Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

2018’de gösterime giren ‘Black Panther’, gişelerde gösterdiği başarının yanı sıra özellikle ABD’li eleştirmenlerden aldığı yüksek notlarla dikkat çekmişti. İlk filmde Black Panther / T’Challa rolünde izlediğimiz Chadwick Boseman, hayatını kaybettiğinde, Ryan Coogler ikinci filmin senaryosu üzerinde son çalışmalarını yapıyordu. Boseman’ın, hastalığını başta Marvel Stüdyoları olmak üzere tüm Hollywood’dan gizlemesi nedeniyle Coogler’ın beklemediği bir gelişmeydi bu…

Boseman’ın ölümünden sonra, ilk senaryo üzerinden ilerleneceğini ve Black Panther’i canlandıracak yeni bir oyuncu bulunacağını düşünenlerin sayısı az değildi. Ama Marvel, T’Challa rolünün hiçbir şey olmamış gibi başka bir oyuncuya devredilmesinin doğru olmayacağına karar verdi ve Ryan Coogler sıfırdan yeni senaryoyu yazmaya başladı.

‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’ (Black Panther: Wakanda Forever), Kral T’Challa’nın ölümü ve teknoloji dehası kız kardeşi Suri’nin (Letitia Wright) onu kurtarmak için çırpınmasıyla açılıyor. Filmin ilk sahnelerinde Wakanda halkı Kral T’Challa, biz ise Chadwick Boseman ile vedalaşıyoruz. Abisinin ölümüyle yaşadığı şoku atlatamayan Suri, ilk anlardan itibaren ana karakter olarak sivriliyor; Wakanda’nın Black Panther’i kaybetme travması ise tüm filme damgasını vuruyor.

Asıl hikâyeye İsviçre’deki uluslararası toplantıda gerçekleşen vibranyum tartışmasıyla giriyoruz. Fransa ve ABD’nin temsil ettiği Batı ülkelerinin, Wakanda Kraliçesi Ramonda’yı (Anglea Bassett) diplomatik olarak köşeye sıkıştırmaya çalışmaları ile vibranyumu elde etmek için başvurdukları yasa dışı operasyonu paralel olarak izliyoruz. Wakanda, filmin kurduğu hayali dünya içinde Afrika’nın yerüstü ve yeraltı zenginliklerini yıllarca sömüren Batı emperyalizminin diplomatik ve askeri arayışlarını boşa çıkarmakta hiç zorlanmıyor ama karşı taraf da pes etmiyor. Çünkü Wakanda’nın savunma amaçlı kullandığı ve ticaretini yapmadığı vibranyum, onlar için dünyaya hükmetmek anlamına geliyor. Hatta sonraki sahnede ABD’nin okyanus tabanında yürüttüğü maden araştırmalarının nerdeyse başarıya ulaşmak üzere olduğunu bile görüyoruz. Ta ki bazı ‘mavi insanlar’ denizden çıkıp gelene kadar…

Senaryoyu Joe Robert Cole ile birlikte yazan yönetmen Ryan Coogler, ilk filmdekine benzer bir dramatik çatışma üzerinden ilerliyor. Batı emperyalizmi, geri planda tüm kötülüğün temel odağı olarak dururken biz ön planda iki farklı yaklaşımın çarpışmasını görüyoruz. İlk filmde Black Panther / T’Challa, babasından devraldığı, ‘Sadece kendi ülkemizi koruyalım, gücümüzü gizleyelim’ fikrini savunurken ona meydan okuyan kuzeni ise Wakanda’nın süper gücünü intikam almak ve başka ülkeleri fethetmek için kullanmak istiyordu.

Yeni filmde okyanusun derinliklerinde yaşayan halkın lideri Namor (Tenoch Huerta) da benzer derecede saldırgan bir istekle çıkıyor karşımıza. Diplomasi nedir bilmeyen, insan hayatına değer vermeyen, kendi gücüne hayran ve kibirli Namor, ABD’nin vibranyuma ulaşmasını engellemek yerine tüm dünyayı kaba kuvvet kullanarak toptan dize getirmek istiyor. Wakanda’ya ise ‘Ya yanımdasın ya karşımdasın!’ diyerek sadece iki seçenek sunuyor. Namor’un geçmiş öyküsünü öğrendiğimizde, beyaz Hıristiyanların emperyalizminden neden nefret ettiğini anlıyoruz. Sonuçta, nihai hedefinin dünyayı kötülerden kurtarmak olduğunu biliyoruz. Ama kaç yüz yıl yaşamış olursa olsun ergenlik çağında takılı kalmış biri olduğu aşikâr… Özetle Wakanda, ikinci filmde de yine öfkeli ve şımarık bir çocuğun neden olduğu sorunlarla uğraşıyor. Ama bu kez karşısında gerçekten çok güçlü bir düşman var.

Filmin ortalarına kadar ‘Suri ile Namor nasıl olsa anlaşmanın bir yolunu bulur, birlikte beyaz emperyalistlerin canına okurlar’ diye içimizden geçiriyoruz ama ikinci yarıda olaylar beklemediğimiz kadar trajikleşiyor. Wakanda ve Talocan, Namor’un kibri nedeniyle gereksiz ve anlamsız bir savaşa tutuşuyor.

Sömürgecilere karşı ittifak halinde olması ve barış içinde yaşaması gereken iki halkın savaşa girmesi kuşkusuz sinir bozucu. Ama özellikle Afrika tarihine baktığımızda, emperyalistlerin ortalığı karıştırmasına bile gerek kalmadan halkların kendi içlerinde ve aralarında sürekli savaştığını, hatta bazen büyük soykırımlar yaşandığını görebiliyoruz. Özetle, fazlasıyla hayal ürünü ve uçuk bir hikâye seyretmiyoruz. O yüzden Suri’nin filmin son bölümünde yaşadığı ikilem ve vereceği karar önemli. Ryan Coogler finalde Rus yönetmen Elem Klimov’un modern klasiği ‘Gel ve Gör’ün (1985) son sahnesine gönderme yaparak öfkenin de sınırı olması gerektiğini; aksi halde akan kanın hiç durmayacağını ima ediyor.

Suri açısından baktığımızda film, bir olgunlaşma hikâyesi... İlk filmde genç kız kardeş olarak serüvendeki yerini alan Suri, ikinci filmde, ağır acılar yaşıyor ve büyük sorumluluklar almak zorunda kalıyor. Filmde altı çizilen bir başka nokta Wakanda’nın Black Panther gibi bir süper kahramana ihtiyacı olduğu gerçeği… Çünkü Black Panther, Wakanda’nın savunma gücünün eksik olan parçası ve bunun ötesinde ülkenin ihtiyaç duyduğu bir simge. O yüzden tek kişiye bağlı olmadan sürekli yaşaması gereken bir kahraman.

Black Panther popüler kültürdeki eski moda süper kahramanları akla getiren bir kurtarıcı. Belki bunu dengelemek için her iki filmde de Wakanda’nın diğer savaşçılarına geniş alan açıldığını ve ‘takım çalışması’nın altının çizildiğini görüyoruz. Ayrıca, galiba Afrika kökenli tüm gençlere iyi örnek olması gerekiyor. Dolayısıyla, modern çağın diğer Marvel veya DC süperleri gibi kafasına göre takılıp varoluş bunalımlarına girme hakkı yok. Sonuçta, kurtarması gereken bir halk var.

‘Black Panther’in eski usul kahraman olmasının bir başka nedeni, ‘süper kahramanlığın’ yıllarca beyazların tekelinde kalmasına bir tepki olarak doğması… İlk filmin özellikle ABD’de ulaştığı büyük gişe başarısında Afrika kökenli gençlerin önemli bir payı olduğunu öne sürmek mümkün. Ayrıca, her iki Black Panther filmini de ABD’de beyazları üstün gören ırkçıları ve onlara karşı yükselen tepkilerin sosyal dinamiğini göz önüne almadan değerlendirmek pek doğru değil. Yoksulluğa, kenar mahallelere, kötü eğitime, uyuşturucuya, çetelere terk edilen bir halkın genç kuşakları için Black Panther ve emperyalizme boyun eğmeyen güçlü Wakanda, bize ifade ettiğinden çok daha fazlasını ifade ediyor.

Marvel Sinematik Evreni’nin 30. filmi olan ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’ bilgisayar kökenli özel efektlerin ve çatışma sahnelerinin ağırlıkta olduğu bir aksiyon filmi. Genel olarak, fantastik unsurlarıyla öne çıkıyor. Ama Suri laboratuvarında çalışırken aklımıza Iron Man ve bilimkurgu motifleri de geliyor. Kadim kabile kültürü ile ileri teknolojiyi bir araya getiren kendine özgü bir görsel dünyası var ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın… Bunu özellikle Wakanda ile Talocan arasındaki çatışma sahnelerinde görebiliyoruz. Deniz altında geçen sahneleri ve Talocan uygarlığını düşündüğümüzde, Marvel’ın ‘Aquaman’e verdiği yanıt olarak da bakabiliriz filme.

Marvel her zaman olduğu gibi gösterişli CGI şovunun içini seyirciyi yakalayacak karakterlerle doldurmayı hedefliyor. Suri yaşadığı matem sürecinde hem kendi içindeki hem diğer karakterlerle olan çatışmasıyla filmi sürükleyen bir ana karakter. Namor alışageldiğimiz tarzda düz bir kötü adam değil. O yüzden Suri – Namor çatışması ilgiye değer. Diğer karakterlere baktığımda, Kraliçe Ramonda’da Angela Bassett’in, Okoye’de ise Danai Gurira’nın iç çatışmalarıyla biraz daha öne çıktığını düşünüyorum. Nakia, onlara göre daha düz bir karakter ama Lupita Nyong’o, starlık ışıltısı ve hikâye örgüsündeki ağırlığıyla üstüne düşeni yapıyor. Göründüğünden daha bilge biri olan M’Baku’da Winston Duke ve gönlü Wakandalılardan yana olan Everett Ross’da Martin Freeman, filmin mizahına katkıda bulunan oyuncular.

‘Marvel Sinematik Evreni 4. Evre’nin son filmi olan ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’yı biraz eski usul bulduğum için çok beğendiğimi söyleyemem. Buna karşılık, 161 dakikalık süresini pek hissetmediğimi, iyi vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Son bir not: Finalde sabredip jeneriği seyretmeniz gerekiyor. Yoksa hoş bir sürprizi kaçırırsınız.

6.5/10

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar