Seçime doğru Almanya notları
Ben bir gurbetçi çocuğuyum.
Bilen bilir. Bir kere öyle olmuşsanız, yaşınızın önemi yoktur. Hatta nerede yaşadığınızın da. Bir tarafınız hep gurbettedir.
Bayram vesilesiyle aile ziyareti için Almanya’ya geldim. Önce Berlin, ardından Bremen.
Bu kısa süre içindeki izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.
Kuşkusuz insanlarımızın öncelikle yaşadıkları ülkeye dair bir gündemleri var. Hayat pahalılığından sağlık alanındaki sorunlara ve enerji maliyetlerinin yükselmesine kadar bir dizi sorun ya da başlık.
Ama bunların yanı sıra Türkiye’deki seçim gündemi de olağanüstü bir ilgiyle takip ediliyor.
Herkes bir yanıyla kendi cemiyetinde, cemaatinde, aile ve hemşehri çevresinde, ayrıca memleketteki irtibatları üzerinden seçimlerle yakından ilgili. Buna artık yıllar öncesine göre çok daha kolayca erişilen merkez medya ve oradaki haberler, tartışma programları, elbette sosyal medya eklenince daha renkli bir takip haritası çıkıyor karşımıza.
ERDOĞAN AVRUPA’DA GÜÇLÜ
Bu seçimlere olan ilgi 2018 genel seçimlerine oranla daha mı yüksek? Evet, izlenimlerim beni yanıltabilir elbette, ama daha yoğun olduğunu söyleyebilirim. Bu durum seçime katılım oranlarını yükseltebilir mi, buna da evet diyebilirim.
CHP’nin son birkaç yıldır Almanya genelinde daha aktif bir program yürüttüğüne dikkat çekenlerle konuştum. Ancak bunu sosyal anlamda oturtabilecekleri zeminler hala çok zayıf.
AK Parti’nin ise Avrupa genelinde ve Almanya’da kuvvetli bir iletişim ağı var. Bunda 1970’lerin başından itibaren faaliyet gösteren Milli Görüş Teşkilatı’nın doğal zeminlerinde ortaya çıkan hareketliliğin; ayrıca 2002 sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa’daki insanlarımıza yönelik daha kuşatıcı bir yaklaşım geliştirmesinin de büyük payı var.
Fakat burada bana kuvvetle iletilen bir talebi de aktarmak istiyorum. Cumhurbaşkanına yönelik desteğin, 2018 seçimlerine baktığımızda yüzde 56 olduğu Almanya’da, AK Parti’de ciddi bir değişim yaşanması gerektiğine dair önerilerle çok sık karşılaştım.
“Artık yeni yüzler istiyoruz. Buradaki temsil süreçlerinde de aynı talebimiz geçerli. Erdoğan bu değişimi yeni dönemde yapmalı.”
Değişim talebi sadece yeni yüzlerin olması yönünde mi?
“Hayır, siyasetin artık daha ılımlı bir üslupla yapılması, kavgaların azalması aynı zamanda. Biz buradan izledikçe çok üzülüp geriliyoruz.”
GURBETTE MİLLİYETÇİLİK
Bir başka not. Avrupa genelinde HDP’nin son yıllarda yakaladığı yükselişe dikkat çekebiliriz. Buradaki siyaset tarzının, genel olarak ülkemizdeki çizgiden farklı olmadığını, hatta örgütle bağına dair görüntüsünün çok daha belirgin tonda olduğuna işaret edebiliriz.
Kuşkusuz Avrupa’da yaşayan milyonlarca insanımız için, milliyetçilik duygularının tanımına dair farklı bir pencere açmak gerekiyor. Buralarda gurbetin ve ülkemize duyulan özlemin getirdiği daha farklı bir duygu dünyası var. O nedenle bazı semboller ve değerler üzerinden ortaya çıkan hassasiyetler daha yüksek. Geniş ve kuvvetli bir milliyetçi damar var. Ancak bunun partilere dağılımında bizdekinden farklı dinamiklerden söz edebiliriz. AK Parti’nin oylarında bu geniş tanımın ve büyük çatı arayışının da rolünü unutmamak gerekiyor.
TÜRKİYE-ALMANYA KIYASI
Çok sayıda vatandaşımızla sohbet imkanı buldum. Derli toplu birkaç değerlendirme aktarmak istiyorum.
Öncelikle burada Türkiye’ye dair değerlendirmelerde, iki ülke arasında belli bir kıyas yaparak hareket edenler hayli fazla. Bu son derece doğal.
Bizdeki tartışmalarda çoğu kez yanlış zeminlerde ve ölçeklerde yapılan karşılaştırmalardan farklı bu yaklaşımlar. Açıkçası daha dengeli buldum.
Sözgelimi, Berlin’de açılan yeni havalimanı ile İstanbul Havalimanı kıyaslanıyor. Birinin yıllarca devam eden inşaat süreci ve açılmasına rağmen halihazırdaki eksiklikleri; İstanbul’un ise giderek küresel bir merkeze dönüşen kalitesi.
Bizde bir çırpıda yol, köprü iyi ama filan diye devam eden tartışmaların aksine; Türkiye’nin altyapısındaki büyük yatırımlar ve gerçekleşen projeler daha fazla ilgi görüyor buralarda. İlgiden kastım, bir başarı hikayesi olarak görülüyor, gurur duyuluyor. Yıllarca yaşadıkları ülkenin raylarını, yollarını, otobanlarını imrenerek anlatan insanlar için, ülkemizde gerçekleşen projelerin ayrı bir önemi var elbette.
Çok sayıda Sivaslı var Bremen’de. Ankara-Sivas hızlı treninin açılmasını heyecanla takip ediyorlar.
DEVASA MAKİNEDE YORGUNLUK
Türkiye’yle irtibatı daha sık olanlar, özellikle hayat pahalılığı konusundaki tartışmalarda şöyle bir yerde buluşuyor.
“Eğer birkaç yıl önce Almanya’da hayat pahalılığı bu kadar artacak denilse kimse inanmazdı. Ama şimdi ciddi bir pahalılık var. Ortalama geçen yıl 100 avroya yaptığımız alışverişi, 150-160 avroya yapabiliyoruz.”
Peki devletin politikaları? Burada durum farklı.
“Almanya’nın sosyal devleti boyutu, yaşanan pahalılıkta elbette daha fazla destek üretiyor ve bir şekilde vatandaşının yükünü azaltıyor. Bunun getirdiği bir güven var toplumun geniş kesimlerinde.”
Türkiye’deki durum?
“Bizim gelirimiz üzerinden bakılınca farklı ama Türkiye’de hayat pahalılığı çok ciddi oranlarda. Almanya’daki fiyat artışları çok ciddi etki uyandırsa da alım gücümüz daha iyi.”
Bunlara bir de kendi gözlemimi ekleyeyim.
Berlin-Bremen arasındaki yolculuğumuzu trenle gerçekleştirdik. Sürenin kısa olması nedeniyle Hamburg aktarmalı olan seferleri tercih ettik. Açıkçası gecikmeler ve bağlantıların gerçekleşmemesi yüzünden büyük sıkıntılar yaşadık.
Bir makine düzeninde yaşayan/işleyen Almanya için, peş peşe gelen grevler, çalışacak nitelikli eleman bulunamaması gibi sorunların yanı sıra, bazı mekanizmaların ve işleyişlerin eskidiğini söyleyebilirim.
Yine de bunun devasa bir makineyi andıran çarkların sadece bir bölümüne ait olduğunu da hatırlatarak bitirelim.
- İttifakta neden ayrılık yok?54 dakika önce
- Güçlü liderlik ve Türkiye9 dakika önce
- Ayrıntılara boğulmadan ilerlemek3 gün önce
- Türkiye, fark yaratan hamleler yapabilir6 gün önce
- Trump'ın ajandasında ne var?1 hafta önce
- CHP-DEM nereye?1 hafta önce
- Yaklaşan fırtına ve mevcudu aşmak1 hafta önce
- Başımıza hangi çorap örülüyor?1 hafta önce
- Taşlar yerinden oynuyor mu?2 hafta önce
- Bahçeli, kararlılık ve umut2 hafta önce