Türkiye popüler kültüründeki hemen herkes buradan geçti: Power FM'in sözlü tarihi-II
Meltem Cumbul’la tanıştığımda ya 17 ya 18 yaşındaydım. Tam hatırlamıyorum çünkü yaşımı gizliyordum. Önceki gün New York kaldırımlarında yürürken “Sahiden o yaşta mıydın?” dedi, hesap yapınca da gerçek ortaya çıktı: “Biz seni o zamanlar bayağı ciddiye alıp dinliyorduk.” Meltem Cumbul’la tanışmadan önce Meltem’i çok iyi tanıyordum. Radyotek’te Londra’dan yayın yaparken durmadan dinlediğim, daha tanışmadan arkadaşım olduğunu düşündüğüm bir sesti.
Bir gün evlerde buluşacağımızı, sokaklarda dolaşacağımızı, doğum günleri kutlayacağımızı—doğum günü tıpkı Power FM gibi 5 Kasım—tahmin…ederdim. Çünkü insanın ünlüleri arkadaşı zannetme yanılsamasının en kolay yaşandığı yer radyo. Dinleyici radyo DJ’iyle kolaylıkla parasosyal ilişki kurabiliyor. Onu arkadaşı, ailesinin bir parçası zannedebiliyor. Kızıyor, seviyor, aşk yaşıyor, nefret ediyor, saldırıyor bile: “Play Misty for Me” canım.
DJ’l aramızdaki bağ çok mahrem, çok özel. Düzenli olarak dinliyoruz, sesleri beynimizin içine kazınıyor, sadece bize özel konuştuklarını düşünüyoruz, cümleleri aklımızda kalıyor. Power FM’in istek hattını nasıl üzerinden yıllar geçtikten sonra sektirmeden hatırlamanın başka bir açıklaması olamaz. Aşık olduklarımın telefonunu ezberleyemem.
Bugün hala Burçin ve Funky ‘C’yi dinlerken arkadaşlarımla konuşuyormuşum gibi hissediyorum. Hadi onları tanıyorum. Bay J ve Geveze’yle hiç karşılaşmamıştık, ama hem yazışırken hem konuşurken 40 yıllık dost gibi samimiydik. Bay J’ye “Görüşmeyi aslında uzatmak istiyorum çünkü bana özel program yapıyormuşsun gibi geliyor,” bile dedim.
Radyonun büyüsü bambaşka.
O Power FM stüdyolarından ya da yakınında yolu geçenler şu 30 yılda medyada, popüler kültürde, hatta iş dünyasında söz sahibi oldular. “Musti” diye bir genç üst katta yayın yaparken alt katta “Muzo” diye bir spor hocası “genç yaşayanları” çalıştırıyordu. O Musti’yi şimdi Mustafa Sandal olarak tanıyoruz. Muzo ise Türkiye’nin en vizyon sahibi iş adamlarından, Mac Gym, The Stay gibi markaların kurucusu, aynı zamanda film yapımcısı da olan Muzaffer Yıldırım.
Kimler geldi kimler geçti, çok klişe bir tabir. Ama o klişeye en çok itiyaç duyduğumuz yer burası olsa gerek.
*
Aslında yazı dizisini bir gün daha uzatacaktım ama o kadar çok “Devamı hemen gelsin,” yorumu aldım ki tamamını bugün yayına veriyoruz. Hafta sonu da tek bir sayfada toplu halde okuyabileceksiniz Power FM’in sözlü tarihini. Hatta ‘ilk baskıdan’ sonra gelen eski başbakan Tansu Çiller’in görüşleri de içinde olacak. O da hafta sonunun sürprizi olsun. Böyle bölüm bölüm okuyunca ayrı, bir oturuştu okununca da ayrı zevkli.
Meltem Culbul ve Mr. Sonic (en sağda) radyonun ilk dönem star’larıydı. Ortalarında DJ Tan Atalar.“ESKİ PROGRAMLARI DİNLEYİNCE KENDİMİ YAKMAK İSTİYORUM”
MELTEM CUMBUL (OYUNCU, SUNUCU): 14 yaşındayken Sait Sökmen’de dans ediyordum, o zamanlar da Airport, Studio 54 gibi yerlerde gündüz matineleri vardı. Dans etmeye giderdik. Vakkorama bu kadar enerjisi yüksek gençleri ne yapalım, defilemizde bir sürü genç olsun istiyoruz diye bir yarışma açmış. Arkadaşlarım da beni yazdırmış, matineye gidiyoruz diye seçmelere soktular. Orada manken olarak seçildim ama üç gün üç gece defile olarak çalışmam imkânsız, babam falan hiç izin verecek tipler değil. Öyle kaldı. Cem Hakko bilmez bu olayı.
BAY J (JERFİ BENVENİSTE, DJ): Ben profesyonel müzisyenim. Geveze’yle çocukluk arkadaşıyız, birlikte sahne yapıyorduk 1991 yılında. [Genç Radyo kurucusu] Osman Ataman tesadüfen izleyici olarak geldi.
GEVEZE (JOZİ ZALMA, DJ): Klavyenin bir şarkıdan diğerine geçmesi için kart değiştirilmesi gerekiyor. Bu da bir dakika sürüyor, müşteri de bana bakıyor; tabak gibi duruyorum. Konuşmaya, biraz müşteriye sataşmaya, kendi yaşadığım hikayeleri anlatmaya başladım. Meğerse interaktif bir stand-up yapıyormuşum hiç bilmeden.
BAY J: Osman bize ‘Sempatiksiniz, çok şirinsiniz, gelin siz de program yapın,’ dedi. Ne kadar vereceksiniz dedik, bugünün beş bin lirası dedi, hiçbir zaman da alamadık o parayı. Ama önemli değil, genciz ve kanımız kaynıyor, bilmediğimiz o şeyi çok yapmak istedik.
GEVEZE: Yaptığımız programın eğlenceyle, komikle uzaktan yakından alakası yok. Takoz gibi bir şey yapmışız.
BAY J: Dinleyince şimdi kendimi yakmak istiyorum. Korkunç programlar. O kadar kötüydük ki. Kelimelerle anlatmam çok zor. Dinleyip ağlamak lazım. Ama bir yerden başlamak gerekiyordu.
“BEYAZ YAKA ADAYLARININ RADYOSU”
OSMAN ATAMAN (GENÇ RADYO KURUCUSU): Power FM beyaz yaka ve beyaz yaka adaylarının radyosuydu. Beyaz Türk demeyelim, daha genç ve tiki tipler de olabilir; Cem’in arkadaş çevresi, reklamveren ve reklam ajansını, organizasyonları kattığımız için. Boğaziçi Üniversitesi’nde Uşak’tan gelmiş çocuk Power FM dinliyor. Elitistlikle alakası yok ama beyaz yaka adayı. İleride Türkiye’nin seçkini olacak ama o sırada aday.
CUMBUL: Radyotek’te haberi kendimiz hazırlardık. Meteorolojiyi biz hazırlardık. Ses tonu değiştirirdik, o kadar. Çeviriler yapıyordum, söyleşiler yapıyordum. O kadar çok çalışıyordum ki sürmenaj tehlikesinden döndüm. Power FM profesyonelleşme yolunda adımlar atılmaya başlamıştı.
CEM HAKKO: İlk sene televizyona reklam verdik. Bir erkekle kız koltukta oturuyorlar, önce televizyon izliyorlar, sonra radyoyu karıştırıyorlar, bu arada üstlerindeki elbiseler çıkmış, ışık kısılmış şekilde Power FM’i dinliyorlar, [Sevgi Dolu Saatler] başlayınca da… (Gülüyor) Öyle bir filmi televizyonda gösteriyorduk biz.
Zeynep Everi mağaza kapandıktan sonra yayın yapar, aşk şarkıları çalardı.ZEYNEP EVERİ (DJ): 22:00’de Sevgi Dolu Saatler’i yapıyorum. Çocukluğumdan beri aşk şarkıları, slow dinleyen biriydim. Edip Cansever bizim komşumuzdu Etiler’de. Özdemir Asaf da benim büyük babamın arkadaşıydı Bebek’ten. Orada tanışmıştım. Kendi yazdığım şiirler belliydi, Özdemir Asaf’tan, Ümit Yaşar’dan da okurdum. Fazla çalma sen konuş diyordu dinleyiciler ama gel de anlat.
HAKKO: [DJ’lerle] tek tek çalışıyordum. Gece 12’lere kadar… Ben orada oturuyordum. Yayının başındaydım. Hiç müzik çalmadım ama her zaman içimde ‘Allah korusun giderlerse ben çalarım,’ diye bir his vardı.
ATİLLA ŞEN (YAYIN DİREKTÖRÜ): 1997 yılı, Diana ölmüş. Elton John da ‘Candle in the Wind’i onun için yeniden yorumlamış. O şarkının çıkışı için Paris’teki Virgin Megastore’da bir kilometre kuyruk var. Kuyruğun ikinci sırasında Cem Hakko bekliyor. İkinci sıradayım, kapı açılıyor diye arıyor. İçeri giriyor, CD’yi alıyor, uçağa biniyor, gelip önce bizde çaldırıyor. Böyle radyocuyduk.
“OKAN BAYÜLGEN’İN MİKROFONUNU KAPATTIK”
ÇAĞAN YÜCE (DJ): 24 yaşındayım. Bir arkadaşım bir partide kolumdan tuttu, ‘Gel seni Cem Hakko’yla tanıştırayım, bence sen süper program yaparsın,’ dedi. Cem Hakko da ‘Cumartesi gel Vakkorama’nın içinde radyoyu kuruyoruz, sesini test edelim,’ diye çağırdı. Sesimi beğendiler, radyofonik dediler. Hatta açılıştaki geri sayımı da bana yaptırdılar… Her şey bu kadar hızlı ilerledi.
ŞEN: Okan Bayülgen bile bir gün bizde program yaptı. Radyo tabii televizyon gibi değil. Mikrofonu açıp hiç kapatmayınca biz kapatmak zorunda kaldık. O da dedi ki bu bana uymaz.
CEM CEMİNAY: Cem Hakko müzik seviyor, fazla konuşma sevmiyor. Çok zor oldu. Herhalde beni kaybetmek o an işine gelmezdi. Çok tutan bir şovdu. Radyoculukta tutan bir şeye dokunmayacaksın. Dokunduğun an bok olur.
BERNA SAĞLAM: Radyonun ilk kurulduğu aylar boyunca insanlar dışarıdan gelip [Vakkorama’nın içindeki] o stüdyonun önünde kuyruk olup bakıyorlardı, içeride bir film oynatılıyormuş gibi. DJ’ler ne yapacağını şaşırıyordu.
ŞEN: Camdan bakmadıkları zaman kahroluyorduk. İlk kim gelecek, kim bakacak diye beklerdik.
ROXANNE YURCHAK (DJ): Galatasaraylı futbolcular Okan, Arif öğlenleri gelirlerdi o zaman Vakkorama’ya. Ben yayındayken el sallarlardı.
BURÇİN ACER (VJ, DJ): Benim de hikayem biraz Vakkorama’da ‘Bunlar ne yapıyor diye camdan bakıp, ben de böyle bir şey yapmak istiyorum,’ diye başlıyor. Ben bu camın arkasında olabilir miyim, demiştim kendi kendime.
“İSVİÇRELİ MUSTAFA, YANINDA SEREN SERENGİL”
ŞEN: 1985 yılıydı galiba. Plaza’ya ‘İsviçreli Mustafa’ diye bir çocuk gelirdi. Yanında da Seren Serengil… Kabinde durabilir miyiz, diye sorarlardı.
HAKAN AKAY: Bir gün radyoya bir adam geldi, ‘Merhaba ben Mustafa Sandal,’ dedi. Sonra hatırladım, ben DJ’lik yaparken yanıma geliyor, konuşuyorduk, muhabbet ediyorduk. Hadi program yapalım, dedi.
HAKKO: Yayında Hakan Akay’la Mustafa Sandal konuşuyor, bu programa bir isim bulmamız lazım diye. Ben de isme karşıyım, burası benim parsellediğim yer olmasın diye. Yoldayım, Vakkorama’ya gidiyorum. Arayıp ‘İsim falan koymayın, nereden çıktı bu isim, benden izin almadınız,’ diyeceğim.
AKAY: Telefon çaldığı zaman stüdyoda kırmızı ışık yanıyor, genelde de telefonlar Cem Hakko’dan geliyor. Bu olmamış, bunu çalmayın, diye. Tam isim bulalım diye konuşurken ışık yanınca Musti dedi ki ‘Kırmızı Işık olsun.’ Ben konuşmam, sadece çalıyorum. Fakat bir şey söylüyor, dayanamıyorum; mikrofonu açıp yanıt veriyorum. O iyi oldu. Herkesin hoşuna gitti.
YÜCE: Musti bir gün radyoda kendi kendine ‘Bandıra bandıra ye beni,’ diye rap yapıyor, Yonca Evcimik duyuyor, dinliyor, şarkı yapalım diye arıyor ve onu Yonca’ya şarkı yapıyor. Ondan sonra biz öğrendik ki aaa kendi albümünü çıkaracak.
ŞEN: ‘Bu Kız Beni Görmeli’nin girişindeki beat Power FM’den çıkmadır.
“CEM CEMİNAY’I KEŞFETTİM”
GEVEZE: Power FM açıldıktan sonra ‘Abi duydunuz mu, Mr. Sonic diye bir adam yayın yapıyor,’ dediler. Sonra Cem Ceminay’ı keşfettim…
CEMİNAY: Radyoculukta ‘morning show’ şimendifer şovdur. Sabah programı iyi olan başı çeker. Ben de kendi ‘morning show’umu yapmak istiyordum ama Power FM’de önce akşamları 19:00-20:00 arası Showtime diye bir programla başladım. Benimki müzikli bir talk-show’du. İnsanlara moral veriyordu, coşturuyordu.
GEVEZE: Radyoculuk konusunda sahip olduğum yeteneklerin yüzde 50’den fazlasını ondan öğrendim.
CEMİNAY: Hafta sonları sabah programı yapmaya başladım. Zamanla yan karakterler monte edildi. Memduh’u Vakkorama’nın tuvaletinde buldum, orada temizlikçi olarak çalışan bir elemandı. Uğur ise 100 kişinin taklidini yapıyor, taklidini yaptığı kişinin karakterine bürünüyordu, ona Panel Uğur dedik. Hıncal Uluç bize geldiğine bir onu konuşturdum bir Hıncal’ı, hangisi gerçek diye… Bilemediler. Kürşat Başar bizde yorumcuydu. Burundan çıkan, ‘nasal’ bir ses tonu vardır. Onu taklit edince Cem Hakko’ya şikayet etmiş. ‘Ne yapabilirim benim de taklidimi yapıyorlar,’ demiş. Cem Hakko’nun bile taklidini yaptı.
Mr Sonic genelde maymunuyla yayınlara gelirdi.“KOMİSER BİZİ KOVDU”
EVERİ: Mr. Sonic çok tatlı biriydi. Kıbrıs’ta Bayrak Radyo’dan çalışmış, İngiliz İngilizcesiyle yayın yapardı. Maymunu vardı, omzunda dururdu. Dişi bir maymundu ama adı Fred’di. Bütün kulaklık kablolarımızı kemirdi, mikrofona bağırır çağırırdı.
CEMİNAY: Bir akşam Power FM’in Andromeda’da bir gecesine gittik, içtik içtik. Çıkışta benim araba yok. Biz de karakola gittik. Ben, Mr. Sonic, maymunu, kız arkadaşı—bir tek o ayık. Komiser baktı ‘Siz biraz içtiniz mi?’ dedi. İçen adam ne der? ‘Hayır,’ dedik. Yüzler kıpkırmızı, bir de omuzda maymun. İçmedik der demez Sonic’in cebinden bir votka şişesi düştü. Tabii bizi kovdular oradan. İşin kötüsü bir de gecenin 3’ünde radyoya gidip yayına girdik, Cem Hakko aradı çıkın oradan diye.
ŞEN: Ben Kraftwerk hastasıyım. Asım Abi de biz Etiler’deyken Krafwerk yapardı, ağzıyla gitar çalardı. Yıllar içinde ‘Delikanlı Şov diye bir program yapacağım,’ dedi, çok başarılı oldu. Bir gün ofiste oturuyoruz. Bende de kağıtları katlama hastalığı var, kağıdı bir katladım. O sesle bir baktım Asım Abi yerde yatıyor. Bu ses meğer onun tikiymiş. ‘Ne olur yapma, ne olur yapma,’ diyor.
CEMİNAY: Asım Can Gündüz’le yaptığımız program efsane olmuştu, vampir taklidi yapmıştı ve vampir olarak stüdyoya geldi. Bizden sonra programı olan Mr. Sonic bana geldi, ‘Benim canıma okudun, şimdi millet benim programımı dinlemez,’ dedi.
“NE HALİNİZ VARSA GÖRÜN DEYİP ÇIKTIM”
GEVEZE: Radyo Klas’ta çalışıyordum, ama yabancı müzik çalan bir radyoda daha farklı bir şeyler yapabileceğimi düşünüyordum. Number 1 FM’in sabah programı boşalmıştı. Amerikan tarzı bir program istediler benden. Seni sadece kızlar arasın, dediler mesela. Radyo hayatım boyunca bunun hep doğru olduğunu gördüm. Daha tempolu konuşmamı istediler. O dönem benim ne istediğimi fark etmeye başladım.
BAY J: Geveze 1999’da Number 1’da sabah şovu sunarken askere gitti. Sponsoru da ‘Bay J sunarsa devam edeceğiz,’ dedi. İki sene çok iyi gitti işler. Cem Ceminay’ı da geçtik. Ama maaşımı doğru dürüst alamıyordum. Çok zor durumda olduklarını geçim sıkıntısı yaşayan birine anlatılmayacak bir şekilde anlattılar. Kalbimi kırarak paramız yok dediler. Bu gerçekten yetenek isteyen bir şeydir. Ben de ne haliniz varsa görün, deyip çıktım. Yüzde 100 daha fazla para veren Power FM’e gittim.
GEVEZE: İnsanların yaptıkları işlerin karşılığında çok daha iyi paralar kazandığı dönemdi. İki sene evvel o dönemlerde yazılmış bir notu buldum. 1996 yılında kazandığım para 2500 dolar. Bugün o kadar kazanmıyorum. O zamanlar yaptığımız işin daha fazla parasal karşılığı vardı.
“AMERİKALI SİYAH BİR DJ OLDUĞUMU DÜŞÜNÜRLERDİ”
DJ FUNKY ‘C’ (CEM NADİRAN, DJ): 1989’da ailece Amerika’dan Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Türkiye’de otelcilik okuyordum, staj dönemindeydim. Power FM’in açtığı ilk DJ yarışmasına katılmak için kardeşim ve rahmetli babamla Taksim Vakkorama’ya gittik. Orada formaları doldururken kardeşime ‘Ben bu şampiyonada Türkiye birincisi olacağım ve bu stüdyolarda çalışıp yayın yapacağım,’ dedim. O da ‘Hadi ya,’ derken kendi aramızda iddialaştık.
ŞEN: O yıllarda çok popüler kulüpler vardı, Taxim Night Park gibi. Funky ‘C’ de paten kayardı, gelir içeri almazlardı. Ben de bunu içeri alın, ambiyansı çok iyi yapıyor derdim.
DJ FUNKY ‘C’: Ben graffiti sanatçısıydım, gidip duvara Cem Nadiran diye adımı yazmıyordum. Sprey boyayla attığımız imzayı DJ Funky ‘C’ olarak atıyordum. Funk hastasıydım, funky’nin anlamı o zamanlar başkaydı. İlk başlarda İngilizce program yapıyordum, benim de siyah bir DJ olduğumu düşünürlerdi. Çünkü New York’tan gelen aksanım, rap kökenli olmam, Elizabeth, N.J.’den çıkmam, Uptown Manhattan’da yaşamam… Hepsi birer etkiydi.
ŞEN: Türkiye’nin ilk DJ yarışmasını yaptık ve orada birinci oldu.
DJ FUNKY ‘C’: Finale kalanlarla aramda bir fark vardı. Ben pikapları müzik enstrümanı olarak kullanıyorum. Hatta yarışmada bir arkadaşımızın kaset kullanmasına itiraz etmiştim. Direkt radyodan iş teklifi aldım ve hayatım bir yayıncı olarak devam etti. Amerika’da ortaokuldan liseye geçtiğim dönem hata sonu beni etkileyen DJ’lerin hissettirdiğini Türkiye’de paylaşmak istedim. Ben hep ‘scratch’ yapayım, müzik çalayım, müzikal anlamda orada olayım istedim.
Dinleyiciler Vakkorama Cafe’de DJ’lerle buluşurdu. Soldan üçüncü Zeynep Everi, en sonda Cem Ceminay, oturan tesadüfen radyo star’ı olan Memduh.“AMERİKAN AKSANIYLA TÜRKÇE”
YÜCE: Yurtdışından gelen bir eğitmen ‘Ya senin bir radyo kişiliğin vardır, bambaşka birisindir,’ dedi—ki Cem Ceminay ve Geveze buna çok iyi birer örnek. ‘Ya da tamamıyla kendisindir, radyodaki başarı budur.’ Benim konuşmamı bozmak istemediler, radyo tamamen en doğal halimle olabileceğim ortamı verdi. Arabada giderken yanında oturup konuşuyormuşum gibi konuşuyordum.
CEMİNAY: Amerikan aksanıyla Türkçe konuşuyor lafı palavra. Sadece İngilizceyi çok iyi konuştuğum için bu damgayı vurdular. Burada herkes özenti olarak herkes İngilizce konuşuyor ya, ben dalga geçmek için şov sırasında böyle konuştum.
DJ FUNKY ‘C’: The Marmara’nın altındaki stüdyolardan çıkıp oteldeki toplantı odasında artikülasyon ve diksiyon dersi aldık. Türkçem epey kırıktı. 1993 yılındaki yayınları dinlediğim zaman nasıl çıkarmışlar, nasıl konuşturmuşlar diyorum.
ŞEN: Biz çok sıkı eledik. Hâlâ öyle bir kurulumuz var ki, oradan geçene helal olsun diyorum. En azından İngilizce telaffuzun iyi olması lazım. ‘Maykıl Cakson’ demekle ‘Maykıl Ceksın’ demek arasındaki fark gibi.
“YAYINDA ‘A… KODUĞUMUN TELEFONU’ DEDİM”
DJ FUNKY ‘C’: Hafta sonları çok farklı yayınlar oluyordu. Memo Garan, Sinan Çetin, Çağan’la Turkcell Türkçe Pop, Cansu Akbel’in programı… Mesela Onur Kim vardı, çok derin sesiyle konuşurdu.
ŞEN: [Gece kulüplerinde] DJ’lik yaparken tezgâhın altını doldurmuştum, karışık kaset satardım. Ya da istek parça için para verirlerdi. Neredeyse hiç maaşa gerek kalmazdı. Onur Kim beni çıldırtırdı. Metronom kasetleri vardı o zaman. Bizimkilerde anons yok, ama Metronom’da şarkıların arasına birden derin bir ses ‘Special one,’ falan diye giriyor. Kim bu, nereden çıktı!
DJ FUNKY ‘C’: Yayında duyduğunuz sesiyle gündelik hayattaki sesi aynı değildi. Yayın sesini ortaya çıkarıyordu Pazar günleri. Çok derin, çok ağır konuşurdu. Adeta bir korku filmi edası verirdi. Seni de tetikte tutardı o diksiyonu, o anlatımı, ses tonuyla.
ŞEN: Leasing yapıyordu, asıl adı Nihat’tı. Bir gün geldi bana, ‘Ben yedi, eşim de beş bin dolar kazanıyoruz,’ dedi. ‘Ama ben bu sokakta pantolonum çamurlansın istemiyorum,’ deyip Türkiye’yi terk etti. 22 senedir Avustralya’da yaşıyor.
DJ FUNKY ‘C’: Bir kere yayında küfretmişti. Intro’ya bir şey ekleyeceğini zannederken yayın düğmesine bastım. Meğer bana bir şey söyleyecekmiş. Normal sesiyle küfür bastığında havadan yayına çıkmıştı.
YÜCE: Funky ‘C’yi aradım, onunla bir kayıt yapmamız gerekiyordu ve prodüksiyon için bir yer lazım. O da yayında. Saat yok, yer yok, şu saati o almış diye konuşurken bir ara ‘Dıııt’ diye bir ses geldi. Stresli de bir konuşma. Sessizlik oldu, alo diyorum, ses gelmiyor. ‘A.. koduğumun telefonu,’ deyip kapattım. Bir düğmeye basmış, her şey kesilmiş, telefonu canlı yayına vermiş. Kendisi de duymuyor. Bir anda bütün Türkiye’de bir sessizlik oluyor. Rana [Erkan Tabanca] duyduğu zaman kaza yapıyormuş… (Sessizlik) Cem Hakko’nun haberi oldu… Bütün Türkiye’nin haberi oldu.
“UZANLAR BİZİM FREKANSA KENDİ YAYINLARINI BASTI”
CEMİNAY: Turkcell mi Telsim mi diye bir anket yaptık, bir farkla Turkcell çıktı. Bunun üzerine Uzanlar üzerimize geldi, 100.0 frekansının üzerine kendi radyolarını basmaya başladılar. Cem Hakko baskı altında, bu anket yüzünden yayın yapamıyoruz. ‘Ne yaptın,’ falan diyor. Başka patron olsa kovardı, yine de destek çıktı bana. O aralar herkes de Uzanlar’dan çekiniyordu. Bir Serdar Turgut yazdı, Power FM’e ne oluyor, diye.
EVERİ: Stüdyoda dört tane CD player, iki de pikabımız vardı. Kenny G koyardım, şiir okumak için. O hazır. Bir tane kurtarma CD’si koyardım, bir tane ilk çalacağım şarkı, ikide de ikinci çalacağım şarkı. Genelde böyle hazırlıklıydım. Ama hala rüyalarıma giriyor. İkinci CD’yi bulamıyorum, ses çıkmıyor, yayına giremiyorum.
HAKKO: Benim bağırdığımı hiç bilmezler. Herhalde gözlerimden ya da üzgünlüğümden bilirler. Enerjiyi bozar belki. İyi yaptın diyemem, çünkü her zaman daha iyisi vardır diye beklerim. Ona da üzülürler. Belki bir teşekkür beklerler, belki en fazla ‘Yaşa’ derim.
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir13 dakika önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi26 dakika önce
- First lady Elonia1 gün önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu2 gün önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı4 gün önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi6 gün önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor1 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce
- Milyarderlerin Trump sevdası2 hafta önce
- Amerikan seçimini Müslüman oylar mı belirleyecek2 hafta önce