Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Size bir sır vereyim mi? Paris’teyim ve fişi çektim, “fashion week” ve “soldes h’iver” dışında hiçbir konuyu düşünmeden hafta sonumu geçirmek istedim ama Türkiye yine peşimi bırakmadı. Dün konuyla doğrudan ilgim olmasa da geçmişte bana atılan bir tweet epey dolaşıma girdi. Muhalefet tarafından İçişleri Bakanı’nın sosyal medya ordusunu yönetmekle itham edilen bir isim 2010 yılında bana “Haydarpaşa cemaat işi, Anıtkabir de 2023’te yakılacak,” diye bir tweet atmış. Farkında bie değilim. Konunun ne, muhatapların kim olduğunu bilmediğim bir tartışmanın ortasında kendi adımı da gördüm. Dün bana atılan bu tweet’in ekran görüntüleri bir milletvekili tarafından paylaşıldıktan sonra dolaşıma girdi.

Ne olduğuna, ne zaman yazıldığına, benim yazdığım neye karşı yanıt olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Neyse ki başka sosyal medya kullanıcıları benim ne yazdığımı, bu tweet’in ne üzerine atıldığını bulmuş.

Bu gibi durumlarda açıklama yapılmazsa başkaları arasında süren kavganın içine çekilebilme ihtimali olduğunu yıllarca Türkiye tecrübesinden öğrendim. O yüzden bugün o tweet’in bana neden atıldığını anlatmak zorundayım.

2010 yılında Haydarpaşa tren istasyonu yanarken “Haydarpaşa’daki yangını ‘Yıkalım’ tartışmaları eşliğinde izliyoum,” diye bir tweet atmışım. Büyük ihtimalle o günkü köşemdeki yazıma davet eden bir tweet bu; zaten sosyal medyayı ağırlıklı olarak sadece yazılarımı duyurmak için kullanıyorum. Anonim gibi gözüken ama kimliği bugün ortaya çıkan bir hesap da bugün tartışılan “Anıtkabir 2023’te yakılacak,” tweet’ini cevap olarak atmış.

Konu bu kadar basit değil tabii. 2010 yılında sık sık o zamanlar Cemaat bugün FETÖ olarak bilinen yapılanmanın devlet içinde nasıl örgütlendiğini, medya-polis-yargı üçgeninde nasıl etkin olduğunu yazıyordum. Bu konularla ilgili pek çok gazeteci gibi ben de hedefteydim. Nitekim kendi adıma FETÖ’ye dokunduğum için bana ödettirilmeye çalışılan bedelleri biliyorum; neyse ki zaman bekli haklı çıkardı.

Ben FETÖ’yü yazdığım sıralarda ise bugün “Geç fark ettik,” diyen pek çokları benimle dalga geçiyor, bu tehlikeyi abarttığımı, lüzumsuz takıntı haline getirdiğimi bile söylüyordu. Takıntı haline getirdiğim doğruydu, ama içi boş bir paranoya değildi. Ben kandırılmamıştım, bu tehlikeye erken uyanmıştım.

Uyanmayanlar ise kendilerince beni küçümsüyor, dalga geçiyor, “Tabii her şeyin altında FETÖ var, işte Haydarpaşa’yı da onlar yaktı, Anıtkabir’e de yakacaklar,” diye kendi akıllarınca küçümsüyordu.

Ben yine de ironi yapmaktan kaçınırdım. İnsanlar gerçek sanabilir, ama söz konusu FETÖ olduğunda akla hayale gelmeyecek işlerin de gerçek çıktığını gördük.

Konu bundan ibaret. Ayrıca Haydarpaşa’daki yangınla ilgili yazdığım yazıyı da arşive not olması açısından yeniden burada paylaşıyorum.

*

Beni yak, kendini yak, her şeyi yak

(29 Kasım 2010’da Akşam gazetesinde yayımlanmıştır)

Henüz o yaşa gelmedim ama son zamanlarda bu ülkede her yaşanan daha fazla canımı acıtıyor, her kayıpta daha fazla duygulanıyorum. Ve duygusal tepkiler veriyorum. Haydarpaşa Garı yakıldığı için de öfke doluyum.

Dün, beni en çok arkadaşım ve meslektaşım Tolga Akyıldız’ın kısacık bir tweet’i etkiledi: “Ben oradan trene bindim.”

Haydarpaşa Garı’nın ortak hafızamızda yer etmesini, bir şehre ait olmayı, bir şehri oluşturan binalarla da duygusal bir ilişki yaşanabileceğini bundan daha güzel anlatan bir cümle olamaz.

Ben de orada trenden indim.

Hayır, tahta bavulumla merdivende İstanbul’u fethetmek için değil. Evime dönüyordum.

Eskişehir-İstanbul arasında yataklı bir trendi. Sekiz tekilayı galiba yarım saatte dikmiştim, kafam iyi, camdan yıldızları sayıyordum.

Öyle sızmıştım...

Sabah gözümü Haydarpaşa’da açtım.

O gün bu ülkede gizliden gizliye mucizeler yaşandığını, bazı kurumların tüm engellemelere rağmen kahramanca ayakta kaldığını da düşündüm.

Birkaç aile araba satacak diye demiryollarının engellenmesi durdurulmuş, ama bu Cumhuriyet kurumu her şeye rağmen dimdik ayakta kalmış, imkansızlıklarla mucize gerçekleştiriyordu.

Hakkını yemeyelim, AKP hükümeti Cumhuriyet’in kuruluşundan beri demiryollarına en fazla yatırım yapan hükümet oldu. Kazalara, aksaklıklara rağmen tren medeniyetini geliştirmek için uğraştırlar. Bir “yapan adam” olarak Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’dan hep gurur duydum.

Ancak bu çalışkanlıklarını gölgeleyecek adımları da oldu.

Aynı AKP hükümeti birkaç sene önce taşınmazların satılıp karayolu yapılmasına dair bir yasayı geçirdi. Bu yasa Haydarpaşa’yı da kapsıyordu, nitekim yeni bir proje doğrultusunda Haydarpaşa’nın yıkımı da gündeme geldi.

Protestolar, itirazlar yükseldi ve sonunda 1908’de yapılan bu efsanevi tren garı hayalete dönüştü. Kaderini beklemek üzere.

Dün, Haydarpaşa’da yangın çıktığında nasıl olur da aklımıza bu binanın yıkılma rantı, beklentisi gelmez; nasıl yangın bu yasadan, bu ranttan bağımsız düşünülebilir.

Bilakis, tam da bu paranoya, bu kolayca “ilintilendirme” ihtimali yüzünden daha fazla tedbir alınmalı, daha fazla korunmalıydı Haydarpaşa Garı. Yaktırılmamalıydı. Ne pahasına olursa olsun.

Paranoya ve korkularımızda haksız da değiliz.

Bizler yangınla terbiye edilmiş bir kuşağız: Bu ülkede yazın geldiğinin göstergesi Ege ve Akdeniz’deki orman yangılarıdır. Ve her Güney’e gittiğimizde bu arazilerin yerinde kooperatifler, yazlıkçı siteleri buluruz.

Dolayısıyla, yangın da kolektif belleğimizde bir anlamda kanıksanmıştır artık: “Yanar, yok olur, binalar dikilir” kurala dönüşmüştür. Otelleştirilir, TOKİ’leştirilir, ya da müteahhitlere peşkeş çekilir yangın yerleri.

Haydarpaşa’nın başına bir felaket geleceği ortadaydı.

Şimdi de bu yangının beklenen proje için fırsat olarak kullanılacağı kanısı hakim... Sessizce, gizliden gizliye bahane edilerek yok edilecek bu tarih...

Otele dönüştürülür, belki de “Ağaoğlu My Gare” diye bir proje için tahsis edilir...

Kim bilir, Başbakan’ın “İstanbul’a büyük projesi” bu yangın bile olabilir.

“Kentsel dönüşüm” projelerinde uçuş serbest...

Bu yangının faili bu binanın akıbetine göre ortaya çıkacaktır.

Hatırlanırsa Ortaköy’deki tarihi Gaziosmanpaşa Ortaokulu da yanmış, yıllarca otopark mafyasına hizmet ettikten sonra şimdi otele dönüştürme çalışmaları başlamıştı.

Bakalım, aynı zihniyet Haydarpaşa’da da devreye girecek mi?

Sonucu ne olursa olsun, orası artık bir cinayet mahalli. Hatıralarımızın yakıldığı yer.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar