Ya normalleşme ya isyan
Pek çok kişi gibi ben de birkaç gündür dünyanın alelacele yeniden açılmasını şaşkınlıkla izliyorum. Özellikle ABD bu konuda akıl kaçırtıcı bir hızla ilerliyor. 50 eyaletten 43’ü bu hafta itibariyle eskisi gibi olmasa da yeniden açılmış olacak. Ama ortada ne aşı var, ne de virüsün etkisini azalttığına dair bir belirti. Aksine yeni projeksiyonlara göre Haziran ve Ağustos aylarında vaka ve ölüm sayıları daha da artacak. İkinci dalga, virüsün mutasyonu gibi pek çok teori de tartışılıyor. Ancak hiçbirimizin rakam veya senaryo duyacak sabrı kalmadı. Toplu halde Corona yorgunuyuz. 100 bin, 200 bin gibi ölüm rakamları bile eski şiddetini yitirmeye başladı.
Pandeminin hayatımızı şekillendirmesi hepimiz için aşağı yukarı aynı şekilde gelişti. Önce bir başkasının derdi olarak yorumladık, kapımıza dayandığında “Bize bir şey olmaz” diye reddetmeye çalıştık, sosyal mesafe ve karantina gibi tedbirler başta ilginç ve yeni geldi, tadını çıkarmaya ve kendi kendimize buradan eğlence yaratmaya, Instagram canlı yayınlarına ve ev egzersizlerine, ekmek yapmaya falan başladık. Ama birbirine benzer günlerin sonu gelmeyince işin tadı kısa sürede kaçtı.
Ve şimdi son aşamaya geldik: İsyan kapıda. Göz göre göre gelen bu isyanı bastırmak için siyasetin ülkeyi açmaktan başka seçeneği gözükmüyor.
SADECE CAHİLLER DEĞİL
Bu geçişi anlamak için Amerika takip edilesi bir örnek. Hem pandeminin merkezi, hem de dünyanın lider ülkesi olarak burada yaşananlar başka yerlerde de örnek alınacak.
Ancak burada en hafif tabiriyle sancılı bir süreç yaşanıyor. Dallas’ta bir lokanta çalışanlarını maske takmamaları konusunda uyardı; bu karara karşı çıkan çalışanlara veya bu şekilde hizmet almak istemeyen müşterilere “Başka zaman bekleriz,” dediler. Michigan’da bir mağaza görevlisi maske takmamakta direnen bir müşteriyi uyardığı için vuruldu. Zaten aynı eyalette günlerdir binlerce insan hayata yeniden dönüş için protesto düzenliyordu. En son valiliği silahlarıyla basmaya kadar vardı bu iş.
Bu olan biteni tekil hadiseler ya da cahil halkın saçmalıkları olarak yorumlamak elbette mümkün. Nitekim aralarında virüse inanmayan, bir komplo olduğunu düşünen ya da medyanın uydurması olarak görenler var. Ama karantina günlerine karşı yükselen tepki sadece cahiliyenin isyanı değil. Herkes ülkenin kapatılmasından olumsuz etkilendi. Fabrikada işten atılan işçi de, ürünlerini halka satamayan milyarder iş adamları da.
Benim de yaşadığım New York’taki insanlar kendilerini hem Amerika’nın hem de dünyanın geri kalanından üstün ve dayanıklı görür. Paranın ve kültürün dünyadaki yönünü belirleyen bu şehirde “New Yorker”ların böbürlenmeleri boşuna da değildir. Ama diğer eyaletlerle dalga geçen, insanların başka yerlerde tedbirlere uymamasını eleştiren New Yorklular bile pes etmiş görünüyor.
Hafta sonu güzel havayla birlikte şehrin her yeri tıklım tıklımdı, kaldırımlarda ve parklarda maskesiz insanlardan kaçacak yer yoktu. Önümüzdeki haftalarda kalabalık daha da katlanacak.
Elbette rasyonel bir seçim değil bu, ama insanların bunaldığı da ortada. Normal şartlarda da evde oturan, rutini aşağı yukarı bugünküne benzeyen ben bile giderek daha tahammülsüz olmaya başladığımı fark ediyorum. TV dizileri, okuduğum kitaplar zevk vermemeye başlıyor. Hatta birkaç hafta önce bana çok eğlenceli gelen FaceTime sohbetlerinden, arkadaşlarla içkiye çıkmaktan nefret ederek kaçmaya başladım. Düzeni tamamen yerle bir olan birinin altı haftada delirmesi de şımarıklık değil; empati kurabiliyorum.
BERBER SALONLARI VE FUTBOL MAÇLARI
Hepimiz sokağa çıkmak, hayata dönmek istiyoruz. Bunun ne kadar riskli olduğunu bilmemize rağmen bu dürtüyü bastıramıyoruz. En başta kendi kendimizi virüsün etkisini yitirdiğine -hiçbir veriye dayanmasa da- ikna ettik sanki. Evde oturduk işte birkaç hafta ve başımıza bir şey gelmedi, değil mi? Bu psikolojik gevşeklik giderek kabul görmeye başlıyor, kabul gördükçe de insanı kontrol altında tutmak zorlaşıyor. Öldürücü virüsten bile korkmayan insanı doktor tavsiyesi, bilimsel açıklama mı terbiye edecek?
Artık insanların önüne sanki normale dönüyormuş havası yaratacak, onları oyalayacak birkaç kemik atmak kaçınılmaz oldu. Berber dükkanları, futbol, sinema salonu, AVM’lerin falan başka bir işlevi var artık: Öfke patlamasına hazır insanı kontrol altında tutmak. Bu aşamada erken mi, bilim insanı karşı çıkıyor gibi tartışmalar da önceliğini kaybediyor. Hepimiz bunun bir gerçek bir normalleşme olmadığını biliyoruz, ama bu aşamada simülasyona bile razıyız. Veya razı edildik.
En groteskinden (Trump) en bilinçlisine (Merkel) siyasetçilerin dünyayı hızlı yeniden açma çabalarının altında aynı dürtü var. Virüs tehlikesi geçmedi, ama bu aşamadan sonra ancak insanları silahla tedbir almaya zorlamak mümkün. Batı demokrasilerinde bunu uygulamak mümkün değil, bizdeki gibi yarı-demokrasilerde bile. Katı tedbirlere karşı direnç artıkça da kaos kaçınılmaz olacak. Michigan’daki maske terörünün başka yerlere yayıldığını düşünsenize… Dünyanın hem virüsle boğuşurken bir de küresel isyanı kaldıracak kapasitesi yok.
- Konserler, ünlüler, paralar6 dakika önce
- Trump oligarklar rejimi kuruyor2 gün önce
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir4 gün önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi6 gün önce
- First lady Elonia1 hafta önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu1 hafta önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı1 hafta önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi1 hafta önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor2 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce