Aday neden hâlâ açıklanmıyor
Meral Akşener o gün yola çıktığında aslında aklında Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını Saraçhane’de belediye binasının önünde açıklamak vardı. Yaptığı konuşmada bir tek o cümleyi söylemedi zaten, ama bütün Türkiye’ye mesajı gayet net iletti. Mesajın bir hedefi de Altılı Masa’ydı. O gün yola çıkarken Kemal Kılıçdaroğlu’nu aramaya gerek dahi duymamış; belli ki bu işin CHP liderine bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünüyor.
Akşener’in attığı her adım doğruydu. Hem büyük bir demokrasi mücadelesinin fitilini ateşledi, hem kendisini muhalefet lideri olarak konumladı. En önemlisi Türkiye’ye umut verdi. O gün büyük bir meydan okumayla seçim yolculuğu başlatılabilirdi.
Ancak üzerinden sadece birkaç gün geçmesine rağmen o akşam yakalanan rüzgar ısrarla söndürülmeye çalışılıyor. Bunu yapan da iktidar ya da iktidar medyası değil. İmamoğlu’nun aslında aday olamayacağını, ibrenin yeniden Kemal Kılıçdaroğlu’na döndüğüne dair mesajları pompalayan muhalefetin ta kendisi. Daha da açık söylemek gerekirse CHP yönetimi. Özellikle Genel Merkez’e yakın medyada “İmamoğlu imkansız,” mesajı ezberletilmiş. Bunun Türkiye’nin geleceğine dair endişe taşımayan isimlerin tercihi olduğu ortada. Bugünlerde CHP Genel Merkezi’nde neredeyse slogana dönüşmüş bir cümle zaten partinin stratejisini açıklamaya yetiyor.
ÖNCELİKLERİ PARTİ
“Seçimi kaybettik ama partiyi kazandık.” CHP’de Genel Başkan’a çok yakın bir yetkilinin bu cümleyi söylediği iddia ediliyor. CHP’liler her yerde her akıllarına gelenleri aleni söyledikleri için bu cümleyi benim de duyma hiç zor olmadı. Ankara’daki siyasetçiler, CHP’nin özel seçtiği gazeteciler, Genel Başkan’ın adamları da biliyor ama bu aralar en ufak bir sızıntı hesapları bozacağı için susuyorlar.
Söyleyen medyanın iyi tanıdığı, Kemal Kılıçdaroğlu’na en yakın üç-dört kişiden biri. Erfelek belediye başkan yardımcısı değil. Yurtdışı gezilerindeki kadroda olanlardan biri de. Kimse çıkıp bu sözü sahiplenmeli ve ne demek istediğini açıklamalı. Zira bu cümle CHP’li yöneticilerin önceliğinin Türkiye kendi çıkarları olduğunu gösteriyor.
Bu cümleye inananlar Kılıçdaroğlu’nu kuşatmış durumda, ısrarla onu aday olmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Önüne anket koyuyorlar, çeşitli senaryolar kuruyorlar ama en önemli kart olarak da “Devlet sizin adaylığınızı istiyor,” diye ikna etmeye çalışıyorlar. Sanki Türkiye’de hala bir devlet-hükümet ayrımı varmış gibi.
İyi niyetli beklenti—bana iletildiğine göre—kazanmayacağını bilen Kılıçdaroğlu’nun son dakikada kendisini kuşatanlara karşı çıkacağı ve Ekrem İmamoğlu’nu aday yapacağı yönünde.
Bunun fazla iyimser olduğunu görmemek imkansız, zira giderek Kılıçdaroğlu da kendisini aday yapmak isteyenlerin etkisinden çıkmayacakmış gibi görünüyor. Geçen haftadan beri muhalefetin hala Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak açıklayıp rest çekememiş olmasının nedeni bu.
Başlarda Kılıçdaroğlu’nun adaylığını isteyenlerin kurulacak olası bir hükümette koltuk beklentileri olduğunu düşünüyordum. İktidar değiştiğinde Hürriyet gazetesinden Türk Hava Yolları’na pek çok kurum yeni sahiplerini, yöneticilerini, kadrolarını bekleyecek. Kim bilir kimler şimdiden sırada bekliyordur. Gerek partiden gerekse de medyadan bu yeni düzenden pay almak isteyen çok fazla hevesli var. Liyakat düzeni geri gelmesin, Kılıçdaroğlu etrafındakilere koltukları paylaştırsın isterler. Genel başkan yardımcıları da bakanlık, olmadı tapu kadastro müdürlüğü falan peşindedir.
Keşke böyle olsa. İnsanın hırsı, kişisel beklentisi bile anlaşılabilir. Ama CHP’liler hala küçük hesap yapıyor.
BİR CÜMLENİN ŞİFRELERİ
Erdoğan’ın kazandığı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ana muhalefet lideri olduğu senaryo onlar için en iyisi. Çünkü ülke yönetimine talip olmak gibi bir yükün altına girmektense kurdukları düzeni sürdürmek istiyorlar. Böylesi çok daha zahmetsiz ve garantili. Bu işin “seçimi kaybettik” kısmı.
Bir de “partiyi kazandık” boyutu var. Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu arasında muhalif yayın organlarına bile yansıyan—ve yalanlanmayan—gerginliğin de gösterdiği gibi saflar artık net. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu iki ayrı klik.
İmamoğlu aday gösterilip kazanırsa hem ülkeyi hem de partiyi kendi ekibiyle yönetecek. Sivil toplumdan, siyasetten gelen nitelikli, liyakatli isimlerin adları konuşuluyor. Hatta İmamoğlu’nun kabinesinin bile aşağı-yukarı belli olduğu iddiaları var. Bu isimler mevcut CHP yöneticilerinden oluşmuyor. Bu durum Kılıçdaroğlu’nun etrafındaki isimlerin tasfiye edilmesi anlamına gelecek. Kimileri için erken emeklilik, Canan Kaftancıoğlu gibi adını daha yeni duyuranlar için de ortada kalmak demek bu. Seçimi kaybetme ihtimaline karşı Kılıçdaroğlu’na sıkı sıkıya tutunmak pek çok CHP yöneticisi için görevlerini sürdürmek anlamına da geliyor.
Türkiye mi dediniz? Hiçbirinin bu aralar önceliği pek Türkiye değil.
- Baklavacı asla sadece baklavacı değildir13 dakika önce
- Bir eski eroinman Amerika'nın patates kızartmalarını düzeltecek mi26 dakika önce
- First lady Elonia1 gün önce
- Seçimi kazandıran podcast sunucusu2 gün önce
- Aradığım Çin lokantası Erdoğan'a komşu çıktı4 gün önce
- Kamala olarak girdi, Kemal olarak bitirdi6 gün önce
- Anneciğim erkeklik elden gidiyor1 hafta önce
- Çöplük gibi kriz2 hafta önce
- Milyarderlerin Trump sevdası2 hafta önce
- Amerikan seçimini Müslüman oylar mı belirleyecek2 hafta önce