Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Bir arkadaşım anlattı. Geçenlerde gittiği bir gece kulübünde sabah 6:00 gibi yolu tuvalete düşüyor ve kendisini bir kimlik tartışmasının ortasında buluyor. Tuvalette toplanan birtakım LGBT+ mensubu erkekler az önce içeriye giren ve dış görünüşü kadın olan bir kişinin tuvaleti kullanmasını tartışıyorlar. Politik doğruculuktan kurtularak özetlemeye çalışayım: Bir kadın erkekler tuvaletini kullanıyor ve oradaki eşcinsel erkekler kendi aralarında bölünüyorlar. Bir kısmı kadının kadınlar tuvaleti kullanmasını istiyor, diğer kesimse “Beyanı esastır,” diyerek kadının tuvaleti kullanmasına izin veriyor. Söylemeyi unuttum; bu olay İstanbul’da bir gece kulübünde yaşanıyor. 10 senedir tuvalet tartışmasının yapıldığı hatta başkanlık seçiminde bile gündeme gelen ABD’de değil. Bu arada, tuvaleti kullanan kişinin beyanına göre cinsiyeti “erkek”miş.

Doğulan cinsellikle seçilen ya da beyan edilen cinsellik karmaşık bir mesele, giderek uzayan harf spektrumunun bir yerine ait olmama rağmen sık sık benim de kafam karışıyor. Zaman zaman erkekler tuvaletini kullanan kadınlar gördüm, ben de genellikle hangi tuvalet boşsa onu kullandım. İsteyen istediği tuvaleti kullansın; bu tartışmanın abes olduğunu ve çok kolay bitebileceğini düşünüyorum. Ama sabah 6:00’da İstanbul’daki gece kulübündekiler kamuoyundan tanıdıkları ve eşcinsellik üzerine yazan arkadaşımı görünce “Beyan mı esas mı” tartışmasını yapmaktan yorulmamışlar. Olay bana aktarıldığında yaptığım tek yorum “AK Parti işte böyle kazanıyor,” oldu.

TEMEL HAKLAR MESELESİ

Dünyada hiçbir sosyal hareket LGBT+ kadar çabuk yol kat etmemiştir herhalde. Eşcinsel hareketinin miladı olarak New York’taki Stonewall isyanı gösterilir. 1969’da polisin Stonewall barını basmasından sonra başlayan protestolar her yıl eşcinsel onur yürüyüşü olarak kutlanıyor. 1969’dan bugüne kadar geçen süre içinde eşcinsel demek bile demode (veya yanlış) kaldı, artık LGBTQIA+ gibi uzayan bir harfler diziniyle bahsediliyor. Basit anlatım uğruna eşcinseller diyeceğim ben.

Harf dizini çoğalırken kamuoyunda eşcinsellere yönelik önyargılar da kırıldı. Gelişmiş ülkelerde düzcinsel olmayan bireyler çocuk sahibi olabiliyor, mirastan hak alabiliyor, evlenebiliyorlar. Kısacası düzcinseller hangi yasal haklara sahipse yasa eşcinsellere aynısını tanıyor; en son ABD’de Anayasa Mahkemesi trans bireylerin cinsel kimliklerinden dolayı işten atılamayacaklarına kanaat getirdi. Üstelik bu kararın altına muhafazakar yargıçlar imza attı.

Stonewall’da başlayan isyan yıllar içinde ince ince örüldü, ciddi bir bilinçlenme kampanyası sayesinde eşcinselliğin ötekilik olmadığı, düşmanlaştırılmaması gerektiği kamuoyuna öğretildi. Popüler kültürdeki eşcinsel karakterler, insanların kendi ailelerinde eşcinsel akrabaları, çocukları, en kötü komşuları olduğunu fark etmeleriyle korku duvarları yıkıldı. Eşcinsel hakları başarıya ulaştı, çünkü insanlar “Bana ne!” dedi. Kimin kimi sevdiğine kim karışır. Papa bile “Ben kimim ki yargılayayım,” dedi. Üstelik Papa’nın görevi yargılamak.

Türkiye’nin de, Türk siyasetinin de, kamuoyunun da gelmesi gereken nokta bu. Eşcinselliği kanunla yasaklamaya çalışan Afrika ülkelerinden ilerideyiz, ama Batı’dan geri kaldık. Türkiye’de eşcinsellik varlığı bilinen ama üzerinde konuşulmayan bir realite, artık üzerinde konuşmanın ve önümüzdeki seçimden önce bu konuyu temel haklar bağlamında tartışma meselesi yapmanın zamanı geldi.

Bunun yolu beyan tartışması ya da tuvalete kimin girip girmeyeceği değil. Batı’da eşcinsellere verilen temel haklardan sonra alt başlıklarda çözülmemiş meselelere geçilmesini, bu konularda yol alınmaya çalışılmasını anlıyorum. Ama eşcinselliğin yasak olmadığı ama yasal da olmadığı Türkiye’de “beyan” tartışması yapılmasını hem zamansız hem de özenti buluyorum; kamusal alanda böyle bir tartışma yok ama belli ki Türk LGBT+ hareketi kendi içinde önceliğini şaşırmış gibi. Belki de bu yüzden asıl mesele kamusal alana taşınamıyor bile.

ÇOĞUNLUK KORKAR

Fazla ilerlemenin nasıl geri tepeceğine dair çok iyi bir örnek dün ABD’den çıktı. Florida valisi Ron DeSantis anaokul ve ilkokullarda cinsel kimlik ve yönelime dair eğitim verilmesini, bu konuların tartışılmasını, gündeme getirilmesini yasaklayan yasayı imzaladı. Florida valisinin niyeti Amerikan Başkanı olmak, bunun yolunun da kültür savaşları çıkarmak olduğunu biliyor. O yüzden Florida’da 15 haftada kürtaj yasağından sonra şimdi de cinsel yönelime dair bilinçlenmenin müfredattan çıkarılmasını ve ailelere bırakılmasını gündeme getirdi.

İlkokul çocuklarını cinsel kimlikle ilgili bilinçlendirmek muhafazakar aileleri rahatsız eden bir mesele bu. Oysa pek çok çocuk yönelimini bilmese de o yaşlarda hissedebiliyor. İlkokul çağındaki çocukların kendilerini doğduklarından farklı bir cinsiyetle beyan etmeleri, sekiz-dokuz yaşlarında insanların istedikleri tuvalete gidebileceklerini söylemeleri, eşcinsel haklarına dair fikirleri olmalarıysa çoğunlukta panik yaratıyor.

Birkaç sene önce yapılan bir araştırmada toplumun genelinde LGBT+ haklarına verilen destekte yüzde bir oranında gerileme oldu. Küçük ama simgesel bir düşüş bu. Orandan bağımsız olarak, ilerleme olması gerekirken gerileme olmasının üzerinde durmak gerek. Bu gerilemenin bir nedeni uzayan harfler dizinini çoğunluğun anlamaması, LGBT+ hareketinin çok fazla yankı odasında yer alıp kendi kendine konuşması olabilir mi?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar