Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Fred Trump oğlu Donald’ı küçük yaşlardan başlayarak dünyada iki tip insan olduğunu öğreterek büyüttü. Bir “katiller”diye tercüme edilebilecek “killers,” bir de “sıfırlar” var. Trump ailesinin bu iki seçenekten hangisi olmaya özenerek çocuklarını yetiştirdiğini tahmin etmek zor değil. Katiller derken aslında kastettiği tuttuğunu koparan, işinde başarılı olan insanlar. Ama oğul Donald bu hayat öğüdünü abartılı bir şekilde içselleştirip en ufak bir başarısızlığı zayıflık olarak gördü. Yeğeni Mary Trump’ın kitabında anlattığına göre babası, yani Donald’ın erkek kardeşi, ailenin beklediği türden bir “katil” olmadığı için aileden dışlandı ve sonunda alkolizme yenilip bu hayata veda etti. Donald’la ilgili bütün çarpıklıkların kökeni de baba Fred’in hırsına dayanıyor, Mary Trump’a göre.

Trafik kazası geçirdiği için önemli bir davette sahne alamayan bir şarkıcı veya savaşta şehir düşen askerler Donald Trump için hep aynı ifadeyle anılıyor: Ezik, kaybeden, zavallı. Cumhuriyetçi Parti’nin sembol isimlerinden, eski Başkan adayı John McCain bile bu nefretten nasibini aldı. Vietnam’da rehin düşen McCain için “Ben savaşta rehin düşmeyen askerleri severim,” diyen Trump ölümünden sonra bile onu rahmetle anmaktan kaçındı. Bu egomanyak, narsist kişilik bozukluğundan mustarip şımarık erkek çocuğu için zayıflık bir leke. Birinin öksürmesi, hastalanması bile—COVID-19 öncesi zamanlardan bahsediyorum—Trump için üzerinin çizilmesi anlamına geliyor. Çünkü onun için hastalık zayıflık.

HASTALIK NUMARA OLAMAZ

Oysa şimdi kendisi aylardır hafife aldığı hastalığın pençesinde. Kendi doktorunun kamuoyuna duyurduğu “Morali çok iyi, taburcu olmaya hazır,” açıklamalarıyla tıp dünyasının yorumları çelişiyor. Ona uygulanan deneysel tedavi yöntemleri, verilen ilaçlar ve antiviral karışımlar durumu çok vahim hastalar üzerinde denendi daha önce. Durumu çok vahim olmayan, suni solunum cihazına bağlı olmayan hastalarda bu ilaçlarının bazılarının sonuç vermediğini, boşa gittiğini bile söylüyor doktorlar. İki gün oksijen takviyesi yapılan Trump’ın durumu bize anlatıldığı gibi değil, o şu anda Amerika’nın hasta adamı.

Ama tek derdi yıllardır özenle koruduğu imajına zarar gelmemesi. Tuttuğunu koparan, iş bitiriciliğin kitabını yazan, muhteşem ve çok büyük işler yapan The Donald yeter ki babasının korktuğu gibi bir “sıfır” olmasın. Bu ezberde hastalık zayıflık olduğu için şeffaflık adına atılması gerekli her türlü adım da lüzumsuz; algı gerçekten çok daha önemli, gerçek de—o siyasete girdiğinden beri öğrendiğimiz üzere—eğilip bükülmeye çok müsait.

O yüzden Trump’ın kendi kendine virüse yakalandığını, sempati toplamak için böyle bir yalan uydurduğuna inanmak zor. Her türlü şaklabanlığı, oyunu tezgahlayacak potansiyeli var elbette. Zamanında dedikodu yazarlarını sesini değiştirerek “Ben Donald Trump’ın asistanıyım,” diye arayıp kendisi ve beraber olduğu kadınlar hakkında istihbarat veren bir tip o. Ama kendi kendini hastaymış gibi göstermek onun yapısına, karakterine ters. Zaten ters olduğu için de koskoca bir dünyaya “Yıkılmadım ayaktayım,” mesajı vermeye çalışıyor.

Boş kağıtlara atılan imzalar, Başkan’ı çalışıyormuş gibi gösteren fotoğraf kareleri, eski-halinden-eser-yok dedirten o kısa video’lar, hele hele zırhlı araçla, gizli servis görevlilerinin hayatını tehlikeye atmak adına düzenlenen hastane önü turu, apar topar Beyaz Saray’a taburcu edilmesi asıl oyun. Hastalığını gizlemek, zayıflığını göstermemek için, yiğitliğe sürdürülmemesi gereken o her neyse işte onu sürdürmemek için bütün dünyayı tehlikeye atabiliyor.

İMAJ HER ŞEYDİR

Aldığı ilaçların yan etkisi ne, beynine nasıl etki ediyor bilmiyoruz. Yıllardır kanser tedavisiyle boğuşan Bekir Coşkun önceki gün zar zor tweet atarak neden yazı yazmadığını açıkladı, “Bilemezsiniz, hortumlar, ağrı bantları, şişeler, haplar, sancılar…” diye. Basit bir soğuk algınlığıyla boğuşurken ya da ağrı kesici aldığımızda çoğumuzun aklı yerinde olmuyor, elini kaldıracak enerjisini yitiriyor—ki hiçbirimiz dünyanın en belirleyici ülkesini yönetmiyoruz, ilacın etkisiyle yapacağımız hataların bedeli dünya ekonomisini çökertmek ya da savaş çıkartmak değil. Ama görevi devretmemekte direnen, kendisini “20 sene öncekinden bile daha sağlıklı,” hissettiğini söyleyen Trump hepimizi kendi gerçekliğine teslim olmaya çağırıyor. Hangimiz 20 sene öncekinden daha iyi olabiliriz?

Aylardır bu virüsün nasıl yayıldığını pek çoğumuz ezberledik. Milyonlarca insan kendi ailelerinden virüs yüzünden koptu, binlercesi tek başlarına hastane odalarında hayatını kaybetti ve isimsiz mezarlara gömüldü. Dahası, çok sağlıklı olduğunu söyleyen Trump’ın etrafındaki herkes patır patır virüse yakalanıyor. Ama hastanede bir gün bile fazla kalmak imajına ters. Ortada bir yalan var ama yalanı kim söylüyor?

Bütün bu olanlar bana 80’lerin sonundan “Weekend At Bernie’s” filmini andırıyor—bunu düşünen tek kişi ben değilim elbette. Sonradan klasik olan bu uyduruk komedide iki çalışanı hayatını kaybeden patronlarını sırf yazlık evdeki hafta sonu tatilini sürdürmek için yaşıyormuş gibi gösteriyor. Ölü Bernie bunların yanında partilere katılıyor, kadınlarla dans ediyor, uzaktan gelenlere el sallıyor onu kukla gibi yöneten iki çalışanın kontrolünde.

Trump’ın aklı yeniden miting meydanlarına dönmek, bir aydan az kalan seçimlerde dört sene daha koltuğunu korumak ve kim bilir kimlerin direktifinde başlattığı dönüşüme devam etmek. Türkiye’de de bir sebzeye dönmek üzereyken koltuğunu bırakmamakta direnen liderler olmuştu, Amerikan Başkanları da ağır hastalığın pençesinde kritik kararlar aldı; ölmek üzere olan Roosevelt’in Stalin’e direnememesi, influenza’nın pençesindeki Wilson’ın I. Dünya Savaşı’nın sonunda yaptığı hataların II. Dünya Savaşı’nın temelini hazırlaması tarihin akışını değiştirdi, dün New Yorker’da yazdığı gibi. Teker teker herkesin hastalanmaya başladığı Donald Trump’ın Beyaz Saray’ı dünyayı benzer bir tehlikenin eşiğine sürüklemeye doğru hızla ilerliyor. Oğullarının hayatını karartan babalar yeni bir hikaye değil, bu durum da ruh hastası bir babanın zehirlediği oğlunun hikayesi fazlasıyla. Hasta babanın hasta oğlu, ama bu hastalığın ucu hepimize dokunuyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar