Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Hiçbir şey becermediysem şu Türk basınında, en azından hanut sözcüğünün yaygın kullanılıp kabul görmesine katkım olmuştur.

Şirketlerin gazetecileri bedavaya götürüp yedirip içirdikleri, karşılığında da haklarında övgü dolu haberlerin çıkmasını bekledikleri bu yarı gazetecilik faaliyetlerine “hanut” diyoruz.

Güneri Cıvaoğlu hafta sonları köşesini katıldığı hanut gezileri ve davetleri tanıtmaya ayırıyor epeydir.

Hürriyet’te Vahap Munyar ne yazarsa yazsın kafamda, “Yine kimden ne aldı?” sorusu canlanıyor.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yönetiminde görev yapan bir yazar için bunu düşünmek ne acı, ama yazılarının bende yarattığı his bu.

Kaybedeceğimi baştan bilmeme rağmen verdiğim kavgalardan biriydi hanuta savaş açmak.

ABD BASININDA YOK

Yıllarca iletişim fakültelerinde ders vermiş Yazgülü Aldoğan mesela, “Ne yapayım, benim aldığım maaş ancak Erdek’e götürüyor” diye yanıt veriyordu bana. Haksız değil, anlıyorum.

Genelevdeki bakire olduğumu iddia edecek de değilim; hiç hanut geziye gitmediğimi de söyleyemem.

20 yılı aşkın gazetecilik yapıyorum, katıldığım hanut gezisi 10’u geçmiş midir, bilmiyorum. Her hanutun karşılığını da yazıyla vermedim.

En azından Ferhat Boratav ya da Cüneyt Özdemir gibi bedavaya Pennsylvania’ya gidip Kırık Hoca’dan kalem-saat hediye almadım.

Hayalimde, dünyada bütün gazetecilerin masraflarının kurumlarınca karşılanması, bu gibi gezilere haber değerine göre katılmaları var.

Amerikan basınında bizdeki gibi tam pansiyon, bütün masraflar karşılanmış bir düzen yok. New York Times gibi kurumlar masrafları hâlâ cepten ödemekte ısrar ediyor.

Özellikle restoran eleştirmenlerinin ağırlanması kabul dahi edilemez. Zamanında Ruth Reichl kılık değiştirerek yemeğe giderdi.

MOSKOVA GEZİSİ

Bugün dünya basınında bile masrafları karşılayacak lüksü yok medya kuruluşlarının. Gazeteciler az maaşla çalıştığı gibi medyada iş bulmak da zorlaşıyor, birkaç kişinin yaptığı işi artık tek bir kişi yapıyor.

Biliyorum ki iki-üç bin TL maaşla çalışan gazetecilerin dünyayı görmek için tek olanakları bu hanut geziler.

Peki yıllarca basından servet yapmış, bir değil birçok ev satın alacak kadar birikimi olan büyük yazarların katıldığı hanut geziler?

NE YAPSINLAR

Elbette Güneri Cıvaoğlu birkaç hanut geziyle satın alınacak bir gazeteci değil.

Ertuğrul Özkök hayatında ilk kez hanut geziyle Moskova’ya gitmiyor, bilakis Rusya üzerine kitabı var.

İkisi de bu gezileri ceplerinden ödeyecek birikime sahipler; birkaç geziye katılmak gazeteciliklerine gölge düşürmez.

Türk basınında pek çok yazarın elinin kolunun bağlandığı, sahanın kenarına itildiği, varlık sebeplerinin ortadan kalktığı bir dönemden geçiyoruz.

Bugün hanut geziler basının efsaneleri için bir tür sığınak oldu. Bu isimler ellerini ceplerine atmadıklarından değil, başka bir şey yazamadıklarından bu gezilere katılmayı kabul ediyorlar.

Ne yapsınlar? Yenilgiyi kabul edip evlerine mi çekilsinler?

Öyle ya da böyle bu isimler basının rengi, varlıkları bizim zenginliğimiz.

#ArşivUnutmaz

GEYİK SKANDALI

Hanut tarihimizde üç magazincinin yaptığı İskandinavya gezisi unutulmaz herhalde. Birbirlerinden hoşlanmayan bu üç magazinciyi birlikte geziye götürmeyi düşünen PR’cı hâlâ sektörde mi, bilmiyorum.

Geziden sızan skandal bir klasik: Akşam yemeğinde geyik eti olmadığı için olay çıkarmışlardı.

Çocukluğu Konya’da geçen bu gazetecilerden biri hâlâ büyük bir gazetede magazin yazıyor.

PROPAGANDA MODELİ

Edward S. Herman ve Noam Chomksy, basını ekonomi politik çerçevesinden inceledikleri “Manufacturing Consent” kitabında devlet kurumlarının gazetecilere sağladığı birtakım olanaklara dikkat çeker. Gazeteci için erişim önemlidir, bu yüzden bir bakana doğrudan onu rahatsız edecek soru sormaktan çekinir onu takip etmekle görevli gazeteci. Zira haber için ertesi gün ona ihtiyacı vardır ve bu kapının kapanmasını istemez.

Birleşmiş Milletler’den tutun da stadyumlara kadar basının ayrıcalıklı mekânları vardır. Buralarda gazeteciye çalışması için özel bir alan sağlanır, telefon hattı bağlanır, internet hizmeti verilir. Kimi yerlerde kahve-çay servisleri vardır, gazeteci fotokopi çektirebilir falan. Bunlar görünürde önemsiz ayrıntılar olsa da gazeteciyi haber yaptıkları kuruma bağımlı hale getirir.

Birleşmiş Milletler’de büro sahibi olmak, Beyaz Saray’dan akreditasyon almak bir statüdür. Kurumlar da buralarda temsil edilmek ister.

Ulaşılması imkânsız olsa da mümkünmüş gibi davranılan objektifliğe kuşkusuz bir küçük masa tek başına zarar vermez. Ama birkaç unsur birleşince o zaman gazeteciliğin olmazsa olmaz şartlarından mesafe zarar görür, Herman ve Chomsky’nin deyimiyle “propaganda modeli” devreye girer.

Siyasetçilerle aşırı yakın ilişkisi bulunan gazetecilerin (örneğin geç- mişteki Fikret Bila-Ecevit, Mehmet Barlas-Özal dostluğu) yorumlarında propaganda modelinin nasıl başarıya ulaştığını görmek mümkün.

Asıl hanut bu değil mi?

BİR NUMARALI DÜŞMAN

Hafta başından beri Amerikan sosyal medyasında yer alan kısacık bir video, havayolları şirketlerinin yolcular üzerinde yarattığı terörün tartışılmasını ateşledi. Fazla koltuk satan United Airlines’ın çalışanları, yeteri kadar yolcu parayla aldıkları biletten gönüllü olarak feragat etmeyince rastgele bazılarını uçaktan indirmeye karar veriyor.

Bu dayatmayı reddeden bir doktor da güvenlik görevlisi tarafından kollarından tutulup zorla, yerlerde süründürülerek, ağzı burnu kanayarak uçaktan indiriliyor. Havayolu çalışanlarının yolculardan “Düşman” diye bahsettiklerini duymuştum, şimdi belgelenmiş oldu.

İstikrarlı bir şekilde yolcuya en iğrenç uçuş tecrübesini yaşatan (dar koltuk aralıkları, hatta incecik ve sert koltuk minderleriyle) United, olayın cep telefonu kameralarıyla kaydedilip yayılması üzerine özür diledi.

United’ı boykot kampanyaları da haklı olarak başladı. United benim yaşadığım DMV bölgesinde (Washington DC ve çevresi) ciddi bir tekel oluşturmuş durumda, bu bölgede aynı hatlara uçan tek rakibi American. Türk Hava Yolları’nın da üyesi olduğu Star Alliance’tan dolayı mil kazanmak için bir yere gideceğim zaman mecburen seçiyorum.

MEYDAN BOŞ KALDI

Kötü uçuş, uçaktan iner inmez bilinçaltına itip bastırdığımız, bir daha uçana kadar hatırlamadığımız bir tecrübe. Yolcular olarak ne kadar şikâyet edersek edelim elimiz kolumuz bağlı. Yıllar içinde uçmak, o görkemli geçmişe ihanet edercesine daha da olumsuz bir tecrübeye dönüştü. Her seferinde de alışmak zorunda kaldık. Ayakkabılarımızı çıkarmaktan şimdi laptop’ları valize almaya kadar.

United’ın bu kadar terbiyesizce davranmasının altında Reagan döneminde havayolları üzerindeki denetimin gevşetilmesi, Amerikan sağcılarının uçuş şirketlerine her istedi- ğini yapabilme fırsatını vermesi yatıyor. Fiyatı artırıp kaliteyi düşü- ren şirketlerin üzerinde regülasyon olmadığı için istedikleri gibi at koşturuyorlar.

United videosu bu kontrolsüzlüğün geldiği son noktayı gösteriyor. Bir şey değişecek mi protestolar sonunda? Hiç sanmıyorum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar