Will Smith, dijital Will Smith'e karşı
İki kilometre öteden, hızla giden trenin içindeki hedefi vurmak... Henry Brogan (Will Smith) işte böylesine usta bir tetikçi... Eşi benzeri yok.
Filmdeki bütün meseleler de zaten bu eşsizlikten kaynaklanıyor. Ne zaman ki, işini bırakmak istiyor, derin devlet onu öldürmek için harekete geçiyor.
Malum, sinema tarihi, vicdani nedenlerden ötürü emekli olmak isteyen tetikçilerle doludur... Ama bunu istemeyen “birileri” hep çıkar ve usta tetikçi, emeklilik hayallerinden vazgeçip peşine düşenlerle ölüm kalım mücadesine girer.
“İkizler Projesi”nin bu tanıdık hikâyeye getirdiği farklılık, Henry Brogan'ın peşine klonunun (Will Smith) düşmesi... Oğlu yaşında genç ve mükemmel bir klon bu.....
Bir tetikçinin kendi klonuna karşı verdiği ölüm kalım mücadelesi... Aslında fena fikir değil ama iyi geliştirildiği, iyi işlendiği söylenemez.
Fikre öylesine güvenmişler ki, gerisini koyvermişler sanki...
Fikri geliştirmek yerine, öyküyü aksiyon türünün gereklerini yerine getiren ruhsuz bir formüller toplamı haline getirmişler...
Evet, aksiyon işliyor. Film tıkır tıkır akıp gidiyor... Ama duygusal ya da düşünsel olarak size bir türlü dokunamıyor.
Sözgelimi, Henry Brogan ve klonu Junior arasındaki ilişkinin iyi ele alındığını söylemek mümkün değil. Klonu Junior'a, hep Brogan'ın gözünden, yani dışarıdan bakıyoruz. O yüzden onu pek anlayamıyor, duygularını çözemiyoruz. Oysa en az Brogan kadar ilgiye değer bir karakter haline gelebilirdi...
Mary Elizabeth Winstead'in canlandırdığı Danny Zakarweski'nin de olaylar sırasında Henry Brogan'a eşlik etmek dışında, filme ne kattığı belli değil... Oysa “Fargo” dizisinin üçüncü sezonunu seyredenlerin iyi bildiği gibi, Winstead iyi yazılmış bir karaktere ruh katabilecek oyunculardan biri... Burada da elinden geleni yaparak filme katkıda bulunuyor.
Film boyunca teşkilat içindeki ilişkiler, departmanlar arasındaki çelişkiler ve dengelerin önemli olduğunu seziyoruz ama hikâye anlatımı o kadar zayıf ki, kurum içinde olup bitenleri pek çözemiyoruz.
Tek anladığımız, Brogan'ın son öldürdüğü kişinin gerçek kimliğini öğrenince bir anda hedef haline gelmesi... Aslına bakarsanız, emekli olmuş Brogan'ın bu bilgiyi nerede, nasıl ve kime karşı kullanacağı ve neden bu kadar büyük bir tehdit oluşturduğu belli değil... Emin olduğumuz tek şey, teşkilat içinde kafayı Brogan'ı öldürmeye takmış Clay Verris (Clive Owen) diye kötü kalpli bir adam olduğu...
Clay Verris, finale doğru laboratuvarda üretilen askerlerin faydalarından söz ediyor bir sahnede... Böylesi bir tartışma filmin lehine işleyebilir, öyküye derinlik getirebilirdi belki... Ama filmin öyle dertleri yok...
Junior ve Brogan'la olan ilişkileri daha iyi işlense ve insani yönü ağır basan inandırıcı bir Clay Verris karakteri yazılsa, film biraz daha iyi olabilirmiş aslında. Ama Clay Verris'in filmdeki yegâne derdi Brogan'ın bir an önce ortadan kaldırılması... Özetle, son derece düz, renksiz ve sıkıcı bir kötü adam kendisi...
Yeterince iyi yazılmamış kötü adamlar filmleri de kendilerine benzetirler genelde... Burada da öyle olmuş...
“Game of Thrones”dan tanıdığımız David Benioff'un yanı sıra Billy Ray ve Darren Lemke'nin imzasını taşıyan senaryonun aksiyon sahnelerini peş peşe sıralamanın ötesinde bir özelliği yok ne yazık ki.
Aksiyon sahneleri de teknik bir gösteri olmanın ötesine geçemiyor; dram ve duygu yanları zayıf kalıyor. Kaldı ki, bunlar senaryo aşamasında filme eklenebilecek değerler... Senaryoda yoksa, dünyanın en iyi yönetmeni dahi çekimde bu eksikliği kapatamaz... Sadece stili abartır, sahneyi etkili hale getirir, o kadar...
Yönetmen Ang Lee de bunları yapmaya çalışmış ve farklı bir çekim teknolojisi kullanmış... 3D tekniğiyle saniyede 120 kare görüntüye yer veren bir çekim tekniği bu... Bir önceki filmi “Billy Lynn s Long Halftime Walk”da olduğu gibi modifiye edilmiş ARRI Alexa kameraları Stereotec 3D ekipmanlara monte etmiş...
Sinema perdesi, bu teknik sayesinde devasa bir 4K Ultra HD televizyon ekranına dönüşüyor... Üç boyut duygusu güçlü. Görüntüler pırıl pırıl. Çözünürlük çok yüksek... Ama bana sorarsanız sinema estetiğine çok da uygun bir teknik değil... Estetik renk paletlerinden ziyade yüksek çözünürlüklü, aşırı net ve berrak bir dijital doku var perdede...
Tekniğin en büyük avantajı, aksiyon sahnelerindeki gerçekçilik hissiyatı... Özellikle motorsikletli takip sahnesi, sözkonusu tekniğin pazarlama aşamasında kullanılmak için çekilmiş sanki. Ang Lee, bazı aksiyon sahnelerinde alan derinliğini ortaya çıkararak gerçeklik hissini artıran geniş açı lensler kullanmış. Özellikle Junior'un motorsikletle Brogan'a saldırdığı sahneler dikkat çekici... Yine aynı sahnede, hızlı kurguya başvurmadığı bazı uzun çekimler de gerçekten iyi...
Brogan ile Junior'un rengarenk ve egzotik Kolombiya sokaklarında geçen takip ve çatışma sahnesini de anmak gerekiyor. Ang Lee, burada video oyun estetiğini akla getiren çekimler ve kadrajlarla geliyor karşımıza.
Peki, bu ikisi dışında filmden akılda kalan bir başka çarpıcı aksiyon sahnesi var mı? Kendi adıma olumlu bir yanıt vermem zor... Budapeşte sahneleri sadece turistik anlamda güzel...
Öte yandan, Will Smith'in performans yakalama tekniğiyle canlandırdığı Junior da gerçek bir oyuncudan neredeyse farksız... Daha önce birçok filmde oyuncuların gençleştirildiğine tanık olduk. “Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi”nde (2008) Brad Pitt'in gençleştirildiği özel efektli sahneleri hatırlıyorum mesela... “Avengers” serisinin bazı filmlerinde de Robert Downey Jr.'ı genç haliyle izledik... Ama sonuçta filmin bütünü içinde kısa sahnelerdi. “İkizler Projesi”nde ise “klon Junior”, yani “Will Smith'in gençliği” filmin başrollerinden biri... Teknik, gerçekten kusursuza yakın bir şekilde işliyor. İşte bu yüzden, sinemada ileri teknoloji özel efekt uygulamalarıyla ilgilenenlerin kesinlikle kaçırmaması gerekiyor.
Tekniğin altın da Weta Digital şirketi ve Bill Westenhofer'in imzası var. Westenhofer, Oscar aldığı “Pi'nin Yaşamı”nda (2012) Ang Lee ile birlikte çalışmıştı. O filmde “animasyon kaplan”ın gerçekliğinden etkilenmiştik. Burada gördüğümüz “dijital Will Smith” ise açıkçası onu aşıyor... Ama film estetiği açısından baktığımızda “İkizler Projesi”, “Pi'nin Yaşamı”nın çok gerisinde bir film... Karakterlere yakınlaşamıyor, duygusal anlamda derinden etkilenemiyoruz...
Özetle, sadece aksiyon sevenlere ve sinema endüstrisindeki teknik gelişmelerle ilgilenenlere hitap eden bir film...
4.5/10
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce