Hep birinci ile en iyi ikinci!
Cumhurbaşkanının ilk defa halk tarafından seçilmesi dolayısıyla o tarihlerde Habertürk için yaptığım “Cumhurbaşkanlarımız” yazı dizisini hazırlarken, birkaç kaynakta gece saat 12 olunca Atatürk’ün sofrasından bir tek İsmet İnönü’nün kalkma hakkının olduğunu, ayrıca sofrada Atatürk’ün her defasında ona yer gösterdiğini okumuş, İnönü’ye tanınan bu “ayrıcalık” üzerine uzun uzun düşünmüştüm.
Bugünlerde çıkan İpek Çalışlar’ın “Atatürk” kitabını okurken, bu kez de 28 Ekim 1923 gecesi Mustafa Kemal’in ertesi gün ilan edeceği Cumhuriyet fikrini açıkladığı arkadaşlarını akşam yemeği için köşke davet ettiğini, herkesi gönderdikten sonra Latife Hanım’a İsmet Paşa için oda hazırlamasını emrettiğini, o geceyi İnönü’nün Atatürk’ün evinde geçirdiğini gördüm.
İster istemez ikisinin ilişkisine dair merakım daha da arttı. Daha önce okuduğum kaynaklara tekrar döndüm, ikilinin ilişkisine yeniden baktım.
*
Anekdotu Altan Öymen’in hatıralarında okumuştum yanılmıyorsam. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra bir gece Çankaya Köşkü’nde, gecenin geç bir vakti, Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa oturmuş sohbet ederlerken, aniden arkalarındaki pencere büyük bir gürültüyle açılmış. İkisi aynı anda silahlarına davranarak yere yatmışlar.
Kemal Paşa, “Ne oluyor, darbe mi oldu?” demiş kaygıyla...
İsmet Paşa; “Hayır efendim rüzgar,” demiş.
Rahatlamışlar.
*
İkisi de askeriyeden gelmedir.
İkisi de çok iyi yetişmiş iki Osmanlı Paşasıdır..
Biri Rumelili, öteki Anadolu’dan...
Biri sarışındır, öteki “karaşın.”
Biri gözü kara, öteki temkinli...
Biri hızlı karar alır, öteki müzakereciydi.
*
Gazi’ye göre İsmet Paşa, yanındaki yeteneklerin en iyisiydi.
Yaptıklarını ve daha yapacaklarını en iyi kavrayanın o olduğuna inanırdı.
O yüzden özel olarak seçmişti onu.
Üstlendiği görevi yerine getirirken, kendini göstermek, caka satmak, hava atmak, birilerine yaranmak, birilerinin kanatlarının altına girmek, bin bir hileyle mevki kapmak, cebini doldurmak, yakınlarına nüfuz sağlamak (Bomonti Bira Fabrikası işi hariç, zaten bunu da eline yüzüne bulaştırdı) hayatı boyunca uzak durduğu şeylerdi.
Komitacı değildi.
Düzen adamıydı.
İleri bir Tanzimatçı'ydı.
Çok çalışkandı.
Bir meseleyi enine boyuna düşünüp taşınmadan karar vermezdi.
Falih Rıfkı’ya göre, “Gazi Paşa onu arayıp bulmasaydı, meslek hayatında ne olacaksa o olup ömrünü tamamlayacaktı.”
İddiası yoktu.
*
Mustafa Kemal onu askerlikten aldı, önce Dışişleri Bakanı, sonra Lozan Heyeti’ne reis yaptı. (İsmet Paşa’nın o tarihlerde İngilizce bilmediği söylenir, İngilizceyi 50 yaşından sonra öğrendi. Derler ki, Lozan’a giderken Mustafa Kemal’e, “İsmet İngilizce bilmiyor, heyete neden başkan yaptınız?” diye sorarlar. Mustafa Kemal, “İyi ya, bilmemesi daha iyi, böylece her şeyi sorar, öğrenir” demiş.)
Mustafa Kemal, ilk başbakanlığı ona verdi. Onu en sevdiği arkadaşı Fethi Okyar’a tercih etti. (Özel kalemde çalışmış Haldun Derin hatıratında Falih Rıfkı’dan aktararak anlatıyor... Yıllar sonra 1937 yılında, hastalığıyla yüzleştiği bir zamanda, İsmet Paşa’yla arasına su sızmışken bir gece Falih Rıfkı’nın evinde bir akşam yemeğine gider Gazi. Canı çok sıkkındır. Bayan Atay, Atatürk’ün ikide bir içini çektiğini görünce sorar, “Canınız niye bu kadar sıkkın Atam?” der. Atatürk, “Kimse duymasın... kendi rahatımı kendim bozdum. Başıma bir başbakanlık derdi açtım” der. “Başbakanlık derdine” bu sözlerden tam 70 yıl sonra Recep Tayyip Erdoğan bir çare buldu!)
*
Mustafa Kemal, baştan ayağa karizma, İsmet Paşa ise çizmelerine kadar otoritedir. Buna rağmen küçük adam gibi görünüyor İsmet Paşa, Türkiye’yi yönettiği uzun yıllar boyunca memleketi hep küçük bıraktı.
Atatürk boğulacaksa büyük denizde boğulmayı istiyordu, onun ise büyük hayalleri yoktu, kazanımlar yeterliydi.
Mustafa Kemal ihtiraslı, İsmet Paşa ise kanaatkardı.
Mustafa Kemal büyük bir devrimci, İsmet Paşa ise bir muhafazakardı. Biri bulduğuyla yetinmeyen bir arayış adamı, öteki yapılanı muhafaza etmekle görevli bir bekçiydi.
*
Yine Falih Rıfkı, Atatürk’ün çevresindekileri, idealistler, entrikacılar ve menfaatçiler diye üçe ayırır.
İsmet Paşa bu “etrafı” hiç sevmezdi, onlara karşı hep sert davranırdı.
Atatürk’ün etrafına örülmüş kalın bir duvardı.
*
İsmet Paşa bir “ihtilalci” değil, bir görev adamıydı. Devlet işlerine gelince hayat onun için durur, geride kalan her şeyden vazgeçebilirdi.
Falih Rıfkı Atay anlatıyor “Çankaya”da:
“Meclisi havalandırmak” için 1924 yılında Fethi Okyar’ı başvekil yapmıştı Mustafa Kemal. Liberalizmi denemek istiyordu. Liberalizm denemesi gelip Şeyh Sait İsyanı'na çarptı.
Devrimin tehlikede olduğu günlerdi. Fethi Okyar, bu tehlike karşısında “candarma, polis, kanun” dışında “önleyici hiçbir tedbire” başvurmuyordu.
Bir gün Atatürk bir davet verir. Falih Rıfkı, Yakup Kadri ile Atatürk aynı masadalar. Fethi Bey’le İsmet Paşa da ayrı ayrı masalarda briç oynuyorlar.
Bir ara yaver elinde bir şifreyle Atatürk’ün yanına gelir. Şeyh Sait İsyanı'na dair bir rapordur bu. İsyancılar Diyarbakır’a yürüyor, isyana katılım her dakika büyüyordu.
Mustafa Kemal raporu okur, dudaklarını kısarak yavere, “Al bunu Fethi’ye götür” der, sonra masadakilere döner:
“Çocuklar dikkat ediniz” der.
Fethi Bey rahatsız edilmekten hoşlanmamış, oyunu bir an için bırakıp yavere;
“Ne var?” diye sorar.
Yaver raporu verince üstünkörü bir göz atar, geri verir;
“Sonra bakarız,” der ve oyuna devam eder.
Mustafa Kemal yaveri çağırır, yine yavaş bir sesle;
“Şimdi İsmet’e götür” der.
İsmet Paşa’nın hükümette hiçbir görevi yok. Raporu alır, oyunu bırakır, iskemlesini geri çeker dikkatli bir şekilde okur. Bir sigara yakar, sonra raporu tekrar okur, sonra düşünceli bir tavırla raporu katlar, yavere verir, düşünceli hali bir süre daha devam eder.
Atatürk, o sırada masada bulunanlara;
“İşte aralarındaki farklar!” der.
Kısa bir süre sonra Fethi Bey başbakanlıktan düşer, yerine İsmet Paşa geçer.
“Takrir-i Sükun” kanunu çıkar.
*
Ölümüne yakın bir zamanda İsmet Paşa’yı görevden alıp yerine Celal Bey’i getiren Mustafa Kemal’i, İnönü’ye karşı bu kadar öfkelendiren şey neydi? Neydi Ali Fuat Cebesoy’a İsmet Paşa için, “Efendim, hangi işi verdik de biz yardım etmeden başarmıştır? Kütahya muharebelerinde böyle olmamış mıdır? Lausanne’da böyle olmamış mıdır” dedirten? (Atay, Çankaya, s.577)
Kimisi bu sorunun cevabını Bomonti Bira Fabrikası meselesinde, kimisi Dersim hadisesinde, kimisi başka şeylerde arar. Tarihçiler bu bahiste henüz ortak bir fikre varmış değiller.
Ancak Mustafa Kemal, İnönü’yü görevden aldıktan sonra Soyak’a, “Şimdi git, arkadaşlara söyle. Bizde adettir. Biri makamından ayrıldı mı, etraftakiler ondan yüz çevirir. Dikkatlerini çekiyorum. İsmet İnönü’ye eskisinden fazla saygı gösterecekler” emrini verir. (Atay, Çankaya, s.576)
*
Must afa Kemal’in ö lümünden sonra İsmet Paşa yerine geçer.
26 Aralık 1938’de CHP olağanüstü kurultayı toplanır. Bu kurultayda Atatürk “Ebedi Şef”, İsmet İnönü de “Milli Şef” ilan edilir.
Çankaya Köşkü’nde tam 17 yıl özel kalemde Atatürk ve İnönü’yle çalışmış olan Haldun Derin hatıratında, bu sıfatları gazeteci Mümtaz Faik Fenik’in ortaya attığını söyler. Bir başka görüşe göre ise bu iki sıfatın mucidi, şair Can Yücel’in babası Hasan Ali Yücel’dir.
O Hasan Ali Yücel ki...
Atatürk bir gün ona;
“Sıfırı nasıl tanımlarsın?” diye sormuş.
Hasan Ali Yücel;
“Sizin yanında bendeniz” cevabını vermiş.
*
Mustafa Kemal ile İsmet Paşa...
Biri “devrimlerin mürüvvetini doyasıya görmeden” erken vefat etti, öteki “bütün sevdiklerinin ölümü görecek” kadar uzun yaşadı.
Gazi, İsmet Paşa’dan sadece üç yaş büyüktü.