Küçük bir hayalkırıklığı
İnternet videoları yaparak hayatını kazanan Stephanie (Anna Kendrick), oğlunu tek başına büyüten yalnız bir anne... Emily (Blake Lively) ise yazar Sean'la (Hanry Golding) evli ve bir moda şirketinin halkla ilişkiler yöneticisi... Mütevazı Stephanie ile havalı Emily, çocuklarını almak için geldikleri okulun önünde tanışıyorlar. Çocuklarının arkadaşlığı ve annelik birleştiriyor onları. Emily, bir gün aniden ortadan kaybolmadan önce çocuğunu Stephanie'ye bırakıyor; çünkü onun anneliğine güveniyor.
Başlangıçta kayıp Emily'nin aranması üzerine kurulu gibi görünen ama sonra birkaç kez yön değiştiren öykü, altan alta annelik meselesi üzerinden de ilerliyor. Stephanie işgüzar ve sorumlu bir anne. Peki, Emily? “Küçük Bir Rica” özü itibarıyla, çocukların geleceğini kurtarmak isteyen iki kadının ahlaki sapmaları üzerine bir film...
Stephanie ile Emily'nin kişilikleri çok farklı görünüyor ama iyi anlaşıyorlar. Zıt yanları başlangıçta onları birleştiriyor. Ortak noktaları ise daha sonra çıkıyor. Sözgelimi, ikisinin de karanlık bir geçmişi var. İkisi de yalancı... Özellikle erkeklere karşı.. İçlerindeki karanlık, onları ayırsa da her koşulda birbirlerini anlıyorlar.
Yönetmen Paul Feig'in amacı belli ki “iyi kalpli fedakâr arkadaş” Stephanie'nin değişimi üzerinden kafamızdaki ezberlenmiş kadın klişelerini ters yüz etmek, her iki kadının karanlık ve aydınlık yanlarını kurcalamak... Ama tüm bunlar, Stephanie ve Emily'nin klişe karakterler gibi görünmesi gerçeğini pek değiştirmiyor.
Asıl ciddi sorunsa Stephanie'nin yaşadığı değişimin anlatılamaması galiba... Bazen ana karakterin neler yapacağını bilemeyebilir, önceden hissedemeyebilirsiniz. Kararlarıyla, eylemleriyle sizi şaşırtabilir. Tüm bunlar romanlarda, filmlerde kullanılan ve kabul edilebilir anlatım teknikleridir ama burada durum farklı. Stephanie'nin iç dünyasını, zihinsel karmaşasını, çelişkilerini hissedemiyoruz.
“Küçük Bir Rica” Jessica Sharzer'ın Darcey Bell'in romanından yaptığı bir uyarlama... Bir romanda karakterin iç dünyasını, çelişkilerini, iç çatışmalarını, duygusal gelgitlerini ve ruhsal karmaşasını anlatmak bir filme göre daha kolay olabilir... Öte yandan, sinemada bunları hakkıyla anlattığınızda etki artar ama film, Stephanie'nin ruhuna uzak kalıyor. Üstüne üstlük, Stephanie sürekli değişiyor. Duygudan duyguya atlıyor... Filmler karakterleri yargılamadan kararları seyirciye bırakabilir. Hatta ana karakter, bir noktadan sonra seyircinin katlanamadığı bir anti-kahraman dahi olabilir. Tüm bunlara itirazım yok ama özellikle Stephanie konusunda kafası karışık, tam olarak nereye, nasıl gideceğini bilemeyen bir film bu...
Belki de asıl sorun, hikâyenin sadece Stephanie'nin gözünden anlatılması... Bu tür filmlerde olayların farklı karakterlerin bakış açısından yansıtılması bazen çok iyi sonuçlar verebiliyor. Olayları Emily ve eşinin ya da çocuklardan birinin gözünden izlemek ilginç olabilirdi. Ama film bizi Stephanie'nin bakış açısına kilitliyor ve elindeki dramatik malzemeyi yeterince etkili kullanamıyor.
Bir başka sorun da filmin son 30 dakikasını karakterlerle duygusal bağ kuramadan seyrediyor olmamız. Öyle ki bir noktadan sonra olayların artık bir yere bağlanmasını ister hale geliyorsunuz ama bir türlü bağlanmıyor. Şaşırtmacalı, sürprizli hikâye merakı nedeniyle film adeta “kendi ayağına sıkıyor”...
Ayrıca Anna Kendrick'in filmde biraz karikatürize kaldığını düşünüyorum. Bunda yönetmen Paul Feig'in filmin tonuna karar verememiş olmasının etkisi var. Feig'in diyaloglu sahnelerde kurguya çok başvurması, yani çok kesme yapması da Kendrick'in oyunculuğunu bozuyor. Emily ise Stephanie'ye göre daha ilgiye değer bir karakter... Bunda Blake Lively'nin de payı var; karakteri derinlemesine kavradığını hissediyorsunuz.
“Küçük Bir Rica”yı sevdiğimi söyleyemem. Açıkçası bu kadrodan çok daha iyisini bekliyordum... Ama yine de oyuncuları ve öyküsüyle haftanın öne çıkan filmlerinden biri olduğu kesin.
Filmin notu: 5.5
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce