"Nerde o eski aksiyonlar?" diyenler için...
1995'te gösterime giren “Bad Boys”un hikâyesi ve karakterlerinin altında George Gallo'nun imzası vardı. Gallo, 1980'lerde moda olan “zıt karakterli polis ikilisi” filmlerinin komedi ağırlıklı şablonunu dönemin aksiyon sineması ve yumuşak bir “Miami Vice” estetiğiyle birleştirmişti. Kuşkusuz, asıl fikir o yılların iki ünlü ismini, yan yana getirmekti. Müzik ve televizyondan gelen şöhretiyle Will Smith, artık bir Hollywood starıydı. Stand-up komediden gelen Martin Lawrence ise yükselme devrini yaşıyordu... Yönetmen, sonraki yıllarda aksiyon ustası olarak adı anılacak Michael Bay'di... 19 milyon dolarlık bütçeli film, gişelerde 141 milyon doları aşan hasılatıyla yapımcılarını çok mutlu etti.
Serinin yine Michael Bay tarafından yönetilen ikinci filmi, 8 yıl sonra 2003'te gösterime girdi. Bütçe bu kez 130 milyon dolara çıkmış, toplam hasılat 273 milyon doları aşmıştı. Gösteriş artmış ama ilk filmi tekrar etmenin ötesine geçememişlerdi.
Her iki filmi de sevmemiş, kendi adıma parlak ve akılda kalıcı bir yan bulamamıştım. Kendi dönemlerinin “seyret, oyalan, unut” tarzı vasat aksiyon filmleriydi ikisi de... O yıllarda benzer tarzda çok film vardı ve özellikle “zıt polis ikilisi, komedi, aksiyon” hikâyeleri giderek demode oluyordu. Belki Will Smith de bu durumu fark ettiğinden ve kariyerine zarar vermek istemediğinden, Bad Boys serisine uzun bir ara verildi. 2019'da ikinci filmde Gabrielle Union'un oynadığı bir karakterin başrolde olduğu “L.A's Finest” diye “spin-off” bir TV dizisi çıktı ortaya...
Şimdi de serinin üçüncü halkası, “Bad Boys: Her Zaman Çılgın” (Bad Boys for Life) gösterimde... Üçüncü halka, az bir farkla serinin en iyisi olmaya aday görünüyor.
Bunun ilk nedeni, Chris Bremner, Peter Craig ve Joe Carnahan imzalı senaryonun “aradan geçen yılları” hikâyeye eklemesi... 17 yıl sonra, “kaldığımız yer”den, hiçbir şey olmamış gibi devam etmiyoruz. İki karakterin yaşları, hikâyenin ana malzemelerinden biri haline geliyor. Aile adamı Marcus Burnett (Martin Lawrence) yaşını başını almaktan, torun sahibi olmaktan mutlu. “Sahalar”dan çekilmek istiyor ve emeklilik hayalleri kuruyor, müzmin bekar Mike Lowrey (Will Smith) ise tam tersi... Yaşlanmayı kabul etmiyor ve hiçbir şey olmamış gibi devam etmeyi arzuluyor. Filmin adı da oradan geliyor. Ama bu konunun gerçekçi bir dram gibi ele alınmadığı kesin. Sonuçta, her şey yine aksiyona, yine kahramanlığa bağlanıyor.
1990’larda alışılmış, ikibinlerde ise demode olan “polis ikilisi aksiyon komedisi” 2020 itibarıyla artık “retro estetiğin” bir parçası sayılır. Belçikalı yönetmenler Adil El Arbi ile Bilall Fallah da bunun farkında olarak çekmişler filmi. Süper kahraman filmleri öncesindeki polisiye aksiyon filmlerinin havasını tutturmuşlar. Tam bir Miami filmi seyrediyoruz… Gündüz çekimlerinde sıcak sarı tonlara yüklenen bir renk paleti var. Akşam ya da gece çekimleri, reklam filmi şıklığında… Sahne aralarında, şehri yukarıdan görüntüleyen kartpostal tadındaki hava çekimlerinin ardı arkası kesilmiyor...
Tüm bunlar bana, 20-25 yıl öncesinin aksiyon sinemasını hatırlattı. Malum, 2010’lu yıllarda aksiyon janrı, görsel olarak daha kirli, soluk renk paletleri ve daha gerçekçi bir dokuyla buluştu. Adil El Arbi ile Bilall Fallah ise bu filmde yeni tarzların tümüyle dışında kalmayı tercih etmişler.
“Bad Boys: Her Zaman Çılgın”, eski kuşaklar için nostaljik değer ifade edebilir. Nostaljiyi küçümsememek gerekiyor, “Cehennem Melekleri” (The Expendables) serisinin gördüğü ilginin ardında 80'ler nostaljisinin büyük payı vardı.
Ayrıca, Marvel filmlerini ciddiye almayan, gerçek aksiyon filmlerinin 1990’larda kaldığını iddia edenler için de takım tutar gibi savunulacak bir film belki…
Peki, tüm bunları bir yana bırakırsak, temaları ve alt metinleri itibarıyla ciddiye alınacak bir yanı var mı? Bu soruya kendi adıma olumlu yanıt vermem zor.
“Bad Boys: Her Zaman Çılgın” özellikle Martin Lawrence üzerinden komedi olarak iyi işliyor. Lawrence'ın varlığını hissettirdiği sahnelerde daha eğlenceli bir film olduğu kesin.
Senaryo yazarları Will Smith ile daha ciddi ve dramatik bir ana öykü geliştirmeyi hedeflemişler ama açıkçası bana daha ilk anlardan itibaren pek gerçekçi gelmedi. Çağdaş suç örgütleri üzerine bu kadar çok film, belgesel seyrettikten sonra “Bad Boys: Hayat Boyu Çılgın” pek inandırıcı durmuyor...
Öte yandan, inandırıcılık gibi bir dertleri olduğu söylenemez aslında.
Anlatım olarak 2000’li yılların takip kamerası üzerine kurulu, gerçekçi polisiye filmlerinden hiç esinlenmemişler. Her şey aksiyon, kavga ve çatışma sahneleri üzerinden ilerliyor.
Yönetmenler Adil El Arbi ile Bilall Fallah'ın aksiyon sahneleri başta olmak üzere bütün filmi özene bezene çektikleri; bütçenin, yıldızların ve “Bad Boys markası”nın hakkını vermek için ellerinden geleni yaptıkları belli... Sözgelimi, Meksika’da yıkık dökük tarihi binada geçen gösterişli final çatışması, cehennem imgesiyle öne çıkıyor ama özel efekt katkısı bir yana “Şöyle nefes kesen bir aksiyon sahnesi var mı?” derseniz olumlu yanıt vermem zor.
Mike Lowrey'nin, olayların onun için giderek daha da kişiselleştiği sahnelerden birinde Marcus Burnett'a anlattığı bir hikâye var. Polisliğe başladığı yıllarda yaşadığı bir köstebek hikâyesi bu... Birkaç diyalogla özetlenen o öykü, asıl hikâyenin bir parçası değil de kendisi olsaydı keşke diye düşünmeden edemedim. Kuşkusuz, sonlara doğru sürpriz dramatik açmazların derinleşmesiyle film biraz ilginç hale geliyor ama hiçbiri iz bırakmıyor.
“Bad Boys: Her Zaman Çılgın”ı ilk iki filme oranla biraz daha çok beğensem de önemsediğimi, çok keyif aldığımı söyleyemem. 1990’lar usülü bir aksiyon olarak ilgiye değer olduğunu kabul ediyorum. 124 dakika su gibi akıp gidiyor… Joe Pantaliona ve Martin Lawrence iyiler. Will Smith'in ise hikâyenin sığlığı nedeniyle öyle mükemmel bir sonuca ulaştığı söylenemez. Vanessa Hudgens (Kelly), Paola Nunez (Rita) ve Kate del Castillo (Isabel Aretas) gibi yan rollerde seyrettiğimiz oyuncuların da filmde önemli bir varlık gösteremiyorlar. Sonuçta, her şey aksiyonla ilgili... Sadece türün meraklılarına...
5.5/10
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce