Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

GEÇEN yılı şampiyonluk apoleti takarak tamamlayan Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi'ndeki mücadelesi "beklentilerimiz" açısından, beraberinde "ilginç" bir değişimi de getirdi...

İlk başta beklentimiz; şampiyonumuzun en azından evindeki maçlardan puan çıkararak "grup ikinciliğine ortak olması", o da olmadı "UEFA Avrupa Ligi'nde devam etmesini" sağlayacak puanları toplamasıydı.

Peki ya sonra ? İlk iki maçın ardından beklentimizi; bu defa şampiyonumuzun grup maçlarından "puan çıkarmasına" kadar indirdik.

Sonra...

Dördüncü maçın ardından ise bu kez şampiyonumuzdan beklentimiz, grupta "ilk golünü

atmasına" kadar indi.

Nerden nereye?

Grup ikinciliğine ortak olma beklentisinden, "hiç olmazsa bir gol" beklentisine!

İlginç bir değişim.

★ ★ ★

Bursaspor'u şampiyonluğa giden yolda desteklerken de, Anadolu devrimini (!) desteklerken de beklentimiz; Bursaspor'un ulusal lig şampiyonluğunu tıpkı Almanya da Wolfsburg örneğinde olduğu gibi Avrupa'da ses getirecek bir başarıya dönüştürmesiydi.

Hiçbirimiz, ulusal şampiyonumuzun Şampiyonlar Liginde "gol atmasını ummayı" başarı olarak görmemiştik. Tıpkı 1970'li yıllarda başarı olarak görülen ve umulan "onurlu beraberlikleri" bugün

tebessüm ile karşıladığımız gibi!..

Gerçeklerle yüzleşmek acı veriyor!..

Çözüm üretmesi gereken Schuster "2010 Türkiyesi'nde hâlâ 1960'lı yıllardan kalma futbol oynanıyor" dediğinde onu acımasızca eleştirdik. Ancak gerçekle yüzleştiğimizde Schuster'in hiç de haksız olmadığı ortaya çıkmıyor mu? Ulusal şampiyonumuzun Şampiyonlar Ligi'nde "atacağı bir golü" başarı olarak niteleyip, ulusça gol atmasını umarak beklemeyi normal karşılarken, Schuster'in acı gerçeği söylemesine neden bu denli tepki gösteriyoruz ki?

Biz değil miydik uluslararası arenada 1970'li yıllarda beraberliği "onur" sayan?..

Peki o günden bu yana değişen ne var?

Geride hiçbir şey üretmeden, sadece rakibin hata yapmasını bekleyerek vakit geçiren yada rakibin en etkili silahını anti futbolla durdurmaktan başka bir düşüncesi olmayan bir futbol anlayışı başarıya ulaştığında biz değil miydik; 'yaşa, bravo' diye alkış tutan?.. Biz değil miydik;

televizyon futbol programlarında yapılan yorumlara "penaltı gibi penaltı", "penaltı verse de olur vermese de olur" diye kavramları sokan?

Rakibin en teknik ayaklarına tekme atmaktan başka bir şey yapmayan futbolcuları haftanın karmasına seçen, acımasızca tekme yiyip ülkeyi terk-i diyar eden futbolun yıldızlarını 'çıt kırıldım' olmakla eleştiren?.. Alın size ülkenin 2010'da geldiği nokta...

Ulusal şampiyonunun şampiyonlar liginde gol atması için gol duasına çıkan bir millet olduk... Kısaca "takke düştü kel göründü" beyler...

Futbol anlayışımızda toptan bir gelişme, değişme yada güncel söylemi ile yeni bir açılım olmadıkça daha çok gol duasına çıkarız.

Futbolun marka değeri yayın ihalesine Digitürk'ün verdiği astronomik rakamla büyümüyor. Digitürktek başına ne yapsın, neyi değiştirsin... Yok mu bu ülkede futbolu düzenleyen bir üst kurul? Yok mu değişimi, gelişimi, açılımı ülkenin her noktasında arayacak heyecana sahip insanlar?

Hiddink mili takımı gruptan çıkarsa ne olur? Sürekli ötelenen, sürekli göz ardı edilen gerçek meselenin çözümü ne olacak?

Asıl sorun bu...

Ülke tanıtımına katkı!

Beşiktaş yönetimi Turizm Bakanlığı'na başvurarak iJİte tanıtımına katkıda bulundıton için fondan 10 milyon dobi" talep edecekmiş. Gerekçeleri; Ouaresma, Guti ve Ailen ülke imajına katkıda bulundukları için. Olur mu olur!

Peki olmalı mı?.. Ben o Turizm Bakam'nın yerinde olsam hemen "olur" derim.

Tabiî ki bir şartla... O Beşiktaş ve diğerleri; yarın, sözleşmelerini tek taraflı feshettikleri için FİFA'lık oldukları yabancı teknik adam ve futbolcular konusunda da, Türkiye'nin imajına verdikleri zardan dolayı aynı şekilde "o fona" bunun bedelini ödemek koşuluyla...

Ne dersiniz... Kabul eder misiniz ?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar