Bir Ahmet Hakan yazısı
Ahmet Hakan hakkında pek çok şey söylenebilir. Ama ona söyleyeceğiniz her şeyi kendisi de kabul edecektir zaten. Hatta bütün bunları yazı malzemesi bile yapar, yapıyor da. Sonuçta, kayıtsız kalınamayacak bir medya figürü. Sadece Hürriyet’te yazdığı için değil, telefon rehberi yazsaydı yine de dikkat çekmesini bilirdi. Bu meslekte başarı ölçüsü kendinden söz ettirmektir.
Yer yer savrulan siyasi pozisyonları, yanlış çıkan analizleri (“Cemaat-AK Parti kavga etmeyecek”), anlamsızca övdükleri (mesela Mustafa Sarıgül) onu eleştiriye açık hale getiriyor kuşkusuz. Nitekim ben de eleştiriyorum.
Bugün Ahmet Hakan’ı canla başla savunacağım ama.
Çünkü bir süredir Türkiye’de hakim olan linç kültürü geçen haftadan beri onu hedef alıyor. O bu ilgiden, konuşulmaktan son derece memnun olabilir. Ama Ekrem İmamoğlu’nu çıkardığı programdan sonra doğan tepkiler yüzeyin derinlerinde bir soruna işaret ediyor.
Sosyal medyanın sağladığı filtresiz düşünce ifade etme ortamının hastalıklı bir tarafı olduğunu artık kabul etmemiz gerekiyor. Gözü dönen fanatik işine gelmeyen her görüşü reddetmeye hazır, hoşuna gitmeyeni hedef almaktan da çekinmiyor.
Bugüne kadar bu aşırı davranış biçiminin sosyal medyanın sunduğu manevi tatminle ilgili olduğunu düşünürdüm. Tatminin herhangi bir türünü, cinsel ya da profesyonel, hayatın kendisinde bulamayanlar başkalarının üzerine sıçratarak doyuma ulaşırdı. Yapılan bütün araştırmalar yeni kuşakların eskisine kıyasla daha az seviştiğini gösteriyor; aranılan haz ekranda olduğundan mı, diye düşünmeden edemiyorum.
Sosyal medyadaki boşalma bugüne kadar dışarı yansımazdı; çünkü bu lafları muhataplarının yüzüne söyleyecek cesaretleri olmazdı yazanların. Ancak son günlerde gazetecilere yönelik fiziki saldırıların artması, sistemli bir hale gelmesi artık ekrana bakarak tatminin yeteri kadar haz vermediğine de işaret ediyor.
Sadece aşırı davranış biçimlerinin alkışlandığı sosyal medya kullanıcıların giderek gözünü döndürmeye başlıyor, fanatizmi tetikliyor.
HERKES SEVMEYE MECBUR MU
Bugünlerde muhalifler Ekrem İmamoğlu’yla ölesiyle bir aşk yaşıyor. İstiyorlar ki herkes aynı duyguları beslesin adaya karşı. Hepimiz mecbur muyuz ona bayılmaya? Dahası, onu beğenmemek, eleştirmek otomatik olarak Tayyip Erdoğan hayranlığı olarak da algılanıyor.
Açıkçası, muhalefetin tonu ve üslubu AK Troll diye eleştirdiklerini aratmıyor. İğrençlik, bel altı ve tehdit konusunda aşağı kalır yanları yok.
Ahmet Hakan’ın Ekrem İmamoğlu’yla olan programını da izledim; programı yönetmesi gayet yerindeydi. Hatta yeteri kadar üzerine bile gitmedi bana kalırsa. Buna rağmen, programın sadece bir noktasında gerçekliğe sadakatinden ve gerçeğin konuşulmasına olan ısrarından dolayı saldırıya uğruyor.
Tepkiler de hemen işten atılması, susturulması, programı bırakması, köşesinin kapanması gibi uç beklentiler. Bir dakika durun… Birincisi bu fanatik kitlenin bu hakkı kendinde nereden gördüğünü merak ediyorum. İkincisi de, yarın öbür gün Ahmet Hakan da giderse yerine daha iyisinin geleceğini mi düşünüyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, bu medya koridorlardan bir dolu aşağılık, satılık, rezil isim geçti. Kimileri de sahiden torpille, belli çıkarlar doğrultusunda bir yerlere geldi. Ama, 20 küsur senede bu çürük medya düzeninde bile bir şekilde liyakat sisteminin işlediğini de gördüm. Bu meslek bir maraton; torpille bir yere gelenler uzun vadede kalıcı olmuyor.
YERİNE DAHA İYİSİ GELMEYECEK
Bu süreçte Ahmet Hakan’ın serüvenini de yakından izledim. Türkiye’nin en kutuplaştığı yıllarda solcu mahallelerin İslamcı bir kanal izlemesini kendi kendine sağladı. Hürriyet’te yazmaya başladığında iktidardan tamamen dışlanmıştı. Destekle, torpille, siyasi bağlantılarıyla değil kendi yeteneğiyle buralara geldi.
Onun gitmesini isteyenler, “Bırak köşeni ben senden iyi yazarım” diye ahkam kesenler varsa aynı engebeli yoldan ilerleyebilir dilerlerse. Aynı meslek mücadelesini verip benzer konuma gelebilirlerse de hepimiz onları tebrik ederiz.
İyisi kötüsüyle bir Ahmet Hakan’ın varlığının kritik zamanlarda nasıl hayati bir önemi olduğunu da biliyorum. Hem şahsi tecrübelerimden hem de kamuoyunun önünde kritik zamanlarda birçok sınavdan başarıyla geçtiğine bizzat tanık oldum. Mükemmel bir kötü gün dostudur, bir kere. Hayatta da meslekte de önemli olan da bu dönemeçler.
Ahmet Hakan’ı linç edenlere karşı elbette Ahmet Hakan’ı bin kere tercih ederim. Yarın ona küfredenlerin, linç edenlerin hakkını da o savunacak çünkü.
Bari bu vesileyle epeydir görmediğim meslektaşıma bir çağrıda bulunayım. Uzun zaman oldu, bir ara bulaşalım. Hatta Kadın’ı da çağıralım.
***
Politikada bir yıldız nasıl doğar
Amerikan Kongresi’ne girmek için yarışan dört kadın adayı takip eden Netflix’teki “Knock Down the House” belgeseli bir mucizeyle bitiyor. Daha doğrusu, belgesel sinemacılar için bir mucizevi sonra: Takip ettikleri dört adaydan biri Kongre’ye seçiliyor.
Bronx’ta yaşayan ve geçimini barda çalışarak kazanan Alexandra Ocasio-Cortez hem bu belgeselin yıldızı hem de Amerikan siyasetinin. Muazzam çalışan bir beyin var bu kadında, zehir gibi. Bilmediği, yanıt veremeyeceği konu yok. Elini taşın altına sokmaktan da çekinmiyor, “ortada” durmanın keyifli rahatlığı da reddediyor.
Daha şimdiden ortaya attığı fikirlerle Amerikan başkan adaylarını daha çevreci olmaya zorladı bile. Bu yolculuğun sonu Beyaz Saray’a gider mi, göreceğiz. Ama Bill Clinton, Barack Obama gibi bir enerjisi var. Taban da bu enerjinin etrafında kilitlenerek mobilize oluyor.
“Knock Down the House” en başta siyasetçinin kendisinin değişime inanması gerektiğini gösteriyor. Ocasio-Cortez başkaları ona deli gözüyle bakarken 14 yıldır görev yapan Kongre üyesini yerinden etti, tamamen yerleşik düzene karşı çıkarak ve hiç kimse kazanacağına ihtimal vermezken.
Çalıştı, uğraştı, bir an bile umudunu kaybetmedi. Belki bizdeki siyasetçilere de ders olur. 90 dakika civarındaki yer yer duygusal belgeseli bütün siyaset meraklıları izlemeli.
- Konserler, ünlüler, paralar6 dakika önce
- Trump oligarklar rejimi kuruyor2 gün önce
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir4 gün önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi6 gün önce
- First lady Elonia1 hafta önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu1 hafta önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı1 hafta önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi1 hafta önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor2 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce