Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Pazar günü, gazetelerin internet sitelerinde dolaşırken, “Araçlarda emniyet kemerleri değişiyor” başlıklı bir habere rastladım.

Haber şöyle:

“Otomotiv sektörünün önde gelen isimlerinden birisi, hava yastığıyla donatılmış, herhangi bir kaza anında şişip hayat kurtaran yeni nesil bir emniyet kemeri geliştirdi. Yeni emniyet kemeri çok yakında bütün otomotiv sektöründe kullanılmaya başlanacak.”

*

Durup düşündüm. Sıradan bir kemere alışmakta güçlük çeken bizim gibi bir toplumda, sizce şişen kemer, kemer takmama alışkanlığımızı değiştirebilir mi?

Biraz zor gibi görünüyor bana..

Zira bizim kemerle ilişkimiz bir hayli netameli bir ilişkidir.

*

Önce bir soruyla başlayalım:

Pantolonumuz düşmesin diye belimize sıkı sıkıya sarmaktan başka, nerede lazım olur bize kemer dersiniz?

Mesela birisini döverken (özellikle bazı erkekler, karılarına karşı bu etkili, caydırıcı silaha çok sık başvuruyor), eskiden polis karakollarında kendini kalorifere asmak için (şükür bu milli davranıştan vazgeçeli bir hayli zaman oldu) veya ustura bilerken (ustura da tedavülden kalktı)…

Bir de otomobillerde tabi... Hele son dönem icadı akıllı arabalar, kemer takmazsan, sinir bozucu bir sesle ötmeye başlarlar ya, işte bizi zıvanadan çıkaracak böylesine bir buluşu yapmak, rahat bir koltukta bile şöyle hiçbir kısıtlama olmadan oturmamızı kıskanan dış güçlerin bir oyunundan başka bir şey değildir bana göre.

Sanki bile bile yapıyorlar; bizi öldür, sinirlendirme arkadaş! Ama elin gavuru sevinmesin, onun icadı varsa, bizim de o icadı boşa çıkaracak üstün zekamız vardır, dur hele…

*

İnsanoğlu önce otomobili icat etti. Bir de baktı ki, trafik kazalarında türünün soyu tükeniyor. Mucitler şapkalarını önüne koyup düşünmeye başladı, bu işte bir eksiklik vardı. Popüler tarihçiler der ki, insanoğlu otomobilin icadına harcadığı paranın bilmem kaç katı kadar para harcayarak emniyet kemeri denilen şeyi buldu.

Bu işin tarihini 1903 yılına kadar götürenler var, buluşun ilk denemeleridir, ama asıl icat için 1956 yılına kadar beklediler. İsveçliler kendi buluşunu tescil ettirdiler bu tarihte ve bu aletin bulunuşundan sonra trafik kazalarında ölüm oranında yüzde 75 azalma olduğu görüldü.

Kemer bulundu ama hemen benimsenmedi. Arka koltukta oturanların da bağlama zorunluluğu, otomobillerden başka araçlara geçişi, oradan yasal zorunluluk haline gelmesinin tarihi bir hayli uzundur.

Bizim memleketimizde ise, bulunuşundan 36 yıl sonra, ancak 1992 yılında takılması yasal zorunluluk haline geldi. O da sınırlı sayıda araç ve koltukta… Bu durumda otomobilde kemerin tarihine kısaca göz atarsak…

1903’te Amerikalılar eksikliğini hissetti, 1956’da İsveçliler patentini aldı, 1965’te bugünkü standarda kavuştu, 1970’te İsveç’te arka koltukta da zorunlu hale geldi, 1992 yılında Türkiye varlığını kabul etti (kim takar varlığını), 2009 yılında dünya otomobil markaları, ön koltuğa oturduğun zaman kemer takmadıysan durmadan sinir bozucu bir sesle öten arabayı yaptı, aynı yıl, o arabalar Türkiye’ye gelir gelmez, biz de, ayran ve taharet musluğundan sonra üçüncü büyük buluşumuz olan, öten o arabayı susturmak için kemer yerine takılan o tuhaf aparatı icat ettik.

Gavurun icadı, anında panzehrini bulmuştu.

Araba anında sustu, biz de rahat rahat koltuklarımıza oturduk, özgürlüğümüzü kısıtlamaktansa gidip bir direğe, arkadan bir TIR’a, yoldan geçen bir ineğe çarpan arabamızda tatlı tatlı öldük. Geride kalan anamıza, eşimize de “Vay benim civanım, vay benim erim, daha yeni araba almıştı, doyamadı ona,” diye ağıt yakmak düştü.

*

Kemer takma zorunluluğu canımızı korumak içindir. Oysa biz, trafik cezasını ödememek için takarız kemeri. Arabada ve uçakta takmamız zorunlu olan kemerden nefret ettiğimiz kadar gerçekten de pantolonumuz düşmesin diye belimize sardığımız kemerden nefret etseydik, milletçe pantolonsuz dolaşırdık, eminim.

Kemerden nefretimiz, özgürlüğümüze olan düşkünlüğümüzden geliyor sanırım. Bu kadar özgürlük düşkünü olmasaydık eğer, uçağın tekerlekleri yere değer değmez, hostesin hep aynı metalik sesle yaptığı, “Uçağımız henüz durmamıştır, lütfen kemerlerinizi çözmeyin ve bulunduğunuz yerden kalkmayın” anonsu o sırada çözülen kemerlerin “klik, klik” sesleri arasında duyulur, biz de kemer çözmekten vazgeçer, uçağın tamamen durmasını beklerdik.

Ama özgürlük mü, devletin emri mi?

Tabi ki özgürlük…

Devletin koyduğu, arabada seyahat halinde, uçakta inişte ve kalkışta kemer takma zorunluluğu kuralı vatandaşlar tarafından, hemen anında boşa çıkartılan nadir yasaklardan birisidir.

Her on yılda bir yapılan askeri darbelerde getirilen bütün özgürlük kısıtlayıcı kurallara, fikir özgürlüğü alanında getirilen kısıtlamalara, hayatımızı çekilmez hale getiren birtakım akıldışı uygulamalara şu kemere yaptığımız muameleyi yapmış olsaydık eğer, bu memlekette ne o kadar sık askeri darbe olur, ne demokrasiye olan inanç azalır, ne kutuplaşma bu kadar şiddetli yaşanır, ne öten arabayı susturmak için onca ter döküp yeni bir icat daha yapmak zorunda kalır, ne de kemer takmadığı için yılda şu kadar memleket evladını trafik kazalarına kurban verirdik…

Otomotiv firmaları istedikleri kadar kaza anında şişen kemer icat etsin.

Biz koltuğa oturur oturmaz çabuk daralıyoruz.

Oturduğumuz yerde şişiyoruz, elimizde değil.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar