Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Cumartesi gecesi Los Angeles Lakers kendi evindeki ilk maçında Houston Rockets’ı ağırlarken, tam da maç bitmek üzere ve Rockets galibiyetini ilan edecekken küçük bir arbede çıktı. Önce Lakers’ın gençlerinden Brandon Ingram arkadan Rockets’ın yıldızı James Harden’ı manasızca itti, “Yürü lan” der gibi. Tam o sırada Lakers’ın yeni transferi, Los Angeles’a yıllar sonra yeniden basketbol heyecanını geri getiren LeBron James müdahale etti, normal şartlarda sakin olan Ingram’ı uzaklaştırdı.

Televizyon kameraları da olayın kapandığını düşündü, o yüzden kadraja aniden patlayan ikinci kavga sığmadı. Tam o sırada Rajon Rondo ve Chris Paul yumruklaşmaya başladı, bir köşede sakinleştiği düşünülen Ingram da koşarak bir yumruk savurdu.

Rajon Rondo ve Chris Paul saha ortasında yumruklaştı.
Rajon Rondo ve Chris Paul saha ortasında yumruklaştı.

Benzerini Türk futbol liginde veya Meclis’te gördüğümüz olabilecek erkek kavgasını, bu Caravaggio tablosunu benzerlerinden ayıran kavgayı dindirmek için müdahale eden LeBron James’di. Hemen rakip takımdan Chris Paul’u arkadan yakalayıp uzaklaştırdı.

Lebron James, Chris Paul'u uzaklaştırdı.
Lebron James, Chris Paul'u uzaklaştırdı.

Takımdaşlık ruhu adına kim haklı kim haksız diye bakmadan aynı formayı giydiği oyuncuların yanında mı yer almalıydı? Dışarıdaki dostluklarını bir an için unutup maçta kimse kimseyi tanımaz diye en yakın arkadaşlarından birine düşman mı olmalıydı? İlla yumruk savursun demiyorum, ama kavgayı ayıracaksa da kendi takım arkadaşlarından birini mi tutmalıydı?

O an’ı gördüğümden beri “adamlık” sınavında nerede durduğunu merak ediyorum James’in.

Kuşkusuz spor kavgalarında karşı tarafa da müdahale ederek olayları yatıştırmaya çalışan ilk oyuncu değil. Ama Lakers’ın evi Staples Center’daki ilk maçtaki ilk kavgada saniyenin binde biri kadar süre gerektiren bir hesaplamayla yaptığı bu tercih konumu, gücü ve duruşu hakkında yeteri kadar fikir veriyor.

NEDEN LAKERS’A GELDİ?

33 yaşındaki LeBron James bu yaz Los Angeles’a gelmeye karar verdiğinde genç oyunculara ağabeylik yapacağını, bunun büyük ve zorlu bir süreç olacağını biliyordu. Genç bir takımla şampiyonluğun uzak ihtimal olduğunu, hatta belki NBA finaline bile kalmama ihtimallerinin farkındaydı. Üstelik, Doğu-Batı ayrımının olduğu NBA liginde Lakers’ın finale çıkmak için yenmesi gereken Batı konferansı takımları (Houston Rockets, Golden State Warriors) kıtanın diğer ucundan çok daha zor.

Yetiştiği Cleveland Cavaliers’da şampiyon olamamış, kazanmak için Miami’ye gitmiş, arka arkaya zaferi tatmış, tekrar Cleveland’a dönüp borcunu ödeyerek takımı şampiyon yapmıştı. Kırılacak bütün rekorları kırmıştı üstelik. Sırtında numarasını taşıdığı Michael Jordan’dan daha büyük bir oyuncu olduğunu çoktan kanıtladı. Sadece kendi kuşağının değil, tüm zamanların en iyi basketbolcularından biri.

Bir şampiyonluk yüzüğü daha takmak varken neden Lakers gibi bir maceraya atıldığı aylardır konuşuluyor. Belki NBA’in en önemli markalarından birini diriltmek, bir de tarihi burada yazmak için. Belki dedikleri gibi yapımcı olarak girdiği Hollywood’da işlerini takip edebilmek için. Belki de hava Los Angeles’ta daha güzel olduğundan.

Benim iddiam şu: Hepimize “adamlık” öğretmek için geldi Lakers’a.

Zirvedeki kral sadece Lakers’ın değil bütün NBA’in ağabeyi, ligin ahlaki pusulası. LeBron James gibi üstün zekalı ve üstün yetenekli özel kişilerin, bu übermensch’in hiçbir adımı tesadüf değil; rakip takımdan Chris Paul’u tutması da. Sahte takımdaşlık adına inanmadığı bir kavganın tarafı olmaktansa gerçek takım ruhunu yaşatıp basketbolun birleştirici gücünü hatırlatmak istiyor.

Dahası, sporun sadece kazanmaya endekslenmemesi gerektiğini yüzümüze vuruyor. Milyarca doların döndüğü takım sporlarında çoktandır unuttuğumuz, pek hatırlamadığımız bir gerçek bu.

Bazen James’in konuşmalarını izlediğimde Beyaz Saray’da asıl yaşaması gereken asıl şöhretin o olması gerektiğini düşünüyorum. Bazen de bu ihtimalin bir gün gerçekleşebileceğini.

HER ZAMAN KAZANMAK GEREKMEZ

Bütün rol modellerimiz, hayranlık duyduğumuz o figürler birer birer bizi yanıltıp hayal kırıklığına uğratırken LeBron James’in tek başına varlığı, mücadelesi gelecek için de umut veriyor.

Bu açıdan yapabileceğim tek kıyaslama Aykut Kocaman olabilir belki. Fatih Terim gibi her koşul ve şartta kazanmaya endeksli olmayabilir, hatta bekleneni de vermeyebilir Kocaman. Ama 16 yaşındaki Arda Turan veya Emre Belözoğlu onunla yetişse, onu örnek alsa bugünkü hasarları, travmaları, engelli gelişimlerinin önüne geçilebilirdi.

Sporda da hayatta olduğu gibi her zaman kazanmak gerekmez; Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’yi yönetmesi kurumları ve değerleri korumak adına önemliydi.

LeBron James kupanın, yüzüklerin, sponsorlukların, milyon dolarlık tek başına bir anlamı olmadığını 33 yaşında biliyor. Bireysel zenginliğin kolektif zenginlik olmadan bir şey ifade etmediğini de. Bu yüzden 2300 kişiyi okutuyor. Okul kurduğunda sadece parayı bastırıp kapısına adını yazdırmıyor, o okulun vereceği eğitimini, içeriği bizzat belirliyor.

Artık tek mücadelesi kendisiyle; tek başına bu oyunu, kültürü ve dünyayı ne kadar değiştirebilir, bunu göstermek için Los Angeles’ta.

Evet, hava da güzel tabii.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar