Kasırgayla gelen timsahlar
Dev ahtapotlar, balinalar, köpek balıkları, piranhalar, anakondalar ve timsahlar...
Ortak özellikleri denizde ya da tatlı suda yaşamaları ve insanları korkutmaları. Dolayısıyla, sinemacılar için son derece “çekici” ve “vazgeçilmez” hayvanlar...
“Su canavarları”yla ilgili filmleri, korku gerilimin alt türlerinden biri olarak görmek mümkün.
Sudan çıkan muhtelif fantastik canavarları bir yana bırakırsak, türün başyapıtları deyince akla “Moby Dick” ve “Jaws” gelir... Ama türün çoğunluğunu oluşturan filmleri düşündüğümüzde, zihnimizdeki ilk çağrışım “şiddet istismarı”ndan kaynaklanan “sanatsal ucuzluk”tur...
Dev ahtapotları, piranhaları, anakondaları ve timsahları anlatan filmlere kaliteli bir hikâye seyretmek için giden seyircilerin sayısı herhalde fazla değildir. Tam aksine, ucuzluktan, aşırılıktan ve abartıdan kaynaklanan bir eğlence duygusu için gidilir bu filmlere. Tabi, bir de korku ve gerilim için... İşte “Ölümcül Sular” (Crawl), tam da bunları vadeden ve seyircisine istediğini veren bir film...
“Piranha 3D” (2010) ile türün ucuz estetiğini, şiddet ve kandan oluşan istismar ruhunu yakalayan yönetmen Alexandre Aja, “Ölümcül Sular”da bir kez daha aynı “sular”a giriyor...
“Ölümcül Sular”ın dram veya karakter derinliği gibi konularda ciddiye alınmaya değer bir yanı yok... Ama yırtıcı timsahların yarattığı dehşet ve korkuyu izlemek için bilet alanlara istedikleri her şeyi vermesini biliyor. Dolayısıyla, seyircisiyle dürüst bir ilişki kurduğu söylenebilir.
“B filmleri”nin en sevdiğim yanı da bu dürüstlüktür zaten...
“B filmi” Hollywood'da sanatsal kalite peşinde koşmayan düşük bütçeli tür filmlerine verilen genel bir isimdi... Şimdi eskisi gibi “B filmleri”nden söz etmek mümkün değil belki ama “B filmi estetiği”, “B filmi ruhu” çağdaş sinemanın hep içinde...
“B filmleri”nin günümüzde 3 çeşit yansıması olduğunu düşünürüm.
Kimisi o filmlerin görsel dokusu ve hikâye anlatma tekniklerinden yararlanarak ortaya her anlamda kaliteli bir iş çıkarmaya çalışır. Bu yaklaşıma en iyi iki örnek “Jaws” ve “Kutsal Hazine Avcıları”dır.
Kimisi ise Quentin Tarantino ve Robert Rodriguez gibi, B filmi estetiğini bire bir uygulayarak bir tür yabancılaştırma efektine ve mizah duygusuna ulaşmaya çalışır. Hedefleri hem sinefilleri yakalamak hem de B tipi filmin ticari çekiciliğinden yararlanmaktır.
Üçüncü yaklaşım ise B filmlerinin ticari çekiciliğini yüksek bütçe, çağdaş film grameri ve ileri teknoloji özel efektlerle birleştirmektir.... Alexandre Aja'nın daha önce “Piranha 3D” ve şimdi “Ölümcül Sular”da yaptığı tam olarak bu aslında...
Aja, B filminin “kalitesizlikle” özdeşleşmiş demode estetiğini bir yana bırakıyor. Bunun yerine, B filmlerinin ticari ruhuna ve seyirciyle kurduğu dürüst ilişkiye geri dönüyor. “Timsahların yarattığı dehşeti mi görmek istiyorsunuz, buyrun gelin size sunuyorum” diyor...
“Inhabitants” (2015) ve “Dark Feed” (2013) gibi eleştirmenlerin pek ciddiye almadığı, direkt DVD olarak dağıtılan düşük bütçeli korku filmlerini yazıp yöneten Michael Rasmussen ve Shawn Rasmussen'in yazdığı senaryonun ana hedefi çok açık: Timsahsılar ailesinden gelen aligatörler, kasırga sonrası oluşan selin ardından yaşam alanlarından çıkıyor ve insanların bulunduğu bölgelere gelip önlerine geleni yiyorlar... Film gereği bir türlü doymuyor ve saldırganlıklarını hiç kaybetmiyorlar. Yine film gereği, yan karakterleri afiyetle mideye indirirken ana karakterleri yakalamak, parçalamak ve yemekte nedense büyük zorluk çekiyorlar...
Filmin ana karakterleri, genç yüzücü Haley (Kaya Scodelario) ile babası Dave (Barry Pepper)... İkisi de timsahlara karşı pes etmeden mücadele ediyorlar.
Babası Haley'yi rekabetçi ve dirençli bir yüzücü olarak yetiştirmiş. Filmin ilk sahnesinde seyrettiğimiz bayrak yarışında son yüzücü olarak havuza giren Haley, geçiliyor ve ikinci oluyor. Bu yenilginin öfkesi ve babasının verdiği gazla timsahlara karşı daha iyi savaşıyor.
“Savaş” dediğimiz aslında timsahlardan kaçma ve kurtulma mücadelesi... Ama bazı anlarda tornavida gibi araçların kullanıldığı yakın fiziksel kavgaya da dönüşüyor.
Baba – kız ilk başlarda timsahlara karşı zekâlarını kullanarak öne geçmeye çalışıyorlar. Ama bir noktadan sonra zekânın çok fazla işe yaradığı söylenemez. Fiziksel dayanıklılık, yüzme yeteneği, su altında kalma becerisi, refleksler daha çok öne çıkıyor... İşte bu nedenle, tam bir mücadele filmi bekliyor bizi.
Annenin babayı terk etmesi, kızların kendi hayatlarını kurması ve babanın yalnız kalmasıyla sonuçlanan “parçalanmış aile” meselesinin çok da ciddiye alınacak bir yanı yok elbette... Ama suların yükselmesiyle evin döşemelerinin altındaki boşlukta timsahlarla baş başa kalan ve çıkış yolu arayan baba ile kızın yaşam mücadelesinin hiç de fena yazılmadığını düşünüyorum.
Sonuçta evin temellerinden çatıya uzanan bir yolculuk bu... Güvenin, konforun, ailenin simgesi olan evin, bir anda vahşi yaşam alanına dönüşmesi kesinlikle fena fikir değil. Aja, anlatım becerileriyle bu fikri gayet iyi geliştirmesini, gerilimi sonuna kadar ayakta tutmayı başarıyor.
“Ölümcül Sular”, B filmi ruhuna sadık kalarak kasırga ve sel baskınının arkasındaki küresel ısınmayı öne çıkarmak ya da eleştirmekle pek ilgilenmiyor. Ama isteyen bunu bir alt metin olarak okuyabilir; çünkü sonuçta her şey, doğal afet sonucunda sizin yaşam alanınıza sızan yırtıcı aligatörlerle ilgili...
“Labirent” (The Maze Runner) serisiyle tanıdığımız, “Karayip Korsanları: Salazar'ın İntikamı”nda (Pirates of the Caribbean: Dead Men Tell No Tales) başrolde oynayan Kaya Scodelario, Haley karakterinin hiç bitmeyen direncini, fiziksel gücünü ve timsahlara karşı giderek büyüyen öfkesini bence gayet iyi yorumluyor. Kadınların erkekler tarafından korunmaya muhtaç olduğu ya da cinsel istismar nesnesi olarak sunulduğu eski usul tür filmlerini düşündüğümüzde Haley babasını koruyan güçlü bir karakter olarak geliyor karşımıza...
Filmde şiddet, kan var ama çok abartılı değil. Aja, korku gerilimi aligatörlerin şiddetiyle değil, varlığıyla yansıtmasını biliyor.
“Ölümcül Sular” özellikle yırtıcı hayvanların dehşet saçtığı korku filmlerini sevenler için ideal seçim olur. Dramatik kalite olarak çok şey beklemezlerse, korku – gerilim sevenleri de hayal kırıklığına uğratacağını pek sanmıyorum.
6/10
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce