Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Berkun Oya’nın yazıp yönettiği 8 bölümlük ‘Bir Başkadır’ adlı yeni Netflix Türkiye dizisi, İstanbul’da yaşayan ve hayatları kesişen bir grup insanın iç içe geçmiş öyküleri üzerine kurulu… Karakterlerin ve karşılaştıkları durumların, yaşadıkları sorunların belki hiçbiri yabancı değil ama alışageldik bir hikâye akışından söz edilemez. 8 bölüm boyunca olup bitenleri öyle birkaç cümlede özetlemek de biraz zor.

Her şey gündelikçi Meryem’in (Öykü Karayel) Beykoz’daki mahallesinden çıkıp şehir merkezindeki lüks dubleks bir dairenin kapısını açması, terliklerini giymesi ve bayılmasıyla başlıyor… Sonraki sahnede Meryem’i, hayatında ilk kez gittiği psikiyatrist Peri’nin (Defne Kayalar) karşısında otururken buluyoruz. Berkun Oya’nın karakterlere çok yaklaşmadan, sabit kamerayla açı karşı-açı tekniğiyle çektiği sahne, düz ve monoton bir akışa sahip. Ama diyalog öyle bir gelişiyor ki her geçen an daha çok dikkat kesiliyoruz… Hemen peşinden gelen sahnede Peri, aşağı yukarı aynı kamera açılarıyla, bir başka psikiyatrist – hasta görüşmesinde çıkıyor karşımıza. Ama bu kez hasta konumunda oturuyor ve meslektaşı Gülbin’e (Tülin Özen) Meryem’le yaptığı seansı anlatıyor. Dördüncü sahnede ise bu kez Gülbin’i, Peri’yle yaptığı konuşma sırasında aklından geçenleri başka biriyle paylaşırken görüyoruz…

İnsanların söyledikleri ve düşünceleri arasındaki uçurumu yansıtan bu sahnelerle birlikte ‘Bir Başkadır’, kendine özgü kıvamını bularak yeni karakterlere ve geçmişe doğru açılıyor.

Travma, depresyon, nevroz, aşk, ölüm, şiddet, kenar mahalle – üst sınıf çatışması, çeşit çeşit kavga ve trajedi… Köyü, mahallesi, rezidansı, yalısı, belediye otobüsüyle tam bir memleket dizisi… Açık kanallardaki yerli dizilerde ne varsa burada da var. Ama hikâye anlatımı öylesine farklı ve özgün ki ‘Bir Başkadır’a alternatif yerli dizi demek mümkün… İlk sahneleri itibarıyla, ‘Bir Başkadır’ın Türkiye’de yaşanan siyasi kutuplaşma, İslamcı - seküler çatışması üzerinden şekilleneceğini düşünebilirsiniz. Ama dizi ilerledikçe Berkun Oya’nın büyük laflar veya iddialı sosyolojik tezlerden ziyade insan merkezli bir yaklaşım hedeflediğini görüyorsunuz.

Berkun Oya, sınıfsal, kültürel ve siyasi olanın ötesine geçip bireylerin eğitim, ideoloji, din, inanç ve önyargılarla aşamadığı sorunlara odaklanmayı tercih ediyor belli ki… Açıkçası, ‘Bir Başkadır’ın en sevdiğim yanlarından biri oldu bu… ‘Kendi söküğünü dikemeyen terzi’ ifadesini hatırlatacak şekilde kendi sorunlarına çözüm bulamayan iki psikiyatrist karakterine yer vermesi, Berkun Oya’nın niyetini en baştan belli ediyor zaten... Çünkü başta eğitim ve kültür olmak üzere hiçbir şey, insanın kendine karşı dürüst olmasının teminatı değildir… Kendine karşı dürüst olmak, bazen çok zorlu ve acılı bir yolculuk olabilir. Carl Gustav Jung hayranı Hilmi (Gökhan Yıkılkan) karakterinin ‘karanlık benlikle yüzleşmek’ten söz ettiği sahneyi bu açıdan değerlendirmek gerek.

Eğitimimiz veya dindarlığımızla kendimizi başkalarından üstün hissetmek de çoğu zaman bir kandırmaca değil midir? Dizideki karakterlerin çoğu için geçerli bir durum bu… Durumu en vahim olanlar ise kendine karşı dürüst olamayanlar.

Filmler ve diziler, karakterlerin ulaşmak istedikleri hedefler, amaçlar, arzular ve karşılarına çıkan engellerle ilgilidir. ‘Bir Başkadır’da arzular var; hem de çok güçlü ve bazen gizli arzular… Ama aşka kapılıp gitmiş Hilmi’yi dışarda tutarsak karakterler tam olarak ne istediklerinin farkında değiller. O yüzden sorunlarını tanımaktan, tanımlamaktan uzaklar…

Peki ya, engeller? Fatih Artman’ın canlandırdığı Yasin gibi, eşiyle kız kardeşinin sorunlarını daha da aşılmaz haline getiren bir ‘yarı kötü adam’ karakteri var filmde. Ama asıl engellerin, daha çok zihinlerde olduğunu görüyorsunuz.

Meryem, dizinin tek ana karakteri değil ama sınıfsal, kültürel ve ekonomik olarak birbirinden ayrılan iki dünya arasında gidip gelen anahtar bir kişilik… Meryem sağduyusu ve iç görüsüyle öne çıkıyor. Psikiyatrist Peri’yle biraz olsun iletişim kurmak dahi ona iyi geliyor. Daha önemlisi, onun da Peri’ye iyi gelmesi…

Berkun Oya, iki farklı kültürel dünya arasındaki çatışmalar kadar geçişlere, uzlaşma ve sızıntılara özellikle dikkatimizi çekiyor. Jung öğretisiyle dini inançlarını birleştiren aşk sarhoşu şaşkın Hilmi, filmin mütevazı ‘gizli bilgesi’ gibi… İki ayrı dünyayla bağları itibarıyla Ali Sait Hoca’nın (Settar Tanrıöğen) kızı Hayrünnisa (Bige Önal) da öne çıkıyor. Adını ilk kez Peri ile Meryem’in terapi seansında duyduğumuzda önyargılarımıza engel olamadığımız Ali Sait Hoca, kayda değer bir karakter… Kırsal kökenli Kürt bir aileden gelen psikiyatrist Gülbin ile dindar ablası Gülen’in (Derya Karadaş) arasındaki çatışmaları unutmayalım… O ailenin travmatik acıları üzerinden memleketin geçmişine de uzanıyoruz.

Berkun Oya, memleketle ilgili ille de sosyolojik tez, sosyal analiz isteyenlere Ferdi Özbeğen şarkılarını işaret ediyor sanki… ‘Bir Başkadır’ın üç bölümünün, Ferdi Özbeğen konserlerinden seçilmiş şarkılarla sona ermesi, kuşkusuz gelişigüzel bir tercih değil. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’yi de birleştiren şarkılar vardır. Birçok konuda ayrı düşen, anlaşamayan, çatışan insanlar, şarkılarla birleşir… Özbeğen’in de böyle şarkılara imza attığı bir gerçek. Öte yandan, elitist kültürü üstün görenlerin radarına giremeyen bir müzisyen… Dolayısıyla, burada belirleyici olan galiba Özbeğen’in duygusal samimiyeti… Berkun Oya’nın bu şarkılara, bölümler bittikten sonra son sahnede jenerik yazıları eşliğinde eski video kayıtlarından yer vermesi, sadece onlara verdiği değeri göstermiyor. Dizide olup bitenler üzerine biraz da bu şarkıları dinleyerek düşünmemizi istiyor belli ki... Özbeğen’in naif ve hüzünlü duygusallığı dizinin karanlığını biraz olsun dağıtıyor; içten yorumu ruhumuza iyi geliyor. Bir başka bölümün finalinde eski İstanbul arşiv görüntüleri eşliğinde dinlediğimiz Zerrin Özer’in ‘Öldüğümde Mezarıma Gelir misin?’ şarkısı, Cahit Berkay’ın ‘Arkadaşım’ filmi için yaptığı müziği ve Melih Kibar’ın Timur Selçuk düzenlemesiyle İstanbul Gelişim Orkestrası’ndan dinlediğimiz enstrümantal ‘Çoban Yıldızı’nı unutmayalım. Tüm bu şarkılar, besteler ve dizinin Cem Yılmazer imzalı özgün müzikleri en az görüntüler, diyaloglar kadar anlamlı bir dil oluşturuyorlar. Sözgelimi, ‘Çoban Yıldızı’ kendimizi iyi hissettiren bir çeşit memleket sevgisiyle dolduruyor içimizi… ‘Arkadaşım’ ise yerli filmlerde hepimizi buluşturan Türkiye’ye özgü bir duygusallığı açığa çıkarıyor.

Bu arada, Cem Yılmazer de son yıllarda filmler ve dizilerde pek rastlamadığımız bir tarzla geliyor karşımıza. Müzikler, yer yer 1970’li yıllarda enstrümantal çalışmalar yapan büyük orkestraların yakaladığı ‘sound’ları hatırlatıyor. Müzikler sayesinde her şeye biraz daha dışardan, duygusal bir yerden bakıyoruz… Benzer bir duyguyu yıllar önce Carter Burwell’in müzikleriyle Coen Kardeşlerin ‘Fargo’sunda da yaşadığımı hatırlıyorum.

‘Bir Başkadır’ başka yanlarıyla da Coen Kardeşler filmlerini düşündürdü bana. Öyle açık göndermelerden ya da bir etkilenmeden söz etmiyorum. Ama Berkun Oya’nın karakter yazmaktaki ustalığı, kara mizahı ve ince ironi anlayışı Coen’leri getirdi aklıma.

Tam da burada, rolüne çok hoş ve ölçülü bir mizah duygusu katmayı başaran Öykü Karayel’in adını anmak isterim. Karayel, Meryem’de akılardan kolay çıkmayacak bir performansla ‘Bir Başkadır’a damgasını vuruyor. Diğer bütün oyuncular için de aynısını söyleyebilirim. Defne Kayalar, Funda Eryiğit, Tülin Özen, Fatih Artman, Alican Yücesoy, Settar Tanrıöğen ve Bige Önal karakterlerin içlerindeki acıyla kalbimize dokunmasını başarıyorlar. Gökhan Yıkılkan ve Derya Karadaş da çok iyiler. Özetle oyunculuk, adını anamadığım diğer isimlerle birlikte her sahnede ayrı bir keyif veriyor…

Dizinin en sevdiğim yanlarından biri, Berkun Oya’nın görüntü yönetmeni Yağız Yavru’yla birlikte filmin geçtiği iç - dış mekânları eşyalar ve nesnelerle birlikte çok özenli ve ayrıntılı şekilde betimlemesi oldu… Saatler, takvimler, biblolar, duvar resimleri ve daha birçok nesne… Karakterlerin dünyaları bu imgelerle inşa ediliyor. Aslında tam da bu ayrıntılar nedeniyle ‘Bir Başkadır’ın gerçek bir memleket dizisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle terlikler anahtar bir imge gibi… Yeri gelmişken, Aslı Dadak ve Barış Yıkılmaz’ın prodüksiyon tasarımındaki başarısının altını çizmek gerekli.

Berkun Oya, karakterlerin çoğunu, diyaloglara yer vermediği planlarda resim sanatındaki portre geleneğini hatırlatan, tercihen pencerelerden gelen ışıkla aydınlanan kadrajların içine yerleştiriyor. Müzik eşliğindeki bu diyalogsuz sahneler, filmde olup bitenler üzerine düşünmek için fırsat oluyor. Böyle sahnelerde müziğin duygusu sizi filmin kalbindeki bilgiçlikten uzak o hüzün duygusuna götürüyor…

‘Bir Başkadır’ı karakterleri, diyalogları, imgeleri ve müzikleriyle sevdim. Takıldığım yerler oldu. Yasin’in açık kanallardaki yerli dizilerden çıkıp gelmiş bir karakter olmasını çok sevdiğimi söyleyemem. Çünkü Berkun Oya, yazdığı karakterlerin çoğunda yerli dizi ezberlerini yerle bir ediyor... Ruhiye’nin (Funda Eryiğit) Yasin’in iktidar alanından çıkınca daha sağlıklı birine dönüşmesi belki içimi ferahlattı ama çok inandırıcı gelmedi… Sinan (Alican Yücesoy) ve Hayrünnisa’nın çok derinlikli işlenmeyen, hakkı verilmeyen karakterler olduğunu düşünüyorum… Ama bunlar rahatsız edici sorunlar değil.

Sadece uluslararası adı olan ‘Ethos’la bile çok farklı okumalara konu olabilecek ‘Bir Başkadır’, başta senaryo, yönetmenlik ve oyunculuk olmak üzere dünya standartlarının altına düşmeyen sağlam bir dizi…

8/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar