Sınıfsal bir 'sınır ihlali'nin öyküsü: 'Madame'
Kalabalık akşam yemeği davetleri, burjuva kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır. Davetlilerin seçilmesinden oturma düzenine, sofranın hazırlanmasından yemeklerin sunumuna kadar bir çeşit ritüeli andırırlar. Yemek sırasında servisi yapan profesyoneller ve davetliler aynı mekânda olsalar bile aralarında kesin bir çizgi vardır. Yan yana varolan iki ayrı dünyaya aittirler, birbirlerini görmezler, aralarında ihlal edilmemesi gereken bir sınır vardır. Fakat öte yandan, masaya oturduğunuz an, kim olursanız olsun, nereden gelirseniz gelin burjuva dünyasının bir parçası haline gelirsiniz...
Fransız Amanda Sthers'in yazıp yönettiği “Madame”, işte bu iki dünya arasındaki bir “sınır ihlali”nin öyküsünü anlatıyor. Gerçekten hoş bir öykü bu... Frederick ailesinin kıdemli İspanyol hizmetçisi Maria (Rossy de Palma), ev sahibesi Anne Fredericks'in (Toni Collette) yoğun ısrarları sonucu, akşam yemeğinde 14'üncü davetli olarak masaya oturmak zorunda kalır. Aslında her şey batıl itikatla ilgilidir. Anne, üvey oğlunun son anda 13'üncü kişi olarak yemeğe katılmasından rahatsız olur ve 13 sayısının uğursuzluk getireceği endişesiyle hizmetçileri arasında en çok güvendiği Maria'yı zorla masaya oturtur. “Fazla yeme, fazla konuşma” der ona... Sessiz kalarak durumu idare edeceğinden emindir.
Ama burjuva ritüellerine hiç önem vermeyen muzip üvey oğlu Steven'in (Tom Hughes) yapacağı şakayı hesaba katmaz. Steven, yemeğe katılan İngiliz sanat eksperi David'e (Michael Smiley), Maria'nın kimliğini gizleyen bir İspanyol aristokratı olduğunu söyler. “Ne kadar ısrar edersen et, gerçek kimliğini her koşulda inkâr edecektir” diyerek yalanını mühürler. David için Maria, akşam yemeğinin yıldızıdır artık. Heyecanını bastırmak için içtiği şarabı fazla kaçıran Maria'nın dili, David'in artan ilgisiyle çözülür... Hatta Maria, diğer konukların da dikkatini çekmeye başlar.
Anne, Maria'yı yemekten erken kaldırarak sorunu çözdüğünü sansa da David, “köklü bir İspanyol ailesi”nden geldiğine inandığı Maria'nın peşini o akşamdan sonra da bırakmaz... Kibarlığı, ilgisi ve ısrarıyla Maria'nın kalbini kazanmayı başarır. Eşi Bob'un (Harvey Keitel) satacağı pahalı bir tablo nedeniyle David'le arasını bozmak istemeyen Anne, yalanı ortaya çıkmadan sorunu çözmek ister ama bir süre sonra olaylar kontrolden çıkar...
(Rossy de Palma, Maria rolünde kariyerinin en iyi performansını sergiliyor)
“Madame” bir yanıyla eğlenceli bir ikiyüzlülük eleştirisi, bir tür sosyal taşlama... Paris'e yerleşmiş Amerikalı Anne ile Bob, başta Marie olmak üzere yanlarında çalışanlara kötü davranmayan insanlar... Ama Maria'nın sınırı ihlal ederek burjuva dünyasına girmeye cüret etmesi, her şeyi değiştiriyor. Maria'nın kendi dünyasında kalması gerektiğine inanıyorlar. Anne, yakışıklı bir iş adamıyla, Bob ise Fransızca öğretmeniyle flört ediyor. İkisi de heyecan ve tutku arayışındalar. Özellikle Anne, Maria'nın tutkulu bir ilişki yaşamasını hazmedemiyor... Anne'in “kötü kalpli zengin kadın” klişesinden uzak durmaya dikkat ederek Maria'yı hizaya getirmeye çalışması, bence filmin en güçlü yanı... Çünkü kötülük, bazen kibarlık, bazense içtenlik kılığında çıkar karşımıza. Toni Collette'in mükemmel oyunuyla “Madame”, Maria kadar Anne'in de hikâyesi... Maria, aşkı ararken; Anne, statükoyu korumaya çalışıyor. Maria, naifliği, içtenliğiyle sınıfsal ve kültürel sınırlara meydan okurken, Anne, sıkı bir düzen koruyucusuna dönüşüyor.
“Madame”ın sevdiğim yanlarından biri, filmin farklı karakterler üzerinden farklı duygularla ilerlemesi oldu. Anne açısından bir doyumsuzluk ve mutsuzluk hikâyesi seyrediyoruz. Maria'nın cephesinden baktığımızda ise hüzünlü ve romantik bir film çıkıyor karşımıza... Yanlış anlamalar zinciri nedeniyle Maria, David'in kendisini bir İspanyol aristokratı zannettiğini anlayamıyor. Tam aksine, David'in hizmetçi olarak çalışmasından rahatsızlık duymadığını, kendisini olduğu gibi kabul edip sevdiğini düşünüyor. Maria, film boyunca samimi anlamda aşkı ve gerçek tutkuyu yaşayan tek kişi. Diğerleri ise hep bir yalanın, sahteliğin içinde düzenlerini, çıkarlarını koruma peşindeler...
“Madame”, öykünün gelişimi açısından inandırıcı olmayan bazı bölümlerine rağmen ilgiye değer, alçakgönüllü hoş bir komedi. Başta Toni Collette olmak üzere tüm oyuncu kadrosu gayet iyi. Pedro Almodovar filmleriyle tanıdığımız Rossy de Palma'nın Maria rolünde kariyerinin en iyi performansını sergilediğini de belirtelim.
Filmin notu: 7
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce