Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Zamanında televizyon ekranında Sezen Aksu’yla tartıştığım, hakkında birkaç tane eleştirel yazı yazdığım, dahası davalık olduğumuz için şimdi onu hedef gösterenler kendilerine destek bulmak için arada benden de bahsediyor. Bunu daha önce de yaşadım. Zamanında Sezen Aksu’yu eleştirdiğimde bana kızan muhalif sokak onun iktidara verdiği destekleri affetmeyince benim hakkımı verdi. Böyle bir beklentim yoktu, Sezen Aksu’yu da kimseden alkış almak için eleştirmedim zaten. Bunca senedir benimle onun arasında bir sürtüşme olduğu da varsayılıyor, bu vesileyle onu da açıklayayım: alakası yok.

Olay çok sıradan gelişti aslında. Bir televizyon programında Sezen Aksu hakkında birtakım çalıntı şarkı iddiaları ortaya atıldı, ben de çıkan gazete haberlerine dayanarak bu konunun sık sık konuşulduğunu söyledim. O kadar. Ardından bence Sezen Aksu kariyerinin en büyük hatasını yaparak canlı yayına cevap hakkı için bağlandı. Ona tek söylediğim “Siz neden eleştirilmiyorsunuz?” oldu.

O günlerde hiçbir gazetede Sezen Aksu aleyhine tek bir satır görmek mümkün değildi çünkü. Kötü de olsa albümü olumsuz eleştirilmez, haber sunucularından yayın yönetmenlerine hepsi “kraliçeyi” övgüye boğardı. Bunun tek nedeni kurduğu şahsi dostluklar, gazetecileri ağırlamasını ve tavlamasını iyi bilmesiydi. Aslında eleştirim sadece Sezen Aksu’ya değil, futbol takımlarına ve siyasete de taraftar gibi yaklaşan gazetecilerin şöhretlerin büyüsüne de çok kolay kapılabilmesiydi. Sezen Aksu’nun insanın doğum gününe gelmesi büyük bir olay, insan da doğum gününe gelen birini kolay kolay eleştiremez. Ama gazetecilik bize sıradan insanların duygusal tepkilerinden ve zaaflarından korumamızı, mesafeyi önemsememizi şart koşan bir meslek.

ZOR YILLAR

Bizim ekran tartışmamızın ardından uzun yıllar geçti, bu arada da Sezen Aksu epey bir eleştirilebilir oldu. “Yetmez ama evet”çiliğinden Kürt Açılımı’na verdiği desteğe kadar kendi mahallesinde linç edildi. Dinleyicileri onun Erdoğan’la samimi telefon sohbetlerini affetmedi. O da sonunda evine kapanmak, kamuoyundan uzak, neredeyse münzevi bir hayatı tercih etmek zorunda kaldı.

Bütün bu süreç büyük acılar yaşamasına, hayatında yer alan insanları – Meral Okay’dan Yaşar Gaga’ya – kaybetmesine denk geldi. Onno Tunç’tan, Uzay Heparı’dan başlayarak çok kişiyi kaybetti hayatında, büyük acılarla sınandı. Sonunda ona tapınan kitlesi de gitti. Gay’ler bile onun kayığından indi, Nünü’ye bindi. Ve şimdi, ilk kez, iktidar mahallesini de karşısına alıyor. İlk kez iktidar mahallesi de onu hedefe koyuyor. Daha birkaç sene önce bağırlarına basmışlardı onu, Sabah gazetesi “Cesur Yürek” diye iktidara verdiği destekten dolayı manşete çıkarmıştı. Aynı Sabah gazetesi beş yıllık şarkısındaki bir sözden dolayı hedef gösteriyor şimdi. Eminim kendisini bir zamanlar iktidara destek verip sonradan ihanete uğramış gibi hisseden Cihangirli liberal arkadaşları gibi hissediyordur şimdi.

İşin trajik yanı bu olayda Sezen Aksu’nun eleştirilecek hiçbir yanının olmaması. Adem ve Havva daha önce de şarkılarında kullandığı bir tema. “Deli Kızın Türküsü” albümünde “Adem Olan Anlar” diye bir şarkısı var: “Ben seni de sevmedim Adem / Doğruyu duymak istiyorsun madem / Alt tarafı bir elma yedik beraber / Zehir zıkkım oldu bize bal badem.” Bu göndermeler Türk pop’unda sadece Sezen Aksu’ya ait de değil. Ben Aylin Livaneli’nin “Bana Müsaade” şarkısında da “Biz eskiden eskiden su içerdik testiden / Adem Baba’ya kadar asiliz sülaleden,” sözlerini hatırlıyorum. Kastettiğinin Arnavutköy’deki balıkçı olduğunu zannetmiyorum.

Kim bilir, yarın öbür gün Arnavutköy’deki balıkçı da bu ismi kullandığı için linçe maruz kalabilir. Çünkü akıl ortadan kalktığında linç de absürtleşiyor. Sezen Aksu’nun başına gelen de bu.

Teolojiye göre ilk insan olduğu varsayılan Adem ve Havva’yı günümüzün kadın-erkek ilişkilerine sanatsal ehliyetine uygun olarak uyarlıyor. Piyale Madra’nın efsanevi “Ademler ve Havvalar” karikatürünün de amacı buydu: ilk insandan beri insan ilişkilerinde çok da değişim olmadığını, sorunların ilk günden beri aynı olduğunu vurgulamak. Pek çoğumuz ilişkilerimizden öğrenerek büyürüz ve dönüp geriye baktığımızda, hatalarımızı değerlendirdiğimizde ne kadar cahil olduğumuzu düşünürüz; ilk insandan beri bu böyle, geçmişteki suretimiz hep şimdikinden daha geridir. Hiç dinlemediğim, hiç ilgilenmediğim bir şarkı sözünü böyle açıklamaktan utanıyorum ama cahil olan o şarkı sözünün ne dediğini anlamayıp ortalığı galeyana getirenler.

MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ

Bu iş neden bana kaldı, ben neden Sezen Aksu’yu savunuyorum? O da ayrı bir konu. Evinde bacaklarını koltuğunun altına alıp battaniyesini üzerine örtüp poz verdiği Cihangirli yakın arkadaşları YT, DT ve bu fotoğrafı kamuoyuyla paylaşan TE vd. savunsun onu. Hem de bangır bangır savunsunlar, yeri göğü inletsinler. Çünkü ortada büyük bir haksızlık ve adaletsizlik var, dahası bir kadın hedef alınıyor. Ama Cihangir’in hapse girdiğinde hakkında bile sesini çıkarmadığını, bu duruma itirazın da bana kaldığını hatırlıyorum.

Ahlaki üstünlük taslamıyorum, sadece ben hala öfkelenebiliyorum. Biliyorum, “Öfke ile beslenen çocuklar yalnızdırlar,” ama aynı zamanda da “Uyumlu faniler bana uyumsuz derler / Delirttiniz beni ey ehven-i şerler.”

Aynı öfkeyi, hiç değilse bir parçasını Sezen Aksu’dan talep ediyorum. Bugüne kadar yaptığı en iyi iş olan Türkiye Şarkıları konserlerinden sonra askerin bir-iki hadsiz lafı üzerine korkmuş, köşesine çekilmiş susmuştu. Birkaç gündür herkes Sezen Aksu hakkında konuşuyor ama bir tek Sezen Aksu konuşmuyor. Bu sessizliğe son vermenin zamanı. Bu sessizliğin sonu Sezen Aksu’yu Türkiye’nin hafızasından “hoyrat bir makasla” oymaya varır. Ben dahil hepimiz Sezen Aksu fotoğrafına sahip çıkarız, ama en başta kendisini ortaya atması, isyan etmesi, itirazını yüksek sesle dillendirmesi gerek. Susmakta ısrar ettikçe, “işte biz o gün tükeneceğiz.”

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar