Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Bastille Hapishanesi ile Bekir Ağa Bölüğü: İki bina, iki devrim!

        Mahpushaneye “okul” denen, oradan mezun olmayana “aydın” denmeyen dönemler vardır dünyada da bu memlekette de. Mesela devrim öncesinde Paris’in ünlü Bastille Hapishanesi’ne Voltaire’den Marquis de Sade’a kadar girip çıkmayan yoktur. Bizim ilk ünlü hapishanemizse Bekir Ağa Bölüğü’dür. Hem Abdülhamid hem de mütareke döneminde zulme yataklık yapmıştır. Fransızlar devrimle birlikte Bastille’i yıktılar. Cumhuriyet ise farklı bir muamele çekti Bekir Ağa Bölüğü’ne... Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Ekim 2016’da çıkan “Hep Aynı Boşluk” adlı kitabında, iki devrimin iki hapishanesini karşılaştıran bir yazıya rastladım geçenlerde. Tanpınar’ın denemeleri, mektupları ve röportajlarından derlenmiş kitabın “Medeniyetler ve Zihniyetler” başlıklı bölümünün ilk yazısı... Kasım 1933’te Yedigün Dergisi’nde yayınlanmış “Üç Devir ve Bir Bina” başlıklı yazı, 1922’de İstanbul Üniversitesi’ne verilen, şimdi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kullandığı Bekir Ağa Bölüğü’nün hikâyesine götürdü hafızamı.

        REKLAM

        KELLESİNİ SIRIĞA GEÇİRDİLER

        1789 Fransız İhtilali’nde, devrimciler Bastille baskınıyla ilk bu simge hapishaneye saldırdılar. Hapishane müdürü Launay önce direndi, sonra isyancılarla anlaştı, sonra da sırığa geçirilmiş kellesi Paris sokaklarında elden ele dolaştı. İçeride sadece 7 kişi vardı, 4’ü sahte çek düzenlemekten oradaydı. Devrimin ilk yıldönümünde hapishane yıkıldı. Şimdi orası geniş bir meydan. Kaldırım taşları, ortadan kalkan binanın durduğu alanı çevreliyor. Meydanın tam ortasında 50 metreyi bulan bir sütun var, tepesinde “Özgürlüğün Ruhu” heykeli...

        Bastille Meydanı, Paris

        TANPINAR PARİS’TE

        1955’te ilk defa Paris’e giden, sonra da kendisiyle kavga etmeye başlayan Tanpınar, o yazısında Bastille Hapishanesi’yle bizim Bekir Ağa Bölüğü’nün karşılaştırmasını yapıyor. Ona göre, Fransız devrimciler ilk iş zulmün bu sembolünü yıktılar. Her şeyi oralardan almış Türk inkılapçılarıysa benzer bir bina olan Bekir Ağa Bölüğü’nü bir bilim yuvasına dönüştürerek onunla hesaplaştılar... Çünkü “Türk inkılabı nizamın çocuğuydu”. Cumhuriyet devrimi binaları ve şehirleri yıkmadı, yaptığı “kafaların çemberini kırmak” oldu. Yıkıcı değil yapıcıydı, çünkü başında “Mustafa Kemal gibi yapan ve yapmasını bilen” mimari bir zekâ vardı. Büyük romancı buradan sözü Bekir Ağa Bölüğü’ne getirip hapishanenin 3 devrinden söz eder: “Abdülhamid döneminde yaşayanlar Bekir Ağa Bölüğü’nü korkunç bir ürpermeyle hatırlarlar. Cümle ahali, bu hapishanede sabahtan akşama ve akşamdan sabaha kadar dayak yerdi. Burası ölümün ve ondan daha korkunç, zalim kafaların, uzun sefaletlerin eşiğiydi.” Abdülhamid gitti, İttihatçılar geldi. Bekir Ağa Bölüğü yerinde kaldı. Kutsal cemiyetlerine halel gelmesin diye, onlardan olmayan herkesi buraya tıktılar. Abdülhamid’in onlara yaptığını, onlar da kendi muhaliflerine yaptılar. İttihatçılar gitti, Cumhuriyet geldi. Ama Cumhuriyet’i kuranlar, Fransızlar gibi devrimin gazına gelip Bekir Ağa Bölüğü’ne saldırmadılar.

        REKLAM

        “Türk Cumhuriyeti insan etinin kırbaç altında çürüdüğü bu müesseseyi yıkmadı” der Tanpınar. “Onu mektep yaptı”. Tanpınar o yazıyı yazarken binayı Tıp Fakültesi kullanıyormuş. 1979’da Tarık Zafer Tunaya burada Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni açmış. Ben de orada 4 yıl okudum. 30 yıl sonra, 20 Mayıs 2017 Cumartesi günü, bu mektepten mezun ‘87’lilerin buluşmasına giderken, eskinin Bekir Ağa Bölüğü, yeninin SBF’sine bakıp kapıdan girdiğim günü hatırladım. 1983’te bir eylül günü, Hakkâri’den İstanbul’a ilk defa gelmiş ürkek bir delikanlıydım. Merdivenlerden aşağı inip elektrikler kesildiğinde zifiri karanlık olan kantininde, ne yapacağını bilmeyen bir aceminin gözleriyle etrafa bakmıştım. Tabii o sırada durduğum yere, Tanpınar’ın deyimiyle “ölümün ve sefaletin eşiğinden” geçerek geldiğimi bilmiyordum. Artık Bastille, Bekir Ağa Bölüğü ve hayatımızdaki diğer hapishaneler hakkında gereğinden fazla şey biliyorum. Mesela kantin diye girdiğim yer, Süleyman Nazif’in buraya düştükten sonra Divan-ı Harbi Örfî kumandanına yazdığı mektupta, “Dünyanın hiçbir tarafında kolera olmasa bizim koğuş her tarafa kolera yetiştirecek kadar vesait-i intanı camidir” dediği koğuş olabilirdi.

        İÜ SBF şimdi tadilatta

        GADDARLIĞIYLA NAM SALMIŞ BEKİR AĞA

        Benim “ilim ve irfan sahibi olmak” için girdiğim o “eşik”ten, “eti kırbaç altında çürüyen” kimler girmemişti ki... Sadrazam Sait Halim Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe, Ayan Meclisi Reisi Rıfat Bey, Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Bey, Adliye Nazırı İbrahim Bey, Maarif Nazırı Şükrü Bey, mebuslardan Hüseyin Cahit, Hasan Fehmi, Emanuel Karasu, Celal Nuri, Yunus Nadi, Tevfik Rüştü, Enver Paşa’nın amcası Kut Zaferi’nin komutanı Halil Paşa, Ziya Gökalp, Süleyman Nazif ve hatta Ali Fethi Okyar... Enver, Talat ve Cemal’in firarına yardım etmekten buraya atılan Okyar’ı Anadolu’ya geçmeden önce Mustafa Kemal’in ziyaret ettiğini de bir yere kaydeder tarihçiler.

        Harbiye Nezareti’nin içinde bulunan hapishane adını, gaddarlığıyla nam salmış Miralay Bekir Ağa’dan alır. Miralay da buraya gönderilen ne kadar kabadayı, isyankâr ruhlu asker varsa, kısa süre zarfında muma çevirmekten alır namını. Bu yüzden padişahın takdirini kazanmış. Sadrazamlar bile, “Olur da Bekir Ağa Bölüğü’ne düşerim deyu” gördüklerinde karşısında esas duruşa geçerlermiş.

        REKLAM

        ŞİMDİ TADİLATTA

        Bekir Ağa Bölüğü’nün Türk edebiyatındaki yeri Bastille’in dünya edebiyatındaki yeri kadar olmasa da, Kemal Tahir başta olmak üzere birçok romana, birçok siyasetçinin, askerin anılarına girmiş. Ermeni faciasındaki dahliyle Örf-i İdare Mahkemesi tarafından idama mahkûm edilen, Beyazıt Meydanı’nda güpegündüz asılan Boğazlıyan Kaymakamı Kemalettin Bey’i de bu binadan alıp götürmüşler darağacına. Meğerse her sabah kaymakamın babası nevale götürüyormuş oğluna. O sabah da çıkınında öteberi hapishaneye giderken, meydanda birisinin asıldığını görmüş. Merak etmiş, yaklaşmış, darağacında sallanan 34 yaşındaki kendi oğluymuş.

        İki yıldan beri tadilata almışlar, bu insanlık okulunu baştan aşağı yeniliyorlar.

        Muhsin KIZILKAYA / HT PAZAR

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ