek’e karşı çok koruyucu ve sahiplenici davranıyorlar ama Melek rüyalarında onların karşısına korkunç ve şeytansı halleriyle çıkıyor. Dolayısıyla, Melek’i gerçek hayatta felçli ve korunmaya muhtaç, rüyalarda ise tam aksine ürpertici ve saldırgan biri olarak görüyoruz.
Alper Mestçi, birkaç sahne hariç karakterler arasındaki ilişkileri ya da hikâyeyi geliştirmekle açıkçası pek uğraşmamış. Bütün enerjisini seyirciyi korkutmaya verdiği belli. Mestçi, korku sahnelerinde şoke edici kısa planlardan oluşan hızlı bir kurgu tercih ediyor ve yer yer gerçekten profesyonelce çekilmiş, yabancı korku filmlerini aratmayan ürpertici imgelerle karşımıza çıkıyor. Mesela Eda’nın rüyasında annesinin kendisini uyandırdığını görmesi ama yine de uyanamaması etkileyici... Melek’in annesinin kızına çiğ kıyma yedirdiği sahne ise mide bulandırıcı. Tüm bu sahneler, finale kadar korku gösterisi olarak süren filmi ayakta tutmayı başarıyor. Sonuçta vicdan azabıyla intikam duygusunun karşı karşıya geldiği ve bedduanın ilahi gücünün her şeye üstün geldiği bir film bu... Bir başka kayda değer özelliği de baştan sona kadınların kadınları korkuttuğu ve erkeklerin “her şeyi açıklayan hoca” dışında pasif kaldıkları bir film olması...
“Beddua”nın hikâyesine kapılıp gittiğimi, karakterlerini ilgi çekici bulduğumu söyleyemem ama korku sahnelerinin yer yer çok tuhaf ve yaratıcı olduğu kesin.
FİLMİN NOTU: 5
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce