Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ekrem İmamoğlu’yla Beylikdüzü’nde yaptığı parkı gezerken iki adımda bir yolumuzu kesenler arasında Iraklı bir mülteci de vardı. O da başkana yaklaştı, fotoğraf çektirmek istedi. Kalabalıkta -ikisini ayaküstü sohbet ederken yakaladım. “Vatandaş olduğunda bana oy verirsin,” dedi İmamoğlu ona İngilizce. Cümlesi aslında dilbilgisi kurallarına uymuyordu, daha çok sokak İngilizcesiydi. Ancak derdini anlatabilecek kadar iyiydi, İngilizce uzun bir konuşma yapabileceğini tahmin etmem.

Üzerinde durmadım bu 'an’ın. Birlikte geçirdiğimiz süre içinde edindiğim izlenimler arasında yazmaya değer bile bulmadım. Şimdi bahsetmemin nedeni geçenlerde sosyal medyada İmamoğlu’nun bu konuda saldırıya uğradığını görmemden. Twitter’dan Ek$iSozluk’e BBC’deki “Hard Talk” programına katılan İmamoğlu’nun Türkçe konuşması mesele oldu. İngilizce İşletme mezunu bir siyasetçinin BBC’ye Türkçe konuşması yakalanacak bir açıktı karşıtları için.

LİDERLERİN YABANCI DİL SINAVI

Zaman zaman geçmişten günümüze liderlerin İngilizce konuşmaları gündeme getiriliyor. Bunu yapan muhaliflerin amacı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngilizce konuşmadığını vurgulamak. Eski bir “32.Gün” programına katılan Erdoğan’a bir öğrencinin sorusu yeniden dolaşıma sokuldu mesela. İngilizce “Yabancı liderlerle hangi dilde konuşacaksınız” diyor öğrenci kötü aksanıyla, kendince laf sokuyor, salonda alkış kopuyor. O zamanlar Erdoğan’ı küçümseyen (ve kazanacağına ihtimal vermeyen) rahmetli Mehmet Ali Birand da öğrencinin bu soruyu İngilizce sormasını övüyor.

Erdoğan’ın yanıtı bence alkışı hak ediyor: “Türkçeyle konuşacağım.”

Dünyadaki birçok lider yabancı meslektaşlarıyla kendi ana dilinde tercümanlar aracılığıyla konuşuyor, başka ülkelerde de bu durum bizde olduğu gibi bir meseleye dönüşmüyor. Bazen iyi İngilizce konuşan siyasetçiler, kamusal figürler bile kasten ana dillerinde hitap ediyorlar yabancı kitlelere. Ana dilin önemini vurgulamak, kendi yerelliklerine sahip çıkmak için.

Mesela Orhan Pamuk zamanında Nobel konuşmasını Türkçe yapmıştı İsveç’te; Batı’da çok şöhretli olsa da Türkçe yazan bir Türk yazar olduğunu vurgulamak için.

Yabancı dile yönelik bir aşağılık kompleksimiz olduğu kesin. İşin garibi Amerika gibi ülkelerde yabancıların İngilizceyi çat-pat konuşmaları, ağır aksanları hiç dert olmuyor. Arianna Huffington ya da Arnold Schwarzenegger’e renk bile katıyor ağır aksanları. Hamdi Ulukaya da sokakta öğrenmiş gibi konuşuyor İngilizceyi, ama hayırseverliğinden dolayı ABD’nin en sevilen işadamlarından biri. İngiltere’de durum farklıdır eminim, kültürel olarak daha şekilci bir millet sonuçta. Ama ABD’de konuşmak ya da konuşamamak gibi bir dert yok, önemli olan başarmak. Oscar alan yönetmenlerin hangisinin mükemmel İngilizcesi var mesela?

Dahası İngilizce konuşmak tek başına bir liderlik kriteri değil. Tansu Çiller çok iyi İngilizce konuşurdu, medyayı da böyle tavlamıştı mesela. Ülkeye verdiği zarar da aynı oranda oldu.

NASIL İNGİLİZCE BÖLÜM BU?

Öte yandan, Ekrem İmamoğlu’nun İngilizce işletme mezunu olmasına rağmen yabancı dili çat-pat konuşması ise eleştirileri hak ediyor. Ancak burada eleştirilerin muhatabı İmamoğlu mu olmalı, yoksa öğrencilerine bir türlü doğru düzgün yabancı dil öğretemeyen Türk eğitim sistemi mi sorgulamak gerek.

Sadece Ekrem İmamoğlu değil, benzer okulların benzer bölümlerinden mezun olan pek çok öğrenci diplomalarını çat-pat İngilizce konuşarak alıyor. Diğer dillere göre iletişim kurması kolay bir dil olduğu için insanın İngilizce derdini anlatması mümkün, ama yazılı iletişimde bu eksiklik çok net ortaya çıkıyor. Dahası İngilizce öğrendikçe zorlaşan bir dil, aynı şeyi tarif eden onlarca kelime var. Orhan Pamuk’un romanındaki kırmızı “red” mi “crimson” mı? Yazara göre sanki “crimson.” Ortalama Amerikalı, New York Times’ı okuyup anlayamıyor bile, Time dergisinin başarısı da ortaokul İngilizcesiyle yazılmasıydı.

İsrail’de İngilizce eğitimi üçüncü sınıfta başlıyor oysa, İngilizce bir zorunluluk ve ülkede yaşayan hemen herkes ana dili gibi konuşuyor adeta. Kuzey ülkelerinde de İngilizce konuşmak ya da konuşmamak diye bir tartışma bile yok, lise mezununun akıcı konuşacağı kesin.

Türk eğitim sistemi ise ne ortaokulda ne de yüksek öğretimde yeterli yabancı dil eğitimini verebiliyor. Birkaç elit okul dışında İngilizce bölümlerden mezun olanların İngilizce bilmediğini kolaylıkla varsayabiliriz.

Türkiye’nin siyasi kutuplarının lider figürlerinin yabancı dillerinden karşılıklı birbirlerine saldırması bu yüzden havada kalıyor. Birey değil sistem sorunu bu, ama sistemi tartışmaya açmak ya da düzeltmek de emek istiyor, karşısındaki kolayca vurmak dururken kim elini taşın altına sokar?

***

Dört günlük hafıza

90’larda Türk köşe yazarlığının iki tanrısı vardı, Hıncal Uluç ve Ertuğrul Özkök. İkisinin de ortak özelliği Sezen Aksu’yla olan arkadaşlıklarıydı. Hıncal Uluç sık sık Sezen Aksu’nun evindeki partilerden bildirirken, Hürriyet’i yöneten Özkök de düzenli olarak şarkıcıyla yaptığı telefon konuşmalarını aktardı.

Hatta Sezen Aksu çok tartışılan Türkiye Konserleri’ni paşa tepkisinin ardından İstanbul’da yapmayı bile Özkök’e sormuştu.

İkisinin ne kadar yakın olduğunu bildiğim için dün Özkök’ün “Dört Günlük Bir Şey” şarkısını ilk kez duyduğunu yazdığını görünce şaşırdım. Sezen Aksu’nun en büyük hit’i değil belki, ama ancak 2019’da da öğrenilecek kadar gizli kalmış bir şarkı da hiç değil. Hatta şarkı öznesi dolayısıyla zamanında magazin haberlerine de konu olmuştu.

Bu şarkının kime yazıldığını haber yapanlar arasında Özkök’ün yönettiği Hürriyet de vardı… Yanıt: Sinan Çetin.

Özkök unutmuş olmalı.

Olsun, hatırlatmak için ben buradayım. Ya da Google var.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar