Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Scientology’nin kirli işleri/ Gülenay Börekçi'nin yazısı

        Gülenay BÖREKÇİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR

        Girmesi de terk etmesi de zor bir tarikat denen Scientology hakkında üyelerinin zengin ve ünlü oluşu dışında hiçbir şey bilmiyordum. Bana sorarsanız, buralardaki kimse de bilmiyordu. Tam zamanı diyerek araştırmaya koyuldum. Okudukça da neler öğrendim neler. Ağzım resmen bir karış açık kaldı, nutkum tutuldu...

        Garip elektronik cihazlar icat edip domateslerin kesilirken bizim duyamadığımız çığlıklar attığını falan öne süren beceriksiz bilimkurgucu L. Ron Hubbard’ın 1952’de kendi yazdığı bir kitabın büyüsüne kapılması ve kurallarını o kitaptan alan bir tarikat kurarak çok zengin olması fazlasıyla ilginçti, kabul. (Öğrendiklerimden biri de şu: Hubbard ilk karısına “Kelimesi bir cent’e hikâye yazmak saçmalığın dikâlâsı. 1 milyon dolar kazanmak istiyorsam, kendi dinimi kurmalıyım” demiş.) 50 bin müride gelince; onlar bence insanoğlunun ahmaklığının en muhteşem kanıtı. Tom Cruise ve John Travolta’dan neredeyse tüm “Mad Men” kadrosuna birçok Hollywood ünlüsü sonsuz gençlik ve sağlık vaatlerine kanıp paralarını bu yolda harcadığına göre de ahmaklığın merkezi California. Gerçi Scientology’nin Paris’ten Londra’ya, St. Petersburg’dan Atina’ya dünyanın her yerinde merkezleri var.

        BEBELERE MISIR ŞURUBU KATILMIŞ İNEK SÜTÜ

        Biraz daha ayrıntı isterseniz; L. Ron Hubbard 138 dandik bilimkurgu romanı yazdıktan sonra bu janrı kişisel gelişimle harmanlamaya karar veriyor ve “Dianetics” adlı kitabı yazıyor. Hubbard’in icadı olan Dianetics güya bir şifa yöntemiymiş ve şizofreniden renk körlüğüne, gastritten romatizmaya her sağlık sorununu iyileştiriyormuş. Zaten bütün hastalıkların ayrı ayrı psikolojik sebepleri varmış. Diabetliyseniz yaşama arzunuz eksikmiş, mesela. Nasıl, tanıdık mı geldi? Ben de bu noktadan sonra artık neredeyse herkesin alay ettiği Scientolog’lara haksızlık ettiğimi düşüneceğim. Bugün etrafımızdaki “kişisel gelişim uzmanları”nın söyledikleri belli ki hep ondan apartma. Ama Hubbard’ın bebeklere anne sütü değil mısır şurubu katılmış inek sütü içirmek gerektiği iddiasını okuduğum noktada kendime geliyor ve eski alaycılığıma kavuşuyorum.

        Hubbard’a göre, insan beyni hata yapma kapasitesinden yoksunmuş. “Aman ne güzel” diyeceğim ama diyemiyorum: Beynimizin hata yapması ve böylece hem kendimize hem de başkalarına karşı yıkıcı davranmamız tek koşulda mümkünmüş: “Bilinçsiz” olduğumuzda; yani korkmuş ve öfkeliyken yahut acı çektiğimizde... Beyni bilinçsizleştiren hadiselerin en mühimi de doğummuş, baştan hasarlı geliyormuşuz dünyaya. “Diyelim, sokakta yürürken bir kadın düştü, siz de yardım için elinizi uzattınız” diyor Hubbard. “O sırada tek kelime etmeyin. Çünkü kadın hamileyse karnındaki fetus sizin negatif bir durumdan bahsettiğinizi hissedecektir.” Bütün bunlar bir şey değil; sizi esas acayipliğe hazırlamak için anlattım sadece. Esas mesele şu: Hubbard’a göre 75 milyon yıl önce galaktik konfederasyonun derebeyi Xenu, evrenin iflah olmaz suçlularını dünyamıza gönderip nükleer silahlarla hepsini “patlatmış”. Böylece uzaylı psikopatların ruh parçacıkları, yani Scientoloji jargonuna göre thetan’ları yeryüzünün dört bir yanına dağılıp insan bedenlerini mesken tutmuş. Sonuç? Mutsuzluğumuzun, öfkemizin hatta başarısızlığımızın sebebi hep buymuş. Kilise’ye kabul edilenlerin bir tür exorcism’den geçmeleri de bundanmış.

        ELEŞTİRİYE TAHAMMÜLSÜZ SUÇ ÖRGÜTÜ

        Geçtiğimiz günlerde HBO’da yayınlanan “Going Clear” belgeselinde bütün bunlar var. Yönetmen Lawrence Wright’a göre Scientology, üyelerinin bir kısmına fiziksel ya da psikolojik işkence uygulayan ve eleştiriye tahammül edemeyen bir suç örgütü. Eski üyelerden Oscar ödüllü yönetmen Paul Haggis, “Bu berbat topluluğa 30 yılımı verdiğime bakılırsa, aptalın teki olmalıyım” diyor. “Ama kelepçeleri gönüllü takmış, nahoş ayrıntıları görmezden gelmeyi tercih etmiştim.”

        Haggis “temizlenmeye” çok gençken, Scientology’nin özgürlükçü fikirlerinden etkilenerek başlamış; seans başına 50 dolar ödeyerek. Siz de resmi sitelerindeki yazılara göz attığınızda “Bunlar baskıcı dinleri nasıl güzel eleştiriyorlar, ah ne şeker, ne harika insanlar” falan diye düşünebilirsiniz. Ama belgeselin devamında öğrendiklerimiz hakikaten acayip. Bir kere seminer ve eğitim ücretleri katlanarak artıyor ve bir noktada astronomik boyutlara erişiyor. Kritik noktaysa şu: Güvene dayalı bu seanslarda insanlar farkında bile olmadan en büyük sırlarını ifşa ediyor. Sonradan topluluktan ayrılmalarını zorlaştıran şey de bu. Çünkü tüm o medeni görüntüsüne rağmen Scientology’nin yönetici kadrosu gerektiğinde şantaja başvurmaktan çekinmiyor. Zaten “Going Clear”ın yayınlandığı HBO kanalı da bugünlerde Scientology’nin gerektiğinde gözdağı ve şantaja başvurmaktan çekinmeyen 160 kişilik avukatlar ordusuyla mücadele etmek zorunda.

        TOM CRUİSE AYRILACAK MI?

        Ortalıkta, “altın yumurtlayan tavuk” Tom Cruise’un topluluktan soğuduğu haberleri dolaşıyor. Üstelik Cruise, Scientology’ye sardıran tek şöhret değil.

        L. Ron Hubbard 1954’de hem para kazanmak hem de kamuoyunda prestij kazanmak için Marlene Dietrich, Walt Disney, John Ford ve Howard Hughes gibi dev isimlere gitmiş. Onları tuzağa düşürememiş ama zamanla Chick Corea, Kirstie Alley gibi birçok ünlü müridi olmuş. Finansal başarısında onların varlığı çok etkili. Fakat “Going Clear” filmine bakılırsa ünlülerin Scientology’ye bağlılığı artık daha çok mecburiyetten. Terapilerde bütün kirli çamaşırlarını ortaya dökmüşler. Haliyle şimdi bunların açığa çıkmasını göze alamıyorlar. Gerçi über-şöhretlerin durumu farklı. Mesela Tom Cruise’unki bir nevi iş sözleşmesi. Diğer üyelerin ödediklerinin belirli bir yüzdesi ona ara sıra lüks bir limuzin ya da kallavi bir özel uçak şeklinde “hediye” ediliyor. Yani “Tom Cruise hayatta ayrılmaz” diyenlerin sayısı epey fazla. Travolta’ya gelince; kendisi “Scientology, bana sadece güzel şeyler düşündürüyor” diyecek kadar saf. İnanalım mı, bilmem. Bir not daha: Aktörün eski karısı Nicole Kidman Kilise’yi 1998’de, Stanley Kubrick’in “Eyes Wide Shut” filminde oynadıktan sonra terk etmiş. Zaten “Eyes Wide Shut”daki gizli örgüt, Scientology Kilisesi’ne bir göndermeymiş.

        'BÜYÜK NE KADAR BÜYÜK OLABİLİR?'

        1986’da ölen L. Ron Hubbard Scientolog’lara göre gelmiş geçmiş en büyük insan, karşıtları içinse gelmiş geçmiş en büyük dolandırıcı. “Büyük” olduğu kesin yani. Eski karısının anlattıklarına göre kendini “tanrı” sayacak kadar deli, yatağının altında casus sürüngenler bulunduğuna inanacak kadar paranoidmiş. Müritlerine 200 yıl yaşayabileceklerini söylüyor, “Korkmayın, hiçbir kadın yataktaki performansınızı yetersiz bulamayacak, efendi sizsiniz” diyormuş. Müritlerinden ünlü İspanyol cazcı Chick Corea onun dahi bir piyanist ve besteci olduğunu iddia ediyor ve 80’lerin başında çıkardığı “Space Jazz” albümünü hararetle tavsiye ediyor.

        PAMUK PRENSES OPERASYONU

        “Going Clear” belgeseline göre Scientology totaliter bir organizasyon. Yetersiz üyeler hapishane benzeri bir yerde tedavi ediliyor ve burada sadece paçavra giyip çer çöp yiyorlar. Ayrıca diş fırçasıyla tuvalet temizlemek gibi berbat işler yapmak zorunda bırakılıyorlar. Bir de Pamuk Prenses Operasyonu var. 137 ülkede faaliyet gösteren hatta Gardiyanlar Bürosu adı altında kendi haber alma birimi bile bulunan Kilise’nin 1970’te adını temizlemek için giriştiği bir operasyon bu. O tarihte hükümet ilk kez Scientology’e karşı bir soruşturma başlatmış, topluluk da bunu önlemek için bankalara, vergi dairesine, hazineye, Washington Post gibi ulusal gazetelere, 30 ülkedeki ABD konsolosluklarına sızıp birçok belgeyi tahrif etmiş ya da çalmış. “ABD tarihinde Pamuk Prenses Operasyonu’yla kıyaslanacak kadar büyük casusluk olayına şahit olunmadı” deniyor.

        SCIENTOLOGY SAVAŞLARI

        Time Dergisi’ne “Hitler destekçisi” suçlamaları

        1991’de Time’da “Açgözlü Hırs ve Güç Tarikatı” başlıklı bir makale çıktı. Ve daha ilk gün Scientology merkezinden 10 avukat, 6 özel dedektif gelip editör Richard Behar’ı tehdit etti. İnanılmaz bir hızla Behar’ın kredi raporları ve kart ekstrelerine, ayrıntılı banka bilgilerine hatta mortgage makbuzlarına da ulaşmışlardı. Ardından USA Today’de toplam 3 milyon dolarlık ilanlar yayınladılar. Bir tanesinde Time’ın Adolf Hitler’i ve Nazi rejimini desteklediği belirtiliyordu

        Şehir morgundan gelen ürkütücü zarflar ve broşürler

        Joel Sappell ve Robert Welkos’un yazı dizisi 1990’da Los Angeles Times’da çıktı. Cevap olarak Scientology’nin alt birimlerden Sea Org, Los Angeles’ta 120 billboard ve 1000 otobüs reklam alanı kiralayıp yazı dizisinden alıntılar yayınladı. Bağlamdan kopartıldıkları için alıntılar övgü gibi duruyordu. Bu arada Welkos’un evine şehir morgu antetli zarflar gelmeye başladı. İçlerinde insanın kendi cenazesini planlamasının avantajlarından söz eden broşürler vardı. Welkos morgu aradı ama kimsenin bir şeyden haberi yoktu.

        Şantajlar, yalanlar, tehditler

        Oklahoma’da çıkan Newkirk Herald Journal’da arka arkaya Scientology’yi eleştiren yazılar çıktı. Kilise’nin dedektifleri bu kez editör Robert W. Lobsinger’in kapısını çalmakta gecikmediler. Lobsinger şöyle diyor: “Karım ve çocuklarıma yaptığım korkunç şeyleri polise bildireceklerini söylediler; boş atıp dolu tutmayı deniyorlardı. Ayrıca gazeteme tam sayfa ilan vermeye çalıştılar. İlanda uyuşturucu sattığım ve buna benzer korkunç yalanlar vardı. Gazetem ilanı kabul etmedi. Scientolog’lar da 15 mil ötedeki bir kasabada çıkan başka bir gazeteye giderek Newkirk’teki bütün evlerin kapısına ilanın çıktığı nüshadan birer kopya bıraktılar.”

        Bir kadının 13 yıl süren savaşı

        1972’de Paulette Cooper, “The Scandal of Scientology” adlı bir kitap yazdı. Sonrasında Scientolog’lar kendi kendilerine tehdit mektupları gönderip yetkilileri genç yazarın suçlu olduğuna ikna etmeye çalıştılar. Zaten mektuplar Cooper’ın daktilosunda, üzerinde onun parmak izleri bulunan kâğıtlara yazılmıştı. Cooper defalarca göz altına alındı ama ancak FBI, Kilise’nin merkez ofisinde operasyonla ilgili kanıtlar bulduktan sonra rahata erebildi. Dava 13 yıl sonra Cooper lehine sonuçlandı.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ