Yeni bir dünya kurmak için ortam müsait
Gorbaçov zamanında SSCB’nin yıkımının başlangıcı olarak Çernobil faciasını işaret etmişti. Corona virüsü de global kapitalizmin sonu olacak mı? Virüs tam da kapitalizmin ömrünün ciddi anlamda tartışıldığı bir döneme denk geldi. Bakınız: Thomas Piketty’nin yeni kitabı. Şimdi özellikle büyük şirketlerin karlılığı ve bireysel başarı hırsının birer değer olarak kabul edildiği ABD’ye virüsün karşılıklı dayanışmayı, toplu refahı hatırlatma ihtimali var. Nitekim birkaç gündür bunun işaretleri de görülüyor. Mesela, sağlık hizmetlerinin bir insan hakkı olduğu fikri daha fazla kişi tarafından kabul ediliyor. Bu dönemde işsiz kalacak insanlara devlet yardımı yapılması önerisine birkaç sene önce “Un-American” denirdi, şimdi neredeyse kimse itiraz etmiyor. Donald Trump bile.
Metropolitan Opera temsillerini İnternet’ten ücretsiz yayınlıyor, PBS kanalı “Baseball” belgeseli bu dönemde iyi gider diye şifreyi kaldırıyor. AirBnB ve Expedia rezervasyonları ücretsiz iptal ediyor, havayolları uçak değiştirme ve iptallerinde daha esnek davranıyor, Über ve Lyft ücretli hastalık iznini iki haftaya çıkarıyor, Apple ve Goldman Sachs bu ay ekstrelerini ödemeyen müşterilerini faizden muaf tutuyor, Trader Joe’s marketleri işe gelemeyenlerin maaşlarını ödemeye devam ediyor, kimi restoran zincirleri bu dönem kapalı olmalarına rağmen personelinin yüzbinlerce dolara varan mecburi ücretli izinlerini karşılıyor. Amerikan hükümeti öğrencilerin borçlarındaki faizleri donduruyor, su-elektrik-gaz hizmetleri faturalar ödenemese de kesilmeyecek, üç ay boyunca hiçbir kiracı zorla tahliye edilmeyecek.
Olması gereken bu aslında, ama böylesi bir insani yaklaşım ve anlayış ABD için epey yeni ve eşi benzeri görülmemiş bir süreç.
İLK KEZ KRİZ FIRSATA DÖNÜŞMÜYOR
Fikirleri 80’lerde kabul görerek dünyaya yön veren Milton Friedman pazarın denetlenmemesini, serbest piyasanın tam anlamıyla serbest bırakılmasını önermişti. Şirketlerin hesap vereceği tek muhatap hissedarları, tek amaçları da mutlak karlılık olmalıydı ona göre.
Amerikan kapitalizmi 2008’deki ekonomik krizde bile vazgeçmedi. Krizin sorumlusu büyük bankalar devletten aldıkları yardımla ayakta kaldı, hapiste olması gereken yöneticileri milyonlarca dolar ikramiyeyle emekliye ayrıldı. Emekçiler ve orta sınıf ise kendi kaderine terk edildi, ortada bırakıldı.
Naomi Klein’ın “Şok Doktrini” kitabında anlattığı gibi Friedman’cı anlayış krizlerden bile fırsat yaratılmasından yanaydı. Örneğin kasırganın sular altında bıraktığı New Orleans’da çöken sisteme karşılık hemen eğitim özelleştirilmesi, vakıf okullarının kurulması fikri ortaya atıldı. 11 Eylül’den sonra dünyanın özelleştirilmiş en büyük savaşını Irak’ta başlattı ABD ve ihaleler Başkan ve yardımcısına yakın şirketleri ihya etti.
Klein, her şokun ardından Friedman’cı zihniyetin kar hesapları yaptığını, serbest piyasanın çıkarları doğrultusunda ortada bir şok (kriz, doğal felaket vs.) yoksa bile piyasanın bunu yarattığını örneklerle ortaya koydu. İngiltere’yi sosyal devlet olmaktan liberal ekonomiye geçiren Margaret Thatcher’ın Falkland Savaşı gibi bir dikkat dağınıklığına ihtiyacı vardı örneğin.
COVID-19 da serbest piyasanın, can çekişen kapitalizmin dirilmesi için elverişli bir ortam aslında. Ama buna rağmen serbest piyasanın en önemli liderleri krizi fırsata dönüştürmüyor. Amazon ve Walmart mesela el temizleyici ve maskeleri stoklayıp fahiş fiyata satmak isteyen üçüncü parti satıcıların hesaplarını iptal ediyor, küçük kurnazlıklara izin vermiyor. Büyük süpermarket zincirleri müşterilerine ihtiyaçlarını sağlamak için sürekli stok yeniliyor, zam yapmıyor. Türkiye’de bile makarna üreticileri toplumu yeteri kadar üretim kapasitesi olduğunu söyleyerek rahatlatıyor. Hakikaten, bu krizden sonra eski günlere dönemezmişiz gibi geliyor.
Ne yazık ki, insanlara inancım yok.
KUSURLU İNSAN
Türkiye’de rastgele insanların sağlık bakanlığından geliyormuş numarasıyla kapı kapı dolaşıp ev soyma peşinde olduğunda dair haberler okuyorum. Depremin ardından ev kiralarını yükselten aşağılık zihniyet gibi, kolonya ve makarna fiyatlarına zam yapanlar karşımıza çıkıyor. Bunlar aslında insanlığa karşı işlenmiş suçlar; keşke mahkemeler gazeteci tutuklamak yerine bu suçluların peşine düşse.
Aşağılık insan coğrafya da tanımıyor. Okuduğum bir başka haber Amerika’da içki ve esrar satışlarının kriz döneminde fırladığına dikkat çekiyor. Bu son derece anlaşılır bir artış. Ama aynı zamanda silah ve mermi satışları da artıyor.
Çünkü kimileri işlerin kötüye gideceğinden, stoklar tükendikten sonra fakirlerin bir süre sonra mağazaları ve evleri yağmalamaya başlayacağından endişe ediyor. Amerikan Başkanı’nın oğlu Küçük Donald da bu kitleye destek atıyor. Yıllarca yağmalanmış insanların son bir çare ayakta kalma çabasına karşı onları öldürmeyi bir seçenek olarak görebiliyor bunlar. New Orleans’da Katrina sonrası devletin günlerce ortada bıraktığı insanların karnını doyurmak için buldukları terk edilmiş mağazalara girmelerine de silahla karşılık vermişlerdi.
Kriz anında bile paylaşmayı düşünmeyen bu zihniyet varken bugünlerden nasıl ders alıp yolumuza devam edeceğiz? Yıllar önce birisi bir yerde -şimdi tam hatırlamıyorum- dinlerin bir kusuru olmadığını, insanların kusurlu olduğunu söylemişti. Hayatı boyunca organize sistemlerden nefret etmiş biri olarak da böyle zamanlarda rejimlerin değil, insanların aslında kusurlu olduğunu düşünüyorum ve geleceğe iyimser bakamıyorum.
- Konserler, ünlüler, paralar6 dakika önce
- Trump oligarklar rejimi kuruyor2 gün önce
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir4 gün önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi6 gün önce
- First lady Elonia1 hafta önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu1 hafta önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı1 hafta önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi1 hafta önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor2 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce