Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Vatikan’dan o sene yükselen beyaz duman bilinçli bir değişimin işaretiydi. Rahipler Arjantin’den Julio Bergoglio’yu Papa seçerek Katolik Kilisesi’nin günümüze adapte olması gerektiğini kabul etti ve ilk adımı attı. Kilise’nin en önemli koltuğuna oturan Bergoglio’nun ilk işi ömrünü yoksullara adamış Aziz Françesko’nun adını almaktı. Papa Françesko’dan beklenense özellikle Güney Amerika başta olmak üzere Kilise’den kopuşun önüne geçmekti.

Özellikle cinsel taciz skandalları yüzünden dünyanın birçok yerinde Katolikler kiliseyi terk etmeye başlamıştı. Kriz sadece Katolik Kilisesi’ni vurmadı; daha fazla insan dinden kopmaya, özellikle genç nesiller için din hayatlarında önemli veya belirleyici bir unsur olmamaya başlamıştı. Taciz skandalları olmasa da Kilise dinin günümüze adapte olmasını sağlayamamış, 60’lı yıllardaki reformlardan sonra atıl kalmıştı.

İncil’de geçen birçok pasajı bugün kelimesi kelimesine uygulamak mümkün değil. Farklı tohumları yan yana ekmek, iki farklı iplikten kumaş döşemek, dini tatil günlerinde çalışmak ölümle cezalandırılması gereken günahlar orijinal metne göre. Kölelik de yüzyıllar boyu İncil örnek gösterilerek savunuldu.

İKİ PAPA’NIN FARKI

Françesko’dan önce Papa olarak seçilen Joseph Ratzinger metnin geleneksel yorumuna inanan bir din adamıydı. Papa Benedikt adını alan Ratzinger’in Katolik Kilisesi’nin en yüksek makamına oturması muhafazakarlar için bir zaferdi. Kilisenin daha geleneksel bir yapıya dönüleceğinin de işaretiydi. Reformcu kanat içinse Benedikt’in görüşleri kadar geçmişi de tartışmalıydı. Gençliğinde Nazi Partisi’nin gençlik kollarında görev yapmıştı, bir keresinde de İslam’ın dünyaya sadece kötülük getirdiğini söylemişti.

Benedikt’in cinsiyet konusundaki görüşleri de tutucuydu. Tanrının kadın ve erkeği farklı yarattığını savunuyor, kadın-erkek eşitliğine inanmıyor, yaradanın bu emrine de saygı duyulmasını istiyordu. Cinsel kimliğin doğamızda olmadığını, bizim bunu sosyal bir rol olarak seçtiğimizi -bütün genetik araştırmaların aksine- söyledi. Eşcinsellere evlilik hakkı tanıyan ve birçok ülkede kanun olarak kabul edilen evlilik eşitliğinin dünya için ötenazi ve kürtaj kadar büyük bir tehdit olduğunu savundu.

Arkasındaki muhafazakar desteğe rağmen Benedikt 700 yıl sonra görevini bırakan ilk Papa oldu. Yaşlanmış, artık basamakları da çıkamaz hale gelmişti gerçi. Ama görev yaptığı süre boyunca ahlakı, geleneği ve Tanrı’nın emrinin orijinal yorumunu savunurken kiliseyi skandallardan koruyamaması da erken vedasının resmi olmayan gerekçelerden biriydi.

Ailelerinin küçücük çocuklarını emanet ettiği papazlar bu çocukların ırzına geçmeyi alışkanlık haline getirmişti. Bir-iki değil, binlerce ve dünyanın dört bir tarafında. İş artık o kadar zıvanadan çıkmış ve papazların gözleri o kadar dönmüştü ki, Roma’da kimi saunalar seks buluşması için gelen rahiplerle anılır olmuştu. Çocuklarını Kilise’ye göndermeyen ailelerin öncülüğünde kopuş hızlandı.

Aslında Benedikt’ten sonra Vatikan’ın önünde bir tercih vardı. 2013 yılında yeni bir Papa seçmek için önünde tarihi bir fırsat vardı: Ya eski geleneksel yapıyı koruyacaklar ve kopuşun önüne geçemeyecekler, ya da herkesi kapsayacak bir isim seçeceklerdi. Arjantin’den Julio Bergoglio şatafattan uzak, herkese sevgi gösteren bir rahip olarak tam da Kilise’nin aradığı yenilikçi bir figürdü. Kendisi bile Papa yapılacağına inanmıyordu, ama çok kısa süre içinde ne kadar doğru bir tercih olduğu anlaşıldı.

“BEN KİMİM Kİ”

Papa Françesko’yu tek bir cümle açıklamaya yetiyor. Ayak üstü söylediği o tek cümle hala hayatta görevin başında olmasına rağmen onu mitolojik bir kahraman mertebesine yükseltti. İleride tarih de onu bu cümleyle anacak.

“Ben kimim ki yargılayayım.”

Ne demek “ben kimim ki?” Tam da Papa olduğu için yargılayacak, değil mi? Vatikan’daki eşcinsel papazların durumu hakkında soru soran bir gazeteciye verdiği yanıt onun insana dair bakışının özeti. HIV ve AIDS hastalarını ziyaret eden, ayaklarını yıkayıp öpen, sığınma evinde kalan uyuşturucu bağımlıların önünde çöken, onların da ayaklarını yıkayıp öpen, aralarında kadın ve Müslümanların da olduğu mahkumları ziyaret edip onların da ayaklarını öpüp yıkayan bir Papa Françesko.

Katolik Kilisesi hala skandallardan arınmış değil, taciz skandallarının üzerine yeteri kadar sert gitmedi. Ama özellikle Güney Amerika’da Kilise’den kopuşun önüne geçti. Dinin sevilebilir, insani yüzünü hatırlattı milyonlara ve şimdiden yaşayan bir mitolojik kahraman olarak yükseldi. Din insanının dışlayıcı ve düşman değil, kapsayıcı ve kucaklayıcı olması gerektiğini hatırlattı.

*

Güncelleme:

Ben bu yazıyı yazdıktan sonra Papa Françesko’nun İtalya’da trans işçilerine yardım ettiği haberi düştü. Corona virüsünün en ağır vurduğu ülkelerden İtalya’da çoğu Güney Amerika’dan gelen ve kaçak göçmen statüsünde seks işçisi olarak çalışan 20 kadar trans kadın yardım için yerel kiliselerine baş vuruyor. Kaçak olduklarından dolayı hükümet yardımından muaf olan bu seks işçilerini zaten kısıtlı bütçesi olan kilise Vatikan’ın ilgili kurumuna yönlendiriyor. Reuters’in haberine göre Vatikan’ın fakirlere yardım eden branşı bu kadınların hesabına para yatırıyor. Vatikan’da yardımların dağıtılmasının sorumlusu rahip Konrad Krajewski’nin açıklamasını paylaşmak istiyorum: “Her yer kapalı, hiçbir kaynakları yok. Bir politikacıya ya da milletvekiline gidemeyecekleri için rahibe gitmişler. Zor durumdalar çünkü çoğunun bazen pasaportlarına mafya el koyuyor, biz sadece dinin gereklerini yerine getiriyoruz. Neden bu kadar mesele olduğunu anlamıyorum. Kilise için sıradan, normal bir iş bu.”

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar