Düşman tıpkı 'biz'im gibi
(UYARI: Yazıdaki bazı yorumlar, "Biz" filminin hikâyesindeki gelişmeleri ele verebilir...)
İkizi ya da benzeriyle karşılaşan insanlar, edebiyat ve sinemada defalarca işlenmiş konulardan biri... Konu üzerine yeni bir hikâye anlatmak kolay değil. Ama Jordan Peele, “Biz” (Us) ile hatırlanmaya aday bir filme imza atmayı başarıyor.
Jordan Peele'in, 1986'da geçen lunapark sahnesini, korkutucu hiçbir şey göstermeden huzursuz edici kılabilmesi, gerçekten etkileyici. O sahne filmin kalbi gibi... Orada her ne olup bittiyse, Adelaide'in ruhunda bıraktığı etkinin hiç geçmediğini hissediyoruz.
Peele, “görünmeyen ama korkutucu bir şeyleri” hissettirme konusunda plaj sahnesinde de çok başarılı... “Kötü bir şey olacak” duygusu o kadar güçlü ki bütün bir sahneyi huzursuz duygularla seyrediyoruz. Peele, güneş ışığı altında, kalabalık plajın rahatlatıcı atmosferine kontrast oluşturan nedensiz, gizemli bir gerilim yaratmayı biliyor.
Ailenin oğlu Jason'ın (Evan Alex) tişörtündeki resimle “Jaws” filminin plaj sahnesine gönderme yapıldığı kesin. “Jaws”daki plaj sahnesinde de ana karakter dışında herkesin keyfi yerindedir. Steven Spielberg, o sahnede köpek balığının varlığını bilen karakterin gerginliğini yansıtırken dünyaya onun gözünden bakmamızı sağlar. Burada da dünyaya Adelaide'in gözünden bakıyor ve geriliyoruz. Ama bu kez neden gerildiğimizi bilmiyoruz...
Tulum benzeri kırmızı giysiler giymiş ikizlerin, gecenin karanlığında bahçede belirmesiyle başlayan sahneler de gerek kadrajları, gerek mizansenleri ve görsel düzenlemeleriyle birçok korku filmini hatırlatıyor. Ama bir bütün olarak bakıldığında her şeyin özgün bir fikrin etrafında döndüğünü söyleyebilirim.
“Biz”deki değişim, mekânın kendisi ve kadraj düzenlemelerindeki genel çekimlerle hissettiriyor kendini. Daha aydınlık ama kasvetli bir ortam çıkıyor karşımıza. Özellikle zamanlar ve boyutlar arasında gidip gelen dans sahnesi akılda kalıcı ve çok estetik. Peele dansla dövüşü sadece şık bir koreografiyle değil, ritmik bir kurguyla buluşturuyor. Filmin son bölümünde paralel kurgu tekniği sıkça karşımıza çıkıyor. Özellikle bizi yeniden açılıştaki lunapark sahnesine götüren bölümdeki kurgu geçişlerini çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Jordan Peele, filmin son bölümünde hikâyeye iki kez “takla attırıyor”. İlkinde, ikizlerin nereden ve nasıl geldiklerine dair bir açıklama getiriyor. Öyle kapsamlı, teferruatlı bir açıklama değil. Biraz yüzeysel kalıyor ve bence, filmin inandırıcılığına zarar veriyor. Filme tepeden inme gelen bu bilimkurgusal boyutu sevdiğimi söyleyemem.
Buna karşılık, finaldeki beklenmedik gelişmeyi sevdim. Bu sürpriz hem “ötekileştirme”yle ilgili şablon düşüncelerimizi sorgulamaya yol açıyor hem de Adelaide'in ikizinin diğerlerinden farklı olmasına mantıklı bir açıklama getiriyor. Yine de Peele, her şeyi bilinçdışında geçen bir kâbus olarak tasarlasa “Biz” belki daha sağlam bir film olabilirdi.
Sonuç olarak, hikâyenin güçlü olduğunu söyleyemem. Ancak filmleri sadece hikâye üzerinden değerlendirmekten yana değilim. Filmler, imgelerin oluşturduğu görsel yapılardır aynı zamanda...
İşte tam da bu noktada, “Biz”in sahip olduğu imgeler açısından farklı okumalara ve analizlere açık bir film olduğunu düşünüyorum.
KARAKTERLERİN VE BAZI İMGELERİN ANALİZİ
Öncelikle ilk bölümden başlamak istiyorum. Evet, Adelaide ana karakter olarak öne çıkıyor ve eşi Gabe Wilson, öyküdeki işlevi itibarıyla pasif kalıyor ama bu, Gabe'in bazı açılardan anahtar karakter olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Gabe, beyaz arkadaşı Josh Tyler'ı (Tim Heidecker) kendine model alan bir aile babası... Belli ki, “Tyler'ın evi orada” diye göle yakın bir yerde ev almış. Ama hâlâ Tyler'ın evini, teknesini kıskanıyor. Onun sahip olduğu her şeye sahip olmak istiyor. Kendisi olmak yerine zengin beyazlara özeniyor... Sırf Tyler'larla birlikte olmak için Adelaide'i plaja gitmeye ikna ediyor.
“Kırmızılılar”dan devam edersek iki farklı imgenin yan yana geldiği söylenebilir. Giysi, tulumu andırıyor ve işçi sınıfını akla getiriyor. Aynı amaç çevresinde toplanmış üniformalı bir ordu oldukları kesin... Kırmızı ise içlerindeki şiddeti, benzerlerinin yerine geçmek için sahip oldukları arzuyu temsil ediyor. Dünyayı değiştirmek istedikleri kesin. Devrimi ABD'den başlatıp dünyaya yaymaya çalıştıkları dahi söylenebilir. Çünkü bir eylem planları var.
Yeraltından yanlarında getirdikleri tek silah makas... Makas, iğdiş etme dahil bütün korkutucu temsilleri barındırıyor içinde. Aynı zamanda, filmde karşımıza çıkan şömine demiri, beyzbol sopası gibi diğer nesnelerle birlikte ikili bir işlevi var: Hem ev eşyası, hem silah... Savaşın coğrafyası geniş alana yayılsa da “silahlar” ev sınırlarının ötesine geçmiyor.
“Get Out”da olduğu gibi Jordan Peele, insanların bilinçdışındaki korkuları hikâyelere dönüştürmeyi seviyor. Kuşkusuz, “Biz”deki her olayın matematiksel bir kesinlikle, sembolik olarak yazıldığını iddia edemem ama hikâye üzerine düşündükçe başka veriler de çıkıyor karşımıza...
Mesela, kırmızılıların “yeraltı”ndan gelmesi... Yeraltı pekâlâ bilinçdışını temsil ediyor olabilir. Çünkü onlar, bilinçdışına ittiğimiz, bastırdığımız ilkel içgüdülerimizin cisimleşmiş hali gibiler... Konuşamıyor, hırlıyorlar. Sadece içgüdüleri var. İlkel benlikleriyle yaşıyorlar. Öldürmek ve kendi ikizlerini avlayarak onların yerine geçmeyi hedefliyorlar. Bize oranla korkusuzlar. Zombileri, klonlanmış ruhsuz kopyaları andırıyorlar...
Burada asıl anahtar kelime galiba “ruhsuzluk”... Uygarlığın tedrisatından geçmemiş durumdalar. Kişilik olarak benzerlerinin olumlu olumsuz özelliklerini taşıyorlar.
Mesela, Gabe'in ikizi, direkt öldürmeye odaklanıyor. Zora Wilson'ın (Shahadi Wright Joseph) benzeri ise rekabet etmek hatta biraz avans vermek istiyor. Çünkü rekabetin anlamını bilen bir koşucu... Jason'ın ikizi ise iletişim kurmak, oynamak, vakit geçirmek istiyor... Kumsal sahnesinde, Tyler çiftinin kızlarının Jason'ı tuhaf bulduklarını unutmayalım.
Kırmızı tulumlular arasındaki en ilginç kişilik kuşkusuz Adelaide'in ikizi... Diğerlerinin hayvansı yanlarına karşı daha insansı. İkizini ve ailesini hemen öldürmemesi önemli. Nefretine odaklanıp, sahip olduğu gücün tadını çıkarmak istiyor. Benzerinin zaaflarını, zayıf noktalarını biliyor. Onunla kedi fareyle oynar gibi oynamak, öldürmeden önce onu psikolojik olarak ezmek istiyor. Çünkü “öteki” olarak yer altına itilmekten dolayı öfkeli. Tam bir isyankâr. Zaten isyanın lideri... Bir anlamda kırmızı tulumluların Spartakus'ü. Sadece ikizine değil, tüm dünyaya bir ders vermek, “biz buradayız” demek istiyor.... Bütün kırmızı tulumluların el ele tutuşarak bir dayanışma zinciri oluşturmasına önderlik ediyor.
“Yeraltı” sadece bilinçdışını değil, devlet kurumlarını da akla getiriyor. Kırmızı tulumlular kötü gitmiş bilimsel bir deneyden arta kalan varlıkları andırıyorlar. Kopya olarak yaratılmış ve yer altına hapsedilmişler, Orada yukardakine paralel bir hayat yaşıyorlar. Ama çok daha kötü, kalitesiz, zor bir hayat... Yer üstüne çıkmaları yasak... Öte yandan, hapishane, hastane, okul gibi kurumları akla getiren bir düzen içinde yaşıyorlar. Yatakhane, yemekhane ve sınıf gibi mekânlar var... Sanki özel mülkiyetin olmadığı bir yerdeler... Yer üstü ise özel mülkiyetin cenneti gibi... Film, Soğuk Savaş döneminde çekilseydi kırmızı tulumluların komünizm korkusunu temsil ettiği dahi söylenebilirdi.
Sonuç olarak, “Biz” farklı okumalara açık bir film. Jordan Peele'in ikizleriyle yüzleşen ve hesaplaşan insanlar fikrini iyi geliştirdiğini düşünüyorum. “Get Out” hikâyesi ve alt metinleri itibarıyla daha sağlam, derin bir filmdi. “Biz” belki daha muğlak bir film ama verdiği sinemasal haz açısından “Get Out”tan aşağı kalmıyor.
Filmin notu: 7
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce