Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Kemal Kılıçdaroğlu muhalefet ismi üzerinde uzlaşırsa cumhurbaşkanlığı için aday olabileceğini söyledi… Ve herkes güldü. Kesinlikle aday olmayacağını söyleyip daha seçime iki sene varken ana muhalefet partisinin lideri olarak havlu atıyor izlenimi veremez; mecburen böyle bir açıklama yapacak. Yoksa o da geniş halk kitleleri nezdinde “seçilebilir” olmadığını biliyor, daha evvel iki seçime de girmemesi bundan.

2023 seçimleri için de bir yandan Ekrem İmamoğlu, diğer yandan Mansur Yavaş, belki Meral Akşener gibi fazla istekli aday adaylarının yanında epey sönük duruyor Kemal Kılıçdaroğlu ihtimali. İş yine bakkal hesabına dayanacak: İmamoğlu ne olursa olsun HDP’nin oylarını almak zorunda olduğunu biliyor, bütün hamlelerini buna göre atıyor; Akşener milliyetçi tabanı, kendisine destek veren – ama amiraller bildirisinden dolayı ona kızan – merkezdeki muhaliflerle Kürtler arasında imkansız bir dengeyi kurmaya çalışıyor; Mansur Yavaş hiç bu işlere bulaşmadan işine bakarak kendinden söz ettiren bir izlenim yaratıyor. HDP’li seçmen eski MHP’li Yavaş’a oy verir mi? Aynı soru Akşener’in adaylığı için de geçerli. İmamoğlu’nun şu ana kadar sırtında hiçbir küfe yok gibi duruyor, ama onun da İstanbul’da bir başarı hikayesi yazarak seçime girmesi gerek… Onun kaşı, bunun gözü derken aradan Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkması imkansız mı?

JOE BIDEN’IN SEÇİLMESİNE BENZİYOR

Açıkçası geçen senenin başlarında Joe Biden için de aynısını düşünürdüm. 40 yıl boyunca başkan olmaya çalışmış, bir türü başaramamış, son girişiminde Barack Obama tarafından kenara itilerek daha karizmatik ve kazanmasına garanti bakılan Hillary Clinton’a adaylığı vermiş biriydi Biden. Eylemlerindense gaflarıyla hatırlanan, geçmiş siyasi hamleleri (Irak Savaşı’na destek, ceza yasası vs.) bugün Amerikan solunun ilerici tarafıyla hiç bağdaşmayan bir siyasetçi olarak adaylığı sadece bana değil bütün ülkeye şaka gibi gelirdi. Üstelik ondan çok daha donanımlı, nitelikli ve karizmatik rakipleri vardı.

Biden’ın aradan neden sıyrıldığı ortada: Bernie Sanders’ın temsil ettiği sosyalist / sosyal demokrat dalgaya karşı müesses nizam cephe aldı, medyadan iş dünyasına Biden’ın etrafında birleşerek onu seçtirdiler. O da bir anda tamamen tesadüflerin, yıldızların doğru zamanda denk gelmesinin sonucu kendisini Beyaz Saray’da buldu.

Dahası, Biden’ın seçimden önce tek vaadi Donald Trump’ı yenmekti. Rakipleri ayrıntılı projeler önerirken o sadece “Önce Trump’ı yenelim,” deyip ortada durdu, ancak seçime yaklaşırken ve kendisinin adaylığı garanti altına alındıktan sonra rakiplerinin projelerinin bir kısmını sahiplendi. Açıkçası siciline bakıldığında bırakın büyük projeleri hayata geçirebilmesini, telaffuz edebilmesi bile imkansız görünüyordu. Bugüne kadar kendisini tehlikeye atmayacak güvenli adımlar atmış, risk almaktan hep çekinmişti.

Belki henüz çok erken ama şimdiden Joe Biden’ın Amerikan tarihinin en dönüştürücü başkanlarından biri olabileceği tahmin ediliyor. ABD’nin en ilerici başkanı FDR’la kıyaslanıyor hatta. Obama’nın başkanlığında büyük beklentiler vardı, ama elini korkak alıştırdı. Biden ise o günlerden ders almış gibi cesur adımlar atıyor, büyük düşünüyor, geçmişin hatalarını tekrarlamamak için kalıcı dönüştürücü hamlelere hazırlanıyor.

Ekonomiye 1.9 trilyonluk teşvik paketi Biden’ın ilk büyük icraatıydı. Şimdi yine dev bütçeli bir altyapı paketini geçirmek için uğraşıyor; üstelik Senato’daki çoğunluğa ihtiyaç duymadan. Son yıllarda ABD altyapı adına neredeyse çivi bile çakılmayan, demiryollarının eskidiği, yolların çürüdüğü, havalimanlarının döküldüğü bir ülkeye dönüşmüştü. Devlet okullarına, hastanelere hiç harcama yapılmıyordu. Biden bunu değiştirmek için uğraşıyor şimdi. Dahası, bu altyapı paketinin faturasını da vergilerini yükseltmeyi düşündüğü ultra-zenginlere kesmeye hazırlanıyor.

İki büyük projesinin de altında Biden’ın tam bir “halkçı” siyaseti benimsemiş olması var. Şirketlerin, zenginlerin çıkarlarını değil, ABD’deki ekonomik isyanın sesini dinliyor. Solcu olmasa da solun haklılığını kabullendi. Tabii tek dönemlik başkan gibi davranmanın da cesareti var. Sandığa teslim olmadan, sadece ülkeyi dönüştürmeye ve icraata odaklı, olması gereken ama unuttuğumuz bir politikacı gibi şimdilik.

KENDİSİNİ DOĞRU KONUMLANDIRIRSA

Amerika’daki gibi Türkiye’deki seçimler de tek bir mesaja odaklanacak: Erdoğan’la tamam mı, devam mı? Ama asıl sorun Türkiye’de giderek büyüyen gelir adaletsizliği. 2000’lerin başında AK Parti’yi iktidara getiren de mevcut sistemin iflası, ekonominin sadece belli bir kesimin lehine işlemesiydi. ABD’de Donald Trump’ı da benzer bir sessiz isyan doğurdu.

Kemal Kılıçdaroğlu kaybede kaybede seçimleri sadece ekonominin kazandıracağını öğrenmişe benziyor, son zamanlarda neredeyse yoksullaşma dışında hiçbir konuda görüş beyan etmiyor hatta. Bugüne kadar reddettiği, korktuğu sol söylemi yavaş yavaş öğreniyor gibi. Aynı mesajı iki sene boyunca tekrarlayarak kendisini mevcut adaylardan sıyırabilir, ciddi bir rüzgar yaratabilir, kitleleri arkasına alabilir mi? İktidara gelmek için değil sadece, bir dönem için bile olsa, hizmet vermek, restorasyon için aday olabileceğine seçmeni ikna edebilirse şansı olabilir. Zira şu anda siyasette Kılıçdaroğlu dışında herkesin kendine ait bir kariyer planı, gizli bir gündemi var. Seçmenin de kendisini düşünen adaylardan bıkkınlığı bariz. Açıkçası doğru konumlandırılırsa çok da imkansız gözükmüyor bana Kılıçdaroğlu’nun adaylığı. Trump’a da gülmüştük, Biden’a da. Bir bakmışız seçilmiş, o zaman kime güleceğiz?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar