Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bazı insanların varlığı, sert hayatı yumuşatır. Dönemin asık yüzünde, bir ‘şefkat tebessümü’ gibi dururlar onlar” der.

Dengir Mir Mehmet Fırat böyle bir insandı.

Yaşıyor olması, bir yerlerde olduğunu biliyor olmamız yeterliydi. Nerede durduğundan çok, çok yakınımızda bir yerde olmasıydı mühim olan. Siyasi fikirleri, o fikirleri savunmak için seçtiği yer hiç önemli değildi, fikrimizin tam aksi bir yerde olması bile çoğumuza rahatsızlık vermezdi.

Neredeyse, oraya yakışıyordu çünkü.

*

Sürgün bir ailenin çocuğu olduğu, acılar çekmiş bir halkın bağrından çıktığı halde, hiçbir zaman diğer akraba ve akranları gibi, gençliğinde bile uç noktalarda siyasi bir sol oluşumun içinde yer almadı.

Bütün arkadaşları sert romantikti!

Hemen hemen çoğu solcu, devrimciydi.

Bir o kadarı siyasi Kürtçüydü.

Ama hiçbir siyasi Kürt hareketinin içinde onun adı ön plana çıkmadı. Muhafazakar camianın bir mensubu olarak biliniyordu ama hiçbir şeyi muhafazakarlığa sığmıyordu.

Seküler bir hayat yaşıyordu, muhafazakarlığın hiçbir şeyi ona uygun değildi ama hiçbir zaman en yakın arkadaşları gibi bir solcu, Kürtçü örgüte katılıp siyasi mücadeleye katılmadı.

Ama değme bir siyasi Kürtçüden daha Kürt’tü.

*

Biyografisinde doğum tarihi 1943 olarak geçer. Oysa 1945 doğumludur. Yakın arkadaşı Ümit Fırat’ın verdiği bilgidir; 1973 seçimlerinde AP’den kopan Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Parti’den milletvekili adayı olmak için yaşını büyüttü, ancak aday gösterilmedi.

Hiçbir zaman solla, misal CHP’yle yıldızı barışmadı.

Hep merkez sağa yakın durdu.

Bütün arkadaşları devrim mücadelesine katılıp “akın var güneşe akın” diye haykırırken o Mersin’de narenciye işine girdi, bir yandan avukatlık yaptı, bir yandan da ticari faaliyetlerini genişletti.

Ancak hep kıyısından bile olsa politikanın içinde kaldı.

Önüne çıkan önemli bir fırsatı iyi değerlendirdi. 2001’de kurulan Ak Parti’nin kurucuları arasında yer aldı ve Adıyaman’dan milletvekili seçildi, ardından da partide genel başkan yardımcısı oldu.

Kürt kimliğini gizlemeden bir iktidar partisinin en tepe noktasına gelen ilk siyasetçi oldu.

O günden sonra da Ankara’da herkesin; derdine çare arayan, sorunlarını çözen, devlet kapısında sözcüsü olan, yardım eden, şefkat dağıtan “Dengir Abisi” oldu.

*

Adını hep duyardım. En yakın arkadaşları Ümit Fırat ve İhsan Aksoy’dan en çok... Yolumuzun kesişmesi de yine Ümit Fırat vesilesiyle oldu.

2004 yılında iki yüze yakın Kürt aydını Le Monde gazetesinde “Türkiye’de Kürtler Ne İstiyor” başlıklı bir bildiri yayınladı. Bildirinin öncülüğünü Ümit Fırat yapmıştı. Hükümet bildiriye çok sert tepki gösterdi. Başbakan Erdoğan’a göre biz bildiriyi imzalayanlar Türkiye’nin AB yolunu tıkıyorduk. Bize kızanlardan birisi de Dengir Mir Mehmet Fırat’tı. Kızgınlığını göstermek için geldi İstanbul’a, Ümit abiyle birlikte buluştuk onunla. Bize öfkeliydi. Bu işler böyle bildiriyle falan olmuyordu. Hükümete yardımcı olmalıydık. İlk defa bir hükümet Kürtlere şefkatle yaklaşıyordu. Biz de destek olmalıydık. Büyük bir nezaketle “azarladı” bizi.

Aslında aynı fikirdeydik, biz sadece hükümetin elini çabuk tutmasını istiyorduk. Zaten aradan çok geçmedi, bizim bildiride talep ettiğimiz bir çok adımı hükümet peyderpey atmaya başladı.

Artık Ankara’da aynı dili konuştuğumuz iktidar partisinin tepe noktasında bizi anlayan bir abimiz vardı.

TRT Kurdi’nin kuruluş aşamasında bu kez Ümit Abiyle Ankara’ya ona gittik. Çok heyecanlıydı, devlet Kürtçeyi serbest bırakıyordu. HDP milletvekilleri de desteklemişti TRT Kurdi’yi, ancak tedhiş örgütü anında HDP milletvekillerine ayar vermiş, bir anda bu önemli adıma karşı çıkmaya başlamışlardı, hatta kendileriyle yapılan destek röportajlarının yayınlamaması için araya Dengir Abiyi aracı koyuyorlardı.

Bütün bunları ofisinde bize anlatmış, bu saçmalıkla bir hayli dalga geçmişti.

Sonra ne oldu, Başbakan Erdoğan’la aralarında ne geçti bilmiyorum, belli ki çok “incinmişti”, partisinden istifa etti.

2015 seçimlerinde de HDP kendisine milletvekilliği teklif etti. Kabul etti, Mersin’de aday oldu.

HDP’nin politikalarını beğendiği, onların iktidara gelmesini istediği için o partiye gidip aday olmamıştı, onu orada aday olmaya iten tek şey, partisinden istifa ettikten sonra kendisini bir “hiç” olarak gören birilerine bir “hiç” olmadığını göstermekti. (Daha sonra ileri sürdüğü hiçbir gerekçe gerçek fikirleri değildi, o argümanların tümü, Kürtlere baskının yoğunlaşması gibi, birilerine bir “hiç” olmadığını göstermenin paravanıydı.)

Aynı dönemde ben de Mersin’de AK Parti’den aday oldum. “Ak Parti’nin işini neden zorlaştırıyorsunuz” diye gelip bizi azarlayan Dengir Abi şimdi benim daha önce yakın olduğum yere gelmiş, ben de onun kurucusu olduğu partide aday olmuştum, şimdi ikimiz aynı ilde birbirimizin rakibiydik.

Ama o benim için hep Dengir Abimdi.

Kampanya sırasında attığı bir tweet tatlı bir atışmaya yol açtı aramızda.

Bunu anlatmalıyım.

Attığı tweet aşağı yukarı şöyleydi:

“Çok değer verdiğim yazar arkadaşım Muhsin Kızılkaya Mersin’deki Hakkarililer Derneği'nden randevu istemiş, onlar da biz senin gibi bir dönekle görüşmek istemiyoruz demişler. Keşke kendini bu duruma sokmasaydı, o partiden aday olmasaydı.”

Ben de ona şöyle cevap verdim bir tweetle.

“Dengir Abi haklı, ben hemşerilerimden randevu istedim, onlar da dernek binamız, HDP’nin bitişiğindedir, sen oraya gelirsen derneğimiz yakılabilir, o yüzden sen bize değil, biz sana gelelim dediler ve dün gece beni Öğretmen Evi’nde ziyaret ettiler.”

Bunun üzerine telefonla aradı. Karşılıklı çok gülüştük. Kendini akıllı sanan bazı cahil köylüler, koca Dengir Fırat’ı kendi küçük siyasi kurnazlıklarına alet etmişti.

Aslında çok üzülmüştü de pek belli etmedi.

*

2015’te HDP’den birilerine “hiç olmadığını” göstermek için milletvekili oldu. Zaten bütün arkadaşlarına bu işi bir kez yapacağını söylemişti ancak 1 Kasım’da tekrar aday oldu, “hiç olmadığını” bir kez daha ispatladı.

*

Melik Fırat ve Şerafettin Elçi’den sonra son “Kürt miri” de öldü.

Hayat; sağduyu sahibi, sırtında yumurta küfesi taşımayan, sanırım hiç kimseye kötülük yapmamış, hiçbir siyasi fikrin esiri olmamış, bir ideolojiyi iman bellememiş, kimseyi ölüme göndermemiş, hiçbir ölümü kutsamamış, şık giyinen, iyi para kazanmış, kazandığını dostlarıyla bölüşmüş, iyi bir hayat yaşamış bir çelebiyi, yakışıklı bir asilzadeyi, bir miri kaybetti.

O bir şey kaybetmedi, yaşadığı sürece güzel bir hayatın tadını çıkardı, kaybeden hayat oldu.

Nur içinde yatsın!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar