Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar 'Deneydeki bir canlı gibi hissediyorum’

        ELİF KEY/HT PAZAR

        Pınar Selek diye düşündüğünüzde aklınıza ne geliyor? 9 Temmuz 1998'de Mısır Çarşısı girişindeki Ünlüoğlu Büfe'de meydana gelen patlamadan beri, yani 14 buçuk yıldır Pınar Selek suçsuzluğunu ispatlamaya çalışıyor. Elbette dünya tarihinde bu kadar uzun sürmüş davalar var. Lakin dünya adalet tarihinde de ilkleri barındıran bir dava bu. Mesela mahkeme kendi verdiği kararın temyizini de adeta kendisi yapıyor. Ve yedek hakimle görülen duruşmada, sanıklar sosyolog Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk 3 kez beraat etmişken, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi haklarında yeniden ağırlaştırılmış müebbet hapis istiyor. Selek ise özgürlük bekliyor.

        İnsan gayri ihtiyari "N'aber" der ya, size "N'aber" diyenlere ne yanıt veriyorsunuz?

        Nasıl sorulduğuna göre değişiyor cevabım. Genellikle gülümsüyorum ve diyorum ki "Sen gülümse, hayat da sana gülümser". Ne diyeyim ki başka..

        Görülmeyenleri gördüğünüz için mi bu geliyor başınıza?

        Kendime ilişkin yorum yapmak zor. Ben Pınar Selek olmasaydım, daha rahat konuşurdum bu konu hakkında. 15 senedir yaşadıklarım içinde beni, kendimi ve yaptıklarımı anlatmaya zorluyorlar. Direnmeye çalışıyorum, çünkü insan bunu yapmak zorunda olmadığında daha özgür olur... Ama evet, kapakları kaldırmaya, perdeleri aralamaya çalışınca yanıyorsun bizim ülkemizde. Hapis, ölüm ya da sürgün dayatılıyor.

        Kendinizi sürgünde mi hissediyorsunuz?

        Tam bir sürgünlük duygusu yok içimde. Bir yandan çok büyük bir acıyla doluyum. Anlatılmaz, dayanılmaz bir acı. Ama burada çok verimli, çok etkin geçiyor günler. Fransa'da feminist hareketin aktif bir öznesiyim ve ülke ülke dolaşıp pek çok iş yapıyorum. Ayrıca, dünyanın çeşitli sorunlarına karşı hareketler içinde özneleştiğimi hissediyorum. Üniversitede bağlı olduğum laboratuvarda güzel çalışmalar yapıyoruz. Yazıyorum, üretiyorum... Bir gün göçmen mahallesinde toplantıdayım, bir gün üniversitede bir konferansta, bir gün eylemde, bir gün okur buluşmasında... Yani sıkılmaya, sürgün kederi içinde bunalmaya zamanım yok. Ama içimde beni terk etmeyen aşk gülen gözlerimin içinde. Beni tanıyanlar onu okuyabiliyor.

        Valiziniz hazır mı?

        Valizim hep hazır... Her an dönebilirim. Ama kendime dikkat etmek zorundayım. Yaşadığım ağır işkencelerin raporlanması için uzun bir test sürecinden geçtim ve 40 sayfalık bir işkence raporu aldım. Burada pek çok semptom anlatılıyor. Post travmatik sorunlar... Ve raporun sonunda diyor ki "Bu mahkeme süreci devam ettiği takdirde bu semptomlar ağırlaşacaktır." Bana uzak kalmam öneriliyor, başka şeylerle ilgileniyorum. Ama nereye kadar? Babam ve kız kardeşimin omuzlarında hâlâ bu yük ağırken ben nasıl başımı çevirebilirim?

        Mısır Çarşısı davası en çok neye zarar verdi hayatınızda?

        Aklıma ilk gelen annemin ölümü. Öncelikle bu komplo, annemin hayatına mal oldu. İkincisi Sokak Sanatçıları Atölyesi'ni öyle bir tuz buz etti ki artık tamir edilmesi imkânsız... İnce ince işlediğimiz emeğimiz gitti. Daha pek çok şey. Anlatmak da yoruyor.

        Rahat bir uyku uyuyabiliyor musunuz?

        Ben zaten çocukluğumdan beri az uyurum. Ortalama 6 saat. Ama derin uyurum. Geç yatıyorum, erken kalkıyorum. Çok yorulduğum için iyi uyuyorum.

        Sizi ayakta tutan ne?

        Gramsci'nin güzel bir lafı var: "Aklımın karamsarlığı, irademin iyimserliği" der. Hep onu tekrarlıyorum kendi kendime. Dayanmak, umudu korumak çok zor. Kendimi laboratuvarda deneye sokulmuş bir canlı gibi hissediyorum. Sürekli germe ve rahatlatma. Tam rahatladığınız anda bir daha şok. Hiçbir zaman tam olarak rahatlayamıyorsunuz böylece. Hep bir şey olacak hissi gölge gibi takip ediyor sizi. Ama ben şanslıyım. Beni ayakta tutan çevremdeki güzel insanlar. Babam ayakta, ben nasıl ayakta durmayayım? Kız kardeşim benim için mesleğini bıraktı, avukat oldu. Annem son nefesine kadar korudu umudunu. Sonra 15 yıldır ipin ucunu biraz olsun bırakmayan birbirinden güzel avukatlarım ve dostlarımla hiç yalnız olmadım. Mesela son karar, beni çok fazla etkiledi. Duyunca çok tuhaf bir boşluk duygusu içinde kayboldum. Ama ne oldu? Anında dünyanın dört bir yanından telefonlar geldi... Birden çevremde çok güçlü bir sevgi çemberi oluştu.

        DAYANIŞMA KOMİTELERİ

        Size kimler destek veriyor?

        Bu mesele benim meselem olmaktan çoktan çıktı. Almanya'da, Fransa'da, İtalya'da ve pek çok ülkede dayanışma komiteleri oluştu. Herkes inanılmaz derecede sorunu sahipleniyor. Karar çıktığında ben yollardaydım. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele haftası nedeniyle pek çok şehirde arka arkaya toplantım vardı. Paris'ten Bremen'e gittim. Kararı orada öğrendim. 25 Kasım, neredeyse 50 yıl önce Dominik Cumhuriyeti'nde diktatörlüğe karşı mücadele eden Mirabel kız kardeşlerin askerler tarafından tecavüz edilip öldürülmelerinden sonra bir mücadele günü olarak kabul edildi. Yani kadına yönelik şiddete karşı mücadele günü, "erkek devlet"in şiddetiyle başladı. Son kararı 25 Kasım etkinlikleri sırasında öğrenmem çok anlamlıydı. Ama aynı zamanda benim direnmem ve ayakta durmam açısından da anlamlı...

        14.5 yıldır ben yargılanıyor olsaydım, beni nasıl teselli ederdiniz?

        Teselli etmezdim. olayı sahiplenir, zorbaların pençesinde kendini yalnız hissetmemen için elimden geleni yapardım. Ayrıca, kendime yaptığım gibi senden daha zor durumda olanları hatırlatırdım. Hapislerde yıllarca kalan, bilinmeyen ya da öldürülen insanları... Ve elini hiç bırakmazdım.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ