Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her dönemde olur.

        Kendimi bildim bileli bazı dönemler hesapta olmayan bir şiddet bahsi gelip gündemimize kurulur.

        Aslında o şiddet hep vardı.

        Ama siyaset, gündelik hayat, geçim derdi, dolar kuru falan derken, o alttan alta süregelen ve bir nehir gibi altımızda akıp giden mesele orada durur.

        Yani aslında şiddet dönemlerin işi değildir. Biz şimdi neysek eskiden de oyduk.

        Sadece zamanın ruhu denilen şey, bazı şeyleri ayyuka çıkarır, bazı şeyleri paspasın altına iter.

        *

        Ama dönemler arasında farklar da var tabi.

        Eskiden misal şiddet gibi meselelerin romanı yazılırdı, filmi yapılırdı, tartışılırdı sağda solda, açıkoturumlara konu olurdu televizyonlarda.

        Şimdi eksik olan galiba bu... Misal, Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” romanı 90’lı yıllardaki gündelik hayatta, sıradan şiddet üzerine bir romandır.

        Ama son yıllarda bizim hayatımızın esas konusu siyasettir.

        Varsa yoksa siyaset...

        Gündelik siyaset esir almış hepimizi. Ekmeğimiz suyumuz olmuş.

        Mesela nicedir edebiyat bir vicdani meselesi olmaktan çıktı.

        Artık ne yazarsam daha çok satar fikri dürtüyor yazarları.

        “Ne yazarsam vicdanımdaki sızı az biraz diner”den çok, "Ne yazarsam kitabım yeni baskılar yapar" sorusu esas soru haline geldi.

        Ne yazık bu soru hayatın diğer alanları için de geçerli.

        O yüzden de birtakım esas meselelerde ortaklaşamıyoruz.

        Biliyorum ortaklık zordur, evlilikten bile zor.

        Ama hiç olmasa bizden, hep birlikte hepimizden bir şeyler koparıp götüren birtakım meselelerde, mesela son günlerde yoğunlaşan yüz kızartıcı hadiselerde aynı fikirde olabiliriz.

        Beş yaşındaki çocuğu istismar, sokak kedi köpeklerini kesip iç organlarını iç etme, flamingo öldürme, uyuşturucuyla mücadele, teröre karşı tavır, linç girişimleri... Sadece bu konularda ortaklaşsak, ayrı siyasi fikirlerimiz de rahatlayacak.

        Biz de biraz daha gevşeyecek, hayatımızın siyasetten ibaret olmadığını görecek, daha sakin bakabileceğiz hayata...

        *

        Yani demem o ki, siyasi fikirlerimiz iktidara geldiği zaman, beklediğimiz “iyilik, dirlik, düzenlik” iktidara gelmiş olmuyor.

        İyi insan olmanın ölçütü, iktidar sahibi olmaktan geçmiyor çünkü. Tam tersi, bazen iktidar iyi insanın iyi taraflarını da elinden alabilir.

        O yüzden bizim beğendiğimiz bir fikir iktidara gelirse, her şey düzelir diye bir beklenti beyhudedir.

        Bütün mesele insanda başlar, onda biter.

        İnançlarından, ideolojisinden, ahlakından, siyasal duruşundan arınmış pür insandan.

        İşe insandan başlamak lazım, siyasi fikirden, inançlardan değil...

        *

        Meşhur hikayedir...

        Hepimizin başına gelir. Meşgulüzdür o sırada, küçük çocuğunuz gelir, ille de size dalaşır, işinden eder. Başından savmak için çoğu zaman eline cep telefonunu veya tablet veririz çocukların. Zaten çocuk da ona bu aletleri verelim diye sataşmıştır bize.

        Hikayemizin geçtiği dönemde bu aletler henüz icat edilmemiş. Çocuk babasına musallat olmuş, baba da çocuğu başından savmak için elindeki dünya haritasını yırtmış, çocuğuna vermiş:

        “Hadi şu haritayı düzeltsene” demiş ve işine dönmüş.

        Bir iki dakika içinde çocuk haritayı eski haline getirip babasına uzatmış.

        Baba daldığı işinden kafasını hayretle kaldırmış:

        “Nasıl düzelttin bu kadar kısa sürede çocuğum?” diye sormuş.

        Çocuk;

        “Haritanın arkasında bir insan figürü vardı, onu düzelttim, dünya kendiliğinden düzeldi” demiş.

        Diğer Yazılar